İki öykü

Sanki ömrünün bütün ümitlerini döktü saçtı.
Sanki ömrünün bütün ümitlerini döktü saçtı.

Gariban bir görünümüm mü var? Bak bakiym. Nereden mi bakacaksın? Şimdi sayfa düzenini bilmiyorum; üstte bir çizgi olacak. Var mı? Genellikle koyarlar, oradan yukarı çıkma diye; çık sen. Bas oraya ve incedir, dikkatlice yekin. Gördün mü beni. Gördünse elma de. Dedin mi? Çıkmadın di mi? Peki. Elma da demedin.

Elma

Şimdi şöyle oldu,

Bir kırtasiyeye girdim. Tuhaf bir alet icad etmişler de onu sormağa. Bir tıraş aleti sanırsam. Butonlu yuvarlak, plastik bir şey. Yüzüne dayayıp butona basıyorsun sakallar mafiş. Sordum, var dedi. Ümitsizlikle meşguldü. Rafları indiriyordu. Yan bahçedeki depoda, geçip seç al dedi. Geçtim, yenice kazmışlar bahçeyi.

Düşündüğüm gibiyse dedim, iyi. Seçerken adam geldi. Karıştırdı oraları, indirdi kaldırdı. Sana bir kolonya hediyem olsun dedi. İki çeşit kolonya vardı. Biri belli, tütün kolonyası, diğeri parlak, beyaza azıcık yeşil değmiş de olmuş kolonya. Işıltılı sudan az daha yoğun. Açtım onu, müthiş bir koku. Lavanta, yasemin değil, amber değil. Bir de divit vereyim dedi ki müthiş bir şey. Kavisli, çok kavisli. Şimdi şurda çizip gösterebilirim de uzun iş. Sapı kemikmiş gibi. Çok sevindim. Yazımın güzel olduğunu biliyor muydu ki? Beni gariban biri sandı belki de. Saç baş birbirine karışmış, sırtımdaki ceket bulamaç gibi. Bir de tablası camlı, ışıklı rahleler vardı ki üst üste yığılmış ve kırık dökük. Sene seksen.

Genellikle koyarlar, oradan yukarı çıkma diye; çık sen. Bas oraya ve incedir, dikkatlice yekin.
Genellikle koyarlar, oradan yukarı çıkma diye; çık sen. Bas oraya ve incedir, dikkatlice yekin.

Gariban bir görünümüm mü var? Bak bakiyim. Nereden mi bakacaksın? Şimdi sayfa düzenini bilmiyorum; üstte bir çizgi olacak. Var mı? Genellikle koyarlar, oradan yukarı çıkma diye; çık sen. Bas oraya ve incedir, dikkatlice yekin. Gördün mü beni. Gördünse elma de. Dedin mi? Çıkmadın di mi? Peki. Elma da demedin.

Deme. Peki. Bir doğrulmazsın. Ben de dilimin ucuyla söylediydim zaten. Elimin ucuyla.

Neyse, adama benim gariban öğrenciler için de birşeyler var mı, dedim. Cevap vermedi. Ama yüzüme kısaca bir baktı. Sağolsun. Beyaz giysili, ak-kara saçlı, ince yüzlü, elli yaşlı.

Bahçeden, eğrisi büğrüsü, çaltağı çomağı birbirine çok benzeyen üç odunun ikisinin kulbundan tuttu, üçüncüyü de onlara taktı. Gidelim, şu ileride ateş yakıp konuşalım dedi.

Vardık. Sanki ömrünün bütün ümitlerini döktü saçtı.

De fena tutuştu ateş, fena.

Konuştuk. (Sana anlatamam.)

Böyle.

Boş bir tepe.
Boş bir tepe.

Tarla

Kümbet gibi bir tepe düşün. Çevresinde üç beş mahalle. Düşündün mü? Düşündüm.

Boş bir tepe. Yüzlerce çocuk düşün, taş taş üstüne örüyorlar, örüyorlar. İrice, boyu uzunca olanlar örüyor. Çelimsiz ve kısaca olanlar taş taşıyor. Ben de; üçer beşer, harıl harıl…

İkindi sonu. Hava, kararmaya yüz tutmuş. Yüzlerce çocuk, onlarca kale dikiyor. Taşlar öbek öbek, kıyasıya. Karman çorman çocuklar. Bağrışlar, çığrışlar, al ha! min ha! Hayhuylar…

Kaleler yükseliyor. Hayhuylar çoğalıyor. Güneş batıyor. Herkesler gerisin geriye üçer beşer adım atıp, en üstteki taşlara bakıyor. Kim daha yüksek dikmiş? Güneşin kızılı eriyor. İlk üçten, ilk beşten, ilk yediden biri olamamış kalemiz. en bodur kale bizimki öyle mi?

Sene, yetmiş yedi. Bugün son oruç. Gene yenildik Halil, yenildik Mıstık, Hatiç, Hanifi abi…

.

Onlarca deve, onlarca çadır düşün. O tepenin orta yerinde. Bizden çok daha kara çocuklar, kendir saran anneler, devesi dertli babalar. Ne kaleleri var ne de iftar sofraları. Hörgüçlerinden ötesinden bihaber, ezgin, korkulu… Yanı başlarında gürül gürül yıkılan kaleler. Öte başlarında ezanlar, emin analar, pilav kokuları.

.

Ve çok sonra bir gün o tepeye tek başına ürpererek gittiğini düşün. Serin rüzgarlı bir akşam vakti. Üzerindeki kahverengi pantolonu, kara pabuçları bile bugünmüş gibi hatırla. Tepeye yaklaştığında ekinleri gör; boyun kadarlar. Kaleler yok, develer yok, fena esmer çocuklar yok, “Neredeler?” de, “Neredeler?” de.

Ürper.

  • Okura mektup (1)
  • Sevgili okur, sen bu satırları okuyorken ben de bu satırları okuyorumdur kim bilir? Düşünsene biz birbirine bakan iki ayna olsak amma acayip olurdu. Ama o zaman sen okur değil karakter olurdun, ben de dergi değil karakter olurdum. Ki ben şu anda da dergi değilim. Sonuçta bir insanım. Ama yani düşünsene ya olmasaydım. Böyle. (AE)