Ezeli kavga: Şehir ve kent

Kent ölmeye ve öldükten sonra unutulmaya mahkûm olandır, şehir bir şekilde yaşamaya ve yaşatmaya devam eder. Direnir.
Kent ölmeye ve öldükten sonra unutulmaya mahkûm olandır, şehir bir şekilde yaşamaya ve yaşatmaya devam eder. Direnir.

Şehir bir yuvadır, kent ise dairedir. Şehir sarıdır, kent gridir. Şehir bizimdir, kent onlarındır. Kentin insanı için şehir bir nostaljik öge olarak durur. Bu nostaljik ögenin kendisini çokça gösterdiği yerlerde turistik birtakım geziler yapılmaktadır artık.

  • "kent bir tabuttur artık, çivisi insan"

İnsanın bir şeyleri kendine göre şekillendirme gayesi hâliyle bazı değişim ve dönüşümleri de beraberinde getirir. "Şehri anlamanın nüvesi insanı anlamaktır" diye bir not almışım deftere. Kaldı ki insanı anlamaya çalışmayı bırakınca, şehre yabancılaştık; şehre yabancılaştıkça da insandan uzaklaştık denilebilir. "Şehir varlığını ve kimliğini, kendisini inşa eden insanların kimliği ve iradesi ile kazanır, ama döner bu kimlik ve iradeyi bir noktadan sonra kendisi de yapmaya başlar. Bu açıdan şehir-insan ilişkisi iki taraflı bir ilişkidir."2 Şehri inşa eden kimliklerin, modernizmle birlikte "kimliksizleşmesi", medeniyetin ve onun yaslandığı geleneğin kurduğu şehirlere yapılan müdahaleler nur topu gibi bir "kent"in doğmasına sebep olur nitekim. "Şehir" ve "kent" kavramlarının özellikle vurgulandığını belirtmek isterim. Bizim medeniyetimize ait şehirlerin kendine has bir dokuya sahip olduğu ve bu dokunun "modernizm"le tanışana kadar korunduğu su götürmez bir gerçek olarak karşımızda durur.

Ivan İllich
Ivan İllich

Ivan İllich "Bir şehir, ancak ruhu yok edilirse tarihten silinir" derken aslında bir yandan da ruhunu kaybedip aynılaşan şehirlere vurgu yapar. Tarihten silinir, silinmekle kalmaz; diğerlerine benzer. Binalar, caddeler, sokaklar; insanlar, evler, yollar. Kentin tam zıttı olarak bizim şehirlerimiz bir çeşmenin etrafında kendini inşa eder. Su, tıpkı bir ağaca hayat verir gibi bir mahalleye, mahalleliye ve koca şehre de hayat verir. Evlerde kullanılan ahşabın, dünyaya beton dökmemenin; bir gün bu dünyadan gidecek olmanın bilincini temsil ettiği görülür. Şehir bir yuvadır, kent ise dairedir. Şehir sarıdır, kent gridir. Şehir bizimdir, kent onlarındır. Kentin insanı için şehir bir nostaljik öge olarak durur. Bu nostaljik ögenin kendisini çokça gösterdiği yerlerde turistik birtakım geziler yapılmaktadır artık. Hayatı boyunca gittiği her şehirden -tıpkı şifalı otlar toplayan bir hekim gibi- farklı kültürlere ait hikâyeleri, efsaneleri, masal ve şiirleri, deyiş ve vecizeleri toplayan Yücel Balku, bunları yoğurarak fantastik bir öyküye/şifalı bir iksire dönüştürür.

Suyunu içer gittiği şehrin, ekmeğini yer, oranın insanı gibi bakar, düşünür, söyler. Yaşamak ve ölmek için Bursa'yı seçtim3, diyen yazar, "Kent Ölürken Şehir Direnecek" adlı denemesinde bu iki kavramı şöyle birbirinden ayırır: "Şehir; doğal, anaç/dişil, üretken ve yerleşmekle başlayan ama hiç sona ermeyen bir süreç; durmaksızın kendini üretiyor kendinden. (...) Kentse eril; sanayinin zorunluluklarının ya da devletin yönetsel arzularının yarattığı büyük nüfus temerküz alanlarından ibaret. Üretimle ilgili olmaktan çok yönetimle ilgili. Coğrafi uyumdan çok coğrafi inat."4 Yazının başlığından itibaren bu iki kavramdan birinin diğerine üstünlüğüyle alakalı tespitlerde bulunur. Kent ölmeye ve öldükten sonra unutulmaya mahkûm olandır, şehir bir şekilde yaşamaya ve yaşatmaya devam eder. Direnir. Şehirlerin kendiliğinden bir suyun, pınarın kenarında oluştuğunu söylerken kentin kurgu olduğunu vurgular.

  • Tasarlanır, planlanır ve insan eliyle meydana gelir. Şehre değen bir insan elinden söz etmek mümkünse de birinin el, ötekinin "el" olduğu gerçektir. Yazarın Bursa'yı seçmesindeki büyük sebebin ne olduğu da bu söylediklerinden anlaşılmaktadır zannediyorum. Üreten bir şehir olarak Bursa "öyküyü kendisi üretmektedir."5 Öykülerinde de şehir kavramını öylesine kullanmadığı aşikardır artık. Genel olarak şehir, özel olarak Bursa, onun hikâyesinin mekânı değil adeta karakteri gibidir. "Sadece mekân demek belki de haksızlıktır, zira kimi öykülerde şehir bayağı bayağı kahramanlardan rol çalan başkarakterdir. Bursa dünü ve bugünüyle iki katmanlı olarak yer alır. Bizans'ın önemli yerleşimlerinden, Osmanlı'nın eski başkenti, Cumhuriyet'in sanayi lokomotifi bu kadim şehir, hikâye anlatmayı seven Yücel Balku için esrarengiz sırlarla dolu, nefes alıp veren kocaman bir bilmecedir.

Sırlarına vakıf oldukça daha da çö zülmeziyle karşılaşılmaktadır."6 Tanpınar'ın Bursa'sından sonra artık bir de Yücel Balku'nun Bursa'sı vardır ve bütün incelikleriyle gözler önündedir. Osmangazi Belediyesi'nin 2001 yılında düzenlediği "Ahmet Hamdi Tanpınar Deneme Yarışması"nda birincilik getiren yazısı "Koza'nın Kapıları"nda bir daha kimsenin Koza Han'ı o şekilde göremeyeceği gerçeğiyle yüzleşiriz. Balku'ya ve onun gözlerine aittir sadece. Yüksek taş duvarlarından, kumruların tünediği çatısından bahsederken "koza örüldü" der. "Ne şehrin keşmekeşi, ne otomobillerin küstah gürültüsü, ne gündelik hayatın hayhuyu ve ne de zaman; hiçbiri aşamaz yüksek taş duvarları. Her şey dışarıda kalmıştır. İçine girdiğiniz koza sizi modernizmin çılgın atlarından uzak ve tozdan dumandan azade tutar."7 Hayata bir virgül olarak bıraktığı Sükut Ayyuka Çıkar isimli bitmemiş külliyatının ilk öyküsü "Abruşak", onu takip eden iki öykü "Sisten Sonra" ve "Serpentarius"da da Bursa'yı okuruz. Abruşak'ın başında "O gün girmiştim ahşap binaların ancak birbirlerine yaslanarak zamana direne bildikleri dar sokağa. Maziden kalma utanılası bir miras: dar yolun iki yanında zamanın zulmünden yılmış ahşap binalar, bir terzihane, bir kundura tamircisi..." şekliyle tasvir ettiği kısımda tam bir geleneksel şehir portresi çizer. Yine aynı öyküde "... yıllar boyu emin adımlarla yürüdüğüm bu şehirde kayboldum; daha da beteri şehri kaybettim. Işıltılı caddeler hızla, geceleri duvarlarına sarhoşların işediği çıkmaz sokaklara ve çıkmaz sokaklar ucu sonsuza değin kapanmayan bulvarlara dönüşüyor.

Sükut Ayyuka Çıkar
Sükut Ayyuka Çıkar

Daha dün üstünde yürüdüğüm, iki yanındaki elektrik direkleriyle yeryüzüne çivilendiğinden emin olduğum sokak; yerimi arnavutkaldırımlı, neon ışıklarına gark olmuş bir meydana bırakıyor." diyerek kaybettiği şehir için ağıt yakar adeta. Balku'nun metinlerinde zaman zaman "Bir katre mâ düşünce gülün kalb-i pâkine /İsmim çıkar heman varak-ı tâb nâkine" gibi klasik edebiyatımıza mensup unsurlarla da karşılaşırız. Mesnevi'nin adı geçer. Hâfız'ın bir sözü epigrafta yer bulur. Heft Peyker'den aldığı ilhamdan bahseder. Kadim kültürlerden sık sık faydalandığı görülür ve bir röportajında da "...kadim kültürlerin oluşturduğu yaşantı düzlemlerinin insanı daha mutlu kıldığını düşünüyorum. (...) Kenti kurarken, doğayı orada bir şahit olarak bırakmak gerektiğini düşünüyorum." diyerek bunu destekler.

Öykülerinde teknik olarak Batılı biçimi tercih etse de Doğu'nun hikâyesini yazar. Geleneksel şehirleri mesken tutar, karakterlerini bu şehirlerde yaşatır, bu şehirlerin haritasını çizer, altını oyar. Modernizme ve modern kente karşı dik bir duruş sergiler. Bu dik duruşu sergilerken de arkasına aldığı büyük bir medeniyet vardır ve biz bu büyük medeniyetin yankısını her metninde duyarız. Türk edebiyatına hediye ettiği "Sükut Ayyuka Çıkar" ile Yücel Balku, genç yaşında aramızdan ayrılırken kurduğu kusursuz edebi dil ile kıymetli gördüğü Bursa'sını da okura hediye eder.

1 Sezai Karakoç, "Gündoğmadan", Taha'nın Kitabı, s. 331.

2 M. Fatih Andı, "Beton Duvarlar Arasında Açan Çiçek": Modern Kente ve Kentleşmeye Karşı Erdem Bayazıt'ın Şiiri", FSM İlmi Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, s. 80.

3 Yücel Balku," Yücel Balku-Nursel Duruel", Sükût Ayyuka Çıkar, s. 439.

4 Yücel Balku, "Kent Ölürken Şehir Direnecek", Sükût Ayyuka Çıkar, s. 353.

5 Yücel Balku, "Yücel Balku-Pınar Şenel", Sükût Ayyuka Çıkar, s. 450.

6 Tekin Budakoğlu, "Yücel Balku: Hayatı ve Eserleri", İstanbul Arel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 91

7 Yücel Balku, "Koza'nın Kapıları", Sükut Ayyuka Çıkar, s. 348.

Kaynakça

Andı, M. F., "Beton Duvarlar Arasında Açan Çiçek: Modern Kente ve Kentleşmeye Karşı Erdem Bayazıt'ın Şiiri", FSM İlmi Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, 2013.

Balku, Y., Sükût Ayyuka Çıkar, Can Yay., İstanbul, 2017.

Budakoğlu, T., "Yücel Balku: Hayatı ve Eserleri", İstanbul Arel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2016.

Karakoç, S., Taha'nın Kitabı, Diriliş Yay, İstanbul, 2016.