İki dünya arasında

Kahraman sanki bir labirentin içinde macerada gibi. Bir çıkış var biliyor gibi.
Kahraman sanki bir labirentin içinde macerada gibi. Bir çıkış var biliyor gibi.

Bulmak için de bilince çokça ihtiyaç var; onun yarattığı sislere, garabetlere, papatya ve fallarına da tabii ki. Bu yollara tüm insanlar revan olamıyor, bir kahraman ortaya çıkmalı. Yer altı ve yer üstünde adımlanabilecek yerleri gezmeli. Çünkü kahraman için yola çıkmak önemli.

Ama kim her türlü kusurdan arınabilmişti?

Bilge Karasu

Bazen en sevdiğiniz çizgi ya da animasyon bir filmin içine saklanasınız gelir. Bu genellikle uçabildiğiniz, ortadan kaybolabildiğiniz, tüm problemleri çözebildiğiniz bir filmdir ama. En süper kahraman sizsinizdir, en güçlü olan da. Fantastik ya da mitolojik bir yaklaşımla, hayal gücüyle bu sağlanabiliyor ama gerçek dünyada bunlara yer yok. Neden? Bunu yorumsal bir cevaptan ziyade bir alıntıyla açıklamaya çalışmak daha makul sanki. Kesin yargılar belirtmektense kimi zaman söylenmiş şeyin arkasına sığınmak daha iyi gibi. “Çağdaş akıl, mitolojiyi, doğanın dünyasını açıklamak için ilkel, arayış içindeki bir çaba (Frazer); sonraki çağların yanlış anladığı, tarih öncesi zamanlardan gelen şiirsel fantezinin bir ürünü (Müller); bireyi topluluğuna göre şekillendirecek bir alegorik bilgi deposu (Durkheim); insan ruhunun derinliklerindeki arketipsel dürtülerin belirtisi olan bir dizi rüya (Jung).”1

Arayış; gerçeklik dışı bir anlatım, düşsel bir canlandırma ve asıl olana dönüşü çağrıştıran herkesin farklı algılayıp anlattığı bir yolculuk, tabii ki kahramanın yolculuğu. Bu biçimlerin hepsi kimi zaman birleşir, değişiklik olmasına rağmen yolculuk bir şekilde aynı hikâyeye varır ama farklı bir hissiyat yaşatarak. Kahramanın bedeni ve aklından geçen düşünce ya da faaliyetlerin kaynağı mitti en başında. Campbell, mitin, kozmosun bitmek bilmeyen enerjisini insanın duygu ve düşünce dünyasında yarattıklarına akan her ne ise işte onun ilk göründüğü yer olduğunu, gizli bir yarık olduğunu söylüyor. Propp’un bir cümlesi var bu noktaya yakışan: “Ne tür bir olgu olursa olsun, onu betimlemeden önce kökeninden söz edemeyiz.”2 Kökene inmek nasıl oluyor peki? Üzerinde yaşanılan barınağın zemininin altında akla hayale gelmeyecek masal mağaraları var diye düşünülebilir tabii. Belki oralar keşfedilerek başlanabilir.

Bulmak için de bilince çokça ihtiyaç var; onun yarattığı sislere, garabetlere, papatya ve fallarına da tabii ki. Bu yollara tüm insanlar revan olamıyor, bir kahraman ortaya çıkmalı. Yer altı ve yer üstünde adımlanabilecek yerleri gezmeli. Çünkü kahraman için yola çıkmak önemli. Yazıyor ki Göçmüş Kediler Bahçesi’nde“Yüzlerce yıl önce handiyse bağımsız devletler olmanın gururlu anısını hala taşıyan yirmi kadar küçüklü büyüklü kent gezmiştim.” Gezmiş. Yo la çık mış. Kahraman yolda, teslim olmuş bir halde, ama neye teslim olduğunu aslında kendisi de bilmiyor çoğu zaman; sadakat. Dehlize Giden Adam’da bir kahramanı var Karasu’nun. Kahraman yürüyor, bir ışık var makineden makineye yansıyan ama belirginleşmemiş. Kahraman tam görünmeyen, loş bir ortamda. Ama adam sanki bir ışık bulmuş da her yer aydınlıkmış gibi ilerliyor da ilerliyor. “Ama ışığın nerede olduğunu biliyordu daha. Bildiği için de yürüyordu. Yürüyebiliyordu. Ulaşacaktı ışığa.”

Karasu’nun kahramanı yolculuğa şimdinin insanından daha önce çıktığı için orayı daha iyi bilmekte.

Kahraman sanki bir labirentin içinde macerada gibi. Bir çıkış var biliyor gibi. Bulunduğu ortamın ahlakına belki biraz bağlı değil gibi ama kendine özgü bir kahraman nihayetinde. Karasu’nun kahramanı yolculuğa şimdinin insanından daha önce çıktığı için orayı daha iyi bilmekte. Şimdi ise o kahramanın yürüdüğü yolda arkasında bıraktığı ayak izlerini takip etmekte ve gerçeği bulmakta mı? Şimdi, geçmişi yabancı birinin aklından geçenleri derleyerek yazdığı bir kitaptan öğrenmekte mi? Kahraman bir mitin, bir masalın ya da başka şeyin içinde yol alıyor olabilir. Bazen bu türlerden birinin bir özelliği başka birinde görülebilir. Her durumda öncelikle önemli olan kişilerin, özellikle de kahramanın ne yaptığını bilmektir. Yolcuların ne yaptıkları ve bunları nasıl yaptıkları ise olay örgüsü genişledikçe gündeme gelecek olan noktalardır. Bir kahramanın göğsünün üzerinde bir at yatıyor olmasından önce kahramanın oradaki işlevinin ne olduğu söz konusu olmalıdır.

Zaten bu nokta açılınca at durumu da netleşecektir. Bu mitik bir örnek belki. Kahraman, maddi ve manevi güçlerin kaynağı ve bunları fiiliyatta gösteren önemli öğe olduğu için mitik şekildeki canlandırmalar ya da sembolleştirmelerle karşılaşmak mümkün; derinlere inmek önemli yani. Kahraman bir takım güçlerle karşılaşacak, bunların kaynaklarına gidip gerekirse yaşamı yenileyen ya da yok eden bir yolculuk yaparak geri dönecektir dünyasına. Olağanüstü şeyler olmasın da ne olsun? Kahramanın içinde yolculuk kıvılcımının oluşmasının nedeni merak ve şaşkınlık, aslında hayret makamına ulaşma isteği gibi değil mi? Başına gelecek olanları merak etme ve nedense bunlara her daim hazır olma, bir yandan da her şeyin ayağına gelmesini bekleme, sonuç yolculuk ve ilerleme. Her daim hazır olma duygusu gizlidir kahramanda. Kimi zaman hazır bulunuyor olduğunun kendisi bile farkında değil sanki. Çünkü hazıra konmak da istemez ama kimi zaman yolda kafasını karıştıran şeylerle uğraşmaktan yorulup masalın ya da mitin içinden çarçabuk çıkmak isteyebilir.

Nihayetinde o da insan, çok fazla beklentiye girmemek lazım, dürüst ve doğru konuşmak lazım, değil mi ama? “... semenderler, doğal yapılarının gerçekliğini, bir bakıma doğruluğunu, üzerilerinden atmış, insanların doğru bildiğine uymuşlardı. Doğruluk, insanların gözünde başlıyordu bu masala göre. Ya o tek yaprağı yiyen insanların doğrudan başka bir şey söylemez duruma gelmesi?” diye sorarak kahramanın işlevini düşündürüyor bir yandan da Karasu Alsemender adlı öyküsünde. Peki kahraman nereye ait? Peri masallarında kahramanlar kendi dünyalarında dolaşır, evrenin kahramanı ise her yerde, dünya tarihinin her alanında sahnededirler. Yani büyük kahraman ve onun görevi kuşattığı bu uzun yolculuğun tarihinde bir yere ulaşmakta ve onu bilinir kılmakta. Kahraman dolaşır durur, bazen ismi değişir bazen güçleri bazen kurtardığı nesne değişir bazen de dünya(yı) değiş(tir)ir, yaşadığı dünya bambaşka bir hal alır. Kahraman her zamanda bir başka şekilde doğar ve dünyanın merkezi olur aslında. Bir şeyin merkezi olmak her zaman önemi getirir. Kahraman önemlidir, aslında ne yaptığı önemlidir.

Çünkü öyküye hareketi kazandıran odur. “Uzaklaşma, yasağın çiğnenmesi, bilgi toplama, başarılı aldatma bu işlevi hazırlar, olanaklı kılar ya da yalnızca kolaylaştırır.”3 Kahramanın doğduğu, iş gördüğü ve yok olduğu yer hep kutsanmıştır. Çünkü kimsenin yapmadığı şeyi yapmıştır: bir şeyi ya da birini kurtarmıştır. Kurtarıcı olması hep yola çıkmasıyla başlamıştır. Yola çıkış bazen kazara, kahraman fark etmeden gerçekleşmektedir. Orada burada gezinirken bir olayla karşılaşmış ya da olduğu yerde bir olay başlamış ve kahraman sahneye çıkmıştır. Güç bir durum ortadadır özetle ve bu olayın çözüme ulaşması için kahraman evinden ayrılmak zorunda kalmıştır. Kahramanın evinden ayrılması anlatının yapısı gereğidir. Karasu Korkusuz Kirpiye Övgü öyküsünde bu ayrılışın yürek gerektirdiğini şu satırlarla anlatmıştır. “Övgüm bu kirpinin delice yürekliliğine... kirpiliğine bakmadan, şehirde yuvalandığı için yiğit; bir gece, yuvasından çıkıp dünyayı öğrenmeğe kalktığı için de delice yürekli..”

Kahraman yaşam olur, efendi olur problem çözülene kadar ve kimse bundan şikâyetçi değildir.

Ah cesaret, ne güzel şeysin öyle! Kahramanın yolcuğu aslında toplum içindir. Toplumun ihtiyacı ile kahramanın eylemi uyumlu olduğunda ritmik bir ilerleme söz konusudur. Bu maceranın gidişatının belli olması değildir. Durumun ya da olayın getirmiş olduğu bir uyumdur. Kahramanın görevini layıkıyla yerine getirmesindeki bir basamaktır sadece. Yoksa kahraman sonunu bilmediği bir maceranın peşine kalbini neden sürüklesin ki? Kahraman yolun sonunu bilmek de ister aynı zamanda. Kahraman yaşam olur, efendi olur problem çözülene kadar ve kimse bundan şikâyetçi değildir. Çünkü bir karın ağrısı vardır ve onun geçmesi istenmektedir. Sızının giderilmesinde kahraman, olayın düğümünü çözerken ya zarar görmekte ya da felaketi gideren kişi olmaktadır. “Usta, bir yerde, yaşamanın yolunu da bulmakta ustalaşmış değil midir ki?” diye soruyor Karasu Usta beni öldürsen e! öyküsünde. Tam da böyle işte.

Kahramanın macerası bittiğinde ne olur? Yaşam değişir. Kahraman yeni arkadaşlar kazanmıştır ayrıca; bir nesne, hayvan, insan ya da efsunlu bir güç. Güç bende artık diyen kahramanın bu özelliği kimi zaman dua’dır. Duaların gücü adına! Kahraman kurtarıcı olarak bu gücünü kullanarak korkuyu azaltmaya çalışır; kötülükten korkan insanların içindeki zehri akıtmaya adamıştır hayatını. Tehlikelerden kurtulmanın yolunu o biliyordur. İki dünya arasında o mekik dokuyordur. Bu onun yolculuğunun sonucudur, onun ermişliğidir belki de. Tanrı ya da tanrıça tarafından kutsanmış kahraman kurtardığı toplumun yeniden düzene kavuşması için doğaüstü ya da beşeri güçleriyle sağladığı düzenin devam etmesi için mücadeleyi bırakmamaktadır. Kaostan logosa uzanan yolculukta kahraman olmak budur işte. Kahraman en çok da kaderi bilinen olmaktır. Kurtarılması gereken dünyaya bağlanan sadece o gibidir. Diğer insanlar ise daha çok aciz gibi, haksızlık etmeyelim yardımcı aslında. Evet kimi zaman kahramanın arkadaşı olarak yardımcı.

Kahraman bir şeyin peşi sıra giderken onu da ardından kovalayanlar vardır. Kimisi onu öldürmek için kumpaslar kurarken kimisi de onun dostluğundan pay almak ister. Çünkü kahraman gönülleri de fethetmesini bilir. Türlü türlü acıyla ve ölümle karşılaşmış ya da bunları görmüş biri olarak kahramanın gönlü hep temizlenmiştir, yeniden doğuşlara şahit olduğu için ruhu hep uyanıktır. “Ruhunu uyandıran kahraman, kendi çözülüşünün uygun aracıdır.”4 Aziz ya da çile çeken kişi olarak aslında dünyayı terk etmiştir. Cümleleri ya da hareketleri hakikate daha yakındır bu yüzden. Sanki kutsi görünmeyen bir elden el almış gibidir ve bu yüzden her şey ve herkes üzerinde tesirlidir her şeyi. Kötüler hariç. Campbell, kahramanın iki görevini şu şekilde özetliyor: “Kahramanın ilk görevi kozmogonik çevrimin önceki aşamalarını bilinçli olarak deneyimlemektir. Dışavurum çağları boyunca geri sürüklenmek. İkincisi ise, o uçurumdan çağdaş yaşam düzlemine dönmek, orada tanrısal potansiyelleri gerçekleştirip nakledecek bir figür olarak hizmet etmektir.”5

Yani kahraman gizli bir su kaynağı olarak yaratılmış ve fışkıracağı zemini bulunca toprağı püskürtüp yeryüzüne çıkarak kendi yolunu bulup evrende salınmaktadır. Sanki belirsizlikten doğmuştur ama gücüyle apaçık görülecek olan yine odur. Yaşamın çeşitli engellerini aşabilme gücünde olan kahramanın izleyeceği yollar aslında öyle bellidir ki, aynı yağmurun altında kalan insanın ıslanacağının bilinmesi gibidir bu. Kahraman bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde bir yöne gider ya da başka bir yönden çekilir. Özetle dünyada anlamın oluşması için harekete geçer, bilinçli ya da bilinçsiz. Peki günümüzde kahraman? Campell diyor ki “Çağdaş kahramanın görevi, yönelimli ruhun kayıp Atlantis’ini yeniden gün ışığına çıkarmak olmalıdır.”6 Peki sen ne diyebilirsin? Bir ıslık tutturmuş atının üzerinde uçuyor olabilirsin, değil mi?

  • Kaynaklar:
  • B. Karasu, “Alsemender”, “Usta beni öldürsen e!”, “Dehlizde giden adam”, “Korkusuz kirpiye övgü”, “Göçmüş kediler bahçesi”.
  • J.Campell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, Çev.: Sabri Gürses, İthaki Yay., 4. Bas, 2019.
  • V.Propp, Masalın Biçimbilimi,Çev.: M. Rifat; S.Rifat. İş Bankası Kültür Yayınları, 2008.
  • 1 Campell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, s. 338.
  • 2 Propp, Masalın Biçimbilimi, s. 8.
  • 3 Propp, Masalın Biçimbilimi, s. 33.
  • 4 Campell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, s. 232.
  • 5 Campell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, s. 283.
  • 6 Campell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, s. 343.