Hasarla Beslenen

Hayat gitgide zorlaşıyordu demek, neyse işte.  Bmv sahipleri zengindi. Koymazdı onlara.
Hayat gitgide zorlaşıyordu demek, neyse işte. Bmv sahipleri zengindi. Koymazdı onlara.

Zalim abinin adı Zalim değildi, kendisi zalimdi. Dolu gelene hürmet ederdi, bahşiş bile verirdi. Adildi, çöpleşirsen biriyle, kim kimmiş neyin nesiymiş bakmaz, haklıyı haksızı ayırırdı. Ama bazen denk gelmezdi iş, sap gibi kalırdın, o zaman da çakala dönerdi Zalim abi.

— Taylır dördın mı ne karın ağrısıdır, olum varya ifrit oluyom ha. Ben kendimi bildim bileli kadırga parkında kollarımı jiletlerim ama bizim için ayılıp bayılan yok aq. Entel ipneler, sinemada kitapta filan görünce ovvv semptomatik açıdan fevkalade diyorlar, biz kederlenip duvara kafa atıyoruz, serseri, cahil, piskopat cart curt.

— semponatik ne lan.

— ne bileyim lan, öyle alengirli laf olsun diye şeyettim.

Parkta konuşmalar-Bildiğin hayat-2008

Lafı uzatacak değilim. Sevmem öyle şeyleri. Direk konuya gireyim ben. (direkt değil. Ç:N) Yirmi yedi yaşında artık vücudumda kırılacak kemik kalmayınca kendimi yola vurdum. Tabiatta hayır tabiat demeyeyim, vahşi doğada hayatta kalma mücadelesi vermek istedim. Kolay oldu. Mahalleden çıktım yola. Ağır abisi bol bir mahalleydi. Esnafı da çoktu elbet. Sekiz çakalla gelsek tepesine çöker, alayını sömürürdük ahalinin. Ama sömürmeyi bırakmıştım. On sekiz yaşıma gelince aktarıldığım cezaevinde aslan parçalarının içerdeki bir hıyarağası tarafından sömürüldüğünü görünce inceden uyanmıştım.

Önceleri mahalleye gelen Anadol kamyonetin kasasına tıkışır, Bebek sırtlarına doğru yollanırdık gece yarıları. Ben bmv’ciydim. Sol kapıdan girerdim, konsolun tamamını sökerdim. Hepsi dört dakka sürerdi. Önceleri iş kolaymış, konsol filan nerde, sadece kızaklı teyipler varmış, elini attın mı gelirmiş. Hayat gitgide zorlaşıyordu demek, neyse ne işte. Bmv sahipleri zengindi. Koymazdı onlara. Onlar harbi hırsızdı hem. Biz emekçiydik. Konsol başına elli kaat alırdım, Zalim abiden. Zalim abinin adı Zalim değildi, kendisi zalimdi. Dolu gelene hürmet ederdi, bahşiş bile verirdi. Adildi, çöpleşirsen biriyle, kim kimmiş neyin nesiymiş bakmaz, haklıyı haksızı ayırırdı. Ama bazen denk gelmezdi iş, sap gibi kalırdın, o zaman da çakala dönerdi Zalim abi. O zaman etini kemiklerinden ayırırdı. Ama bizim içindi, öyle derdi, acınızdan ölürsünüz lan derdi. E öyleydi ama.

Acımızdan ölürdük habire.

Yalan lan, ölmezdik. Kolay ölünmüyordu. Bazısı zaten sumpat gibi olurdu, acı filan duymazdı. Karnı doysa tamamdı. Biz öyle değildik. Ben hiç değildim. Neyse işte. O zamanlar başkaydım ben yani ama sonra değiştim. Gir-çık’dan yalama oldum zaten de o son sefer sağlam yattım. Baktım ki yatar da yatamazken, her işe koşturulurken, ulan bu da o bmv sahiplerinden farklı değil ki. Hıyarağasından bahsediyorum ya, o da çöküyor, sömürüyor. Ne mi yaptım? Kerkenez miyim ben, Tatar Ramazan mıyım, tutup kenefte şişleyeyim ağayı, eğdim boynumu, ses etmedim, çile doldurdum. Çıkınca Zalim abinin tayfası Çatık gördü beni mahallede. Zalim abiye söylemiş, geldiler Zalim abi çağırıyor dediler. Sağ olsun baba adam, biliyor vaziyeti, cebime harçlığımı koydu, biraz takıl dedi, sonra gel, bir ton iş var. Ananı avradını dedim. (içimden) Bu da çöküyor, bu da sömürüyor.

Abi ben köye gidecem dedim. Anamı babamı alıp, dedim. Babam yukarı mahallede Işıldak apartmanı mı, Pırıldak apartmanı mı ne, onun önünde takılıyor. Anam apartmanın merdivenlerini siliyor. Canı burnunda mı değil, alışmış, bin senedir bunla doyuyoruz. Ben daha çok kazanıyorum da, genç adamım ben, harcamam çok. Islağı var, kurusu var; dolusu var, boşu var, almadan uyku girmiyor gözüme. Neyse işte. Ben köye gidecem dedim. Beni aldılar araya. Sağlam girdiler. Ağzım burnum dağıldı, kafam dümdüz oldu. Saldılar, eve yürüyerek gittim. Ama ne yürüyerek, sanki yetmişlik devirmişim, bir adım ileriye iki adım yana, bir adım ileriye iki adım yana. Döküle saçıla eve vardım. Yattım zıbardım. Üç gün evden çıkamadım.

Kelepir Kenan

Mahallede bir süre adına keke dediler, bir lavuk kaka dedi bir gün. Keke, kaka diyeni bıçakladı. Kaka diyen ölmedi. Keke de ölmedi. Kolay ölünmüyordu.

Sahne 1; Dış; Gün;

Karanfil Kız pencereye taş atmaktadır. Taşlardan biri büyüktür. Camdan çat diye ses gelir. O esnada (o sesle, çat).

Sahne 2; İç; Gün;

Muharrem’in gözü açılır. Oda alacakaranlıktır. Perdeler kapalıdır. Doğrulur, pencereye gider, perdeyi aralar. Gecekondunun dışında pencereye doğru bakmakta olan Karanfil Kız’ı görür.

Nazım. Nağzım. Ya da Naazım.

(Onu kankası Muharrem anlatıyor. Nazım ya da Nağzım ya da Naazım’ın ardından)

Bir Naazım vardı. Adını böyle yazardı. Olum burda niye iki a var lan demiştim ilk gördüğümde. Kendi göğsüne jiletle yazmıştı. Ağzını ayırarak benim adım Naazım olum, nazım değil ki demişti, ikinci nazımın a-sını kısa tutarak. Ben de fark etmiştim bir tuhaflık olduğunu da iki a’la mı yazılır, yoksa başka bir şey mi yapılır düşün düşün bulamamıştım. Düşünüp düşünüp bulamayınca çok üzülmüş, kahırlanmış, efesin kapağını büküp koluma muharrem yazmaya çalışmıştım. Çok kanamıştı. Muharrem uzun isimdi. Ali olaydı, bu kadar kanamazdı.

Var mısın yok yere ağlamaya

İsmet Özel

(Onlar bilmezler şiir.)

Sahne 1; Dış; Gün;

Karanfil Kız pencereye taş atmaktadır. Taşlardan biri büyüktür. Camdan çat diye ses gelir. O esnada (o sesle, çat).

Sahne 2; İç; Gün;

Ali’nin gözü açılır. Toplantı bitmemektedir. Perdeler kapalıdır, slaytlar akmakta, satış müdürü saçmalamaktadır. Doğrulur oturduğu kolçaklı sandalyede, havalanır, pencereye doğru uçar, perdeyi aralar. Gecekondunun dışında pencereye doğru bakmakta olan Karanfil Kız’ı görür.

Zehra

Zehra bir mağazada kasiyerdir. Posterlere düş arşivleyen. Zehra, bir mağazada kasiyerdir. Onun da kırmızı hırkası vardır. Türkan Şoray filmleri sever. Zehra bir mağazada, kasiyerdir. Ama çok vardır o mağazalardan. Duvarında Yılmaz Güney’in en çirkin olduğu posteri asılıdır. Mağazanın değil lan. Zehra bir, mağazada kasiyerdir. Ama çok vardır Zehralardan. Zehralar birikip birikip taşmaktadırlar. Taştıkça kendilerini boğmaktadırlar.

Tabi benim kafa gidip geliyor o sıra. Ben farkında değilim, epeycedir sigarayı boş içiyorum, normal diyorum. E içerdeyiz, hıyarağası mıyız ki bize düşsün. Anca bok temizle. Canım gidiyor ama yok, fena harmanım ama yok, bırakacağım zaten, hayata döneceğim artık. Yol yanlış. Zalim abinin tayfaları bir daha çıkarsa karşıma. Vaziyete göre artık. Gözüm keserse dalarım, kesmezse çöküveririm yere, kasarım kaportayı. Memlekete gidiş n’oldu diyen olmaz ya, derlerse... Yalan yok. Babam gitmiyor. Anam da gitmiyor. İnsan rezilliğe alışınca demek... Orada ne yer ne içermişiz? Burada yiye yiye doyamıyoruz ya. Çaktırmıyorlar da, korkuyorlar aslında, anlamam mı?

Sahne 1; Dış; Gün;

Karanfil Kız polise taş atmaktadır. Alır taşı, kaldırır, savurur.

Sahne 2; Dış; Gün;

Ahmet için zaman yavaşlar. (Ağır çekim) taşı görür.

Sahne 3; Dış; Gün;

Taş görünür, havadadır, gelmektedir. (Ağır çekim)

Sahne 4; Dış; Gün;

Ahmet’in gözleri. Taşa kilitlenmiş, yakın plan.

Sahne 5; Dış; Gün;

Ahmet elini kaldırır, havadaki taşı tutar. Karanfil Kız’a bakar. Kaskını çıkarır.

Sahne 6; Dış; Gün;

Karanfil Kız kaskını çıkaran polisi görür. Göz göze gelirler. Karanfil Kız polisi tanır.

Sahne 7; Dış; Gün;

Ahmet gülümser.

Sahne 8; Dış; Gün;

Karanfil Kız ağzını kapatan şalı (atkı, poşu, mendil, vs,) indirir. Karanfil Kız gülümser.

Sahne 9; Dış; Gün;

Ahmet havadaki koluna, eline dönüp bakar. Taş elindedir. Taş bombadır. Tekrar kıza döner. Kızı tanımıştır. Kız Zehra’dır. Yine gülümser.

Sahne 10; Dış; Gün; Geniş açı;

Karanfil Kız koşar, polis koşar. Zehra ve Ahmet karşı karşıya gelirler. Bomba patlar. Bomba atom bombasıdır. Şehir haritadan silinir.

Ama anlamam mı, anlıyorum tabi. Baba diyorum bırak yaa diyorum. Anamı kucaklıyorum, zaten avuç içi kadar kadın. Cebime koyuyorum, babam da tırsıyor tabi, takılıyor peşime. Keke’yi görüyorum yolda. Nabıyon hacı abi diyorum, iyi moruk diyor ne desin, nereye diyorum, altı ay yatıp çıkacam diyor. Hayırdır diyorum, ibnatörün birine taktım alttan, lagaluga yaptı lavuk diyor. O sırada polisler geliyor. Kırmızı bir halı seriyorlar, halı vıırrrrt diye açılıyor, çok tatlı, polislerden en omuzu kalabalık olan elindeki çiçekli çemberi (havai modeli) Keke’nin boynuna geçiriyor. Bütün ceolar, mankenler, iş adamları kenardan alkış koparıyorlar, Keke polis arabasına biniyor alkışlar eşliğinde. Görseniz ne kadar mutlu, mutluluktan geberecek nerdeyse.

Devam ediyoruz yola. Muharrem’i görüyoruz mezarlığın önünden geçerken. Nabıyon moruk diyorum, iyi dayı nabıyım diyor Muharrem. Ne iş diyorum. Naazım’ı gömdük, yas tutuyoruz diyor. Oha, çok gençti be, diyorum. He ya diyor daha doğmamıştı bile, ama kader be ağbi diyor. Kader diyorum. Hakimler ve savcılar kaldırımda sek sek oynuyor. Elimizle selam veriyoruz. Elleriyle selamı alıyorlar. Teraziye koyuyorlar.

Ağır geliyor.

Ağlıyoruz.

Annem dürtüyor cebimden, Cuma mı okunuyor diyor. Yok anne sela veriliyor diyorum. Nağzım’ın selası mı diyor? Yok anne, Naazım gömülmüş çoktan, bu Muharrem’in selası diyorum. Muharrem kısmet, diyor.

Yürümeye devam ediyoruz.

Yüksek binaların önünden geçerken, yerde yatan ve pestili çıkmış Ali’yi görüyoruz. Ne iş diyoruz binanın güvenliğine. Camdan atladı salak diyor güvenlik. Salak deyişine alınmıyoruz. Niye ki diyoruz. Karanfiiiiiil diye bağırıyodu düşerken, ne bileyim, diyor güvenlik. Babam arkadan dürtüyor. Dönüp bakıyorum, işaret ediyor babam gelenleri. Zalim abinin tayfası ellerinde sopalarla koşuyor. Sayıyorum anında, beşler. Gardımı alıyorum, en önde Çatık var. Tam yaklaşıyorlar, havalanıyorum, döner tekme sallıyorum bir tane, beşine birden çakıyorum, beşi birden havalanıyor, havada infilak ediyorlar. Benim de bacağım kopuyor tabi. Babam koluma giriyor. Yürümeye devam ediyoruz. Şehirden çıkıyoruz. Biz şehirden çıkıyoruz ki annem cebimden çıkıyor. Biz şehirden çıkıyoruz ki, bir patlama oluyor, şehir haritadan siliniyor.

Sahne 1; İç; Gece; Dumanaltı;

Üç kişi, odada, yerde, çökmüş oturmaktadırlar. Kafaları arkadan görünmektedir, yüzleri yoktur. En soldaki ığranır olduğu yerde, bacağının üstünde oturmuştur, bacağı uyuşmuştur, iplemez, sağdakine doğru mırıldanır.

“Soğuttun lan iyice, gönder gelsin aq.”

Sözlük;

Taylır Dördın; Taylırların dördüncüsü.

Aq;Article Quartet’in kısaltması.

Article Quartet;Aq’nun açılımı.

Acıdan Ölmek; Bir tür az gelişmiş insan sporu.

Uçmak; Gramı yüz liralık bir zevk.

Harman kalmak; Uçmaktan yoksun kalmak.

Ağır Gelmek; Bir Sezen şarkısı cümlesinin içi ifadesi. ‘sığamıyorum dünyaya, dar geliyor.’ Pardon, o dar gelmekmiş. Ama bu da öyle bir şey.

Soğutmak; Hayallere dalma sonucu malın elde uzun kalması.

Hasarla Beslenen; Arka mahallenin bir diğer adı, bir nevi sıfatı.