Esas yazı kurşun kalem yazısıdır

Benim gönlüm hep kurşunkalem ve saf kağıtlara düşüyor.
Benim gönlüm hep kurşunkalem ve saf kağıtlara düşüyor.

Ağaç ile toprağın kavuşması, insanın özü olan toprakla, kalemin özü sayılan ağaç arasında kadim bir akrabalık var… Her yazının zamanla pençeleşen bir yüzü varsa eğer, baştan bu gönüllülük neden olmasın? Hatta diyeceğim geliyor bazen, esas yazı kurşun kalem yazısıdır bu yüzden.

- Bazı yazıları sırf silinsin, kendi kendisine uçup gitsin diye yazmak gerekiyor. Mermere işlenen söz gün gelip aşınıp eriyor. Kağıt yanıyor. Ceylan derisi kuruyor, papirüs buruşuyor. Her yazının zamanla pençeleşen bir yüzü varsa eğer, baştan bu gönüllülük neden olmasın? Hatta diyeceğim geliyor bazen, esas yazı kurşun kalem yazısıdır bu yüzden. Ağaç ile toprağın kavuşması, insanın özü olan toprakla, kalemin özü sayılan ağaç arasında kadim bir akrabalık var…

Bazı yazıları sırf silinsin, kendi kendisine uçup gitsin diye yazmak gerekiyor.
Bazı yazıları sırf silinsin, kendi kendisine uçup gitsin diye yazmak gerekiyor.

- Dilin şiirden felsefeye sıçraması edatların fonksiyon kazanması ile başlar… Neredeyse tek başına “su” kelimesinin şiirselliği vardır da, yanına mesela “ki”yi alıp “ki su”,“su ki” diye başladığında söz, anlatım bir vaade de koyulmuş olur. Aklın oyunu, diyeceğim edatlara ama eksik kalacak. Edatlar ki dilin düşünen halleridir, diyeyim.

- İnsan neden korkar? Tam olarak insanı korkutan nedir? Korku baştan var mıdır yoksa tecrübenin sonucu mudur? Havf ve reca (korku ve umut) metafizik bir köke mi dayanır yoksa iman tecrübesinin parçalarından birisi midir? Korktuğumuz zamanları hatırladığımızda onu kolayca tarif edemediğimiz gibi tasnif de edemeyiz. Sis gibidir korku. Yönü ve sebebi çokça siler.

Korktukça, korkularımız yaşayıp çoğaldıkça mı yoksa kayboldukça mı daha insan olduğumuz sorusu var bir yandan da.
Korktukça, korkularımız yaşayıp çoğaldıkça mı yoksa kayboldukça mı daha insan olduğumuz sorusu var bir yandan da.

Korktukça, korkularımız yaşayıp çoğaldıkça mı yoksa kayboldukça mı daha insan olduğumuz sorusu var bir yandan da. Haydi diyeceğim korkumuz ne ise biraz o muyuz? Ödleklik diye bir kelime var dilimizde. “Öd”den gelen… Öd, için için olma durumu… Ödlekler, ödlekçe, ödleklik üzerine düşündüğümüz bir şey mi?

Cesaret, korkusuzluk çokça parlatılır. Ödlekliğin şiiri yoktur da cesaret ve kahramanlık için yazılmamış şiir yok gibidir. Yine de sorarım ben, korku nedir?

- Çocuk sesine yansıyan dil, hangi ana dil olursa olsun sanki varlığın ilk kaynağından çıkıyormuşçasına saf geliyor kulağıma.

- Kalemsiz ve kağıtsız bir dünyaya hızla yol alıyoruz. Benim gönlüm hep kurşunkalem ve saf kağıtlara düşüyor.