İlk çeviri kitabım Asetin Nart Destanı

Kayhan Yükseler
Kayhan Yükseler

İlk çeviri kitabım Asetin Nart Destanı'dır. Albay emeklisiyim. Görevdeyken bir yakınım bana Rusya'dan birçok kitabın yanında Asetin Nart Destanı adlı bir kitap da getirmişti. Askerî okullarda dilim Rusçaydı. İlgimi çeken bu eseri boş zamanlarımda çevirip bitirdim ve bir vesileyle Yaşar Kemal'e götürdüm. Böylece çevirmenlik hayatına başlamış oldum.

Size göre bir Rus edebiyatı çevirmeni kimdir? Bir Rus edebiyatı çevirmenin entelektüel portresini çizebilir misiniz? Bir Rus edebiyatı çevirmeni ne okur, ne dinler, ne izler, nasıl çalışır, sanatla ilişkisi nedir? vs.

Başka çevirmenleri bilmem ama ben Barodin, Musorgski, Rimski Korsakov, Bob Dylan, Cat Stevens dinler boş zamanlarımda Carter Dickson okurum.

Bana katılır mısınız bilmiyorum ama Rus edebiyatını, dönemleri fark etmeksizin, Kitab-ı Mukaddes'ten bağımsız olarak okuyabileceğimize inanmıyorum. Her yerinde aleni ya da gizli atıflar, onu delil olarak kullanan ya da muhalefet eden şeyler var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Kutsal Kitap'ın etkisi hemen her Hristiyan devletleri edebiyatında vardır, ancak bunun Klasik Rus edebiyatında abartılı olduğu söylenebilir. Sovyet edebiyatında da doğal olarak Kutsal Kitap'ın etkisi hissedilir biçimde azalmıştır. Çeviride çoklukla klasik Rus edebiyatına ağırlık verdiğimden günümüz Rus edebiyatında bu konuda bir araştırma yaptığımı söylersem doğru olmaz.

Bu açıdan çeviri evreninde bir çevirmenin adeta Cebrail gibi bir "medium" görevini görüyor olduğunu söyleyebilir miyiz?

Arabuluculuk ve yol göstericilik görevine gelince abartılı da olsa böyle bir görevi üstlenebileceğini, yollar açacağını söyleye bilirim.

Peki, Kayhan Yükseler Rus edebiyatı çeviri evrenine nasıl girmiştir?

İlk çeviri kitabım Asetin Nart Destanı'dır. Albay emeklisiyim. Görevdeyken bir yakınım bana Rusya'dan birçok kitabın yanında Asetin Nart Destanı adlı bir kitap da getirmişti. Askerî okullarda dilim Rusçaydı. İlgimi çeken bu eseri boş zamanlarımda çevirip bitirdim ve bir vesileyle Yaşar Kemal'e götürdüm. Sevgili Yaşar Kemal beni bir yazıyla Yapı Kredi Yayınları'na gönderdi. Genel Yayın Yönetmeni Sayın Enis Batur söz konusu eseri ilgiyle karşılayarak basılmasına onay verdi böylece çevirmenlik hayatına başlamış oldum.

Türkiye'de Rus edebiyatı çevirmek sizce ne ifade ediyor? Başladığınız zamanlar ile günümüzü mukayese edecek olursak Rus edebiyatı çevirmenliği nasıl bir dönüşümden geçmektedir?

Kırklı ellili yıllarda, Rus çevirmenler bir elin parmaklarını geçmezdi. Şimdi öyle mi? Yeni kuşak Rusça çevirmenlerin sayısı arttı. Bizlere şimdiye kadar çevrilmemiş, nitelikli yeni çeviriler kazandırıyorlar. İlk sorunuza gelince Rus halkını her zaman bizim halkımıza yakın bulmuşumdur, özellikle kasaba ve köy yaşantısından, gelenek ve göreneklerinden bizlere yakın bir şeyler vardır.

Rus edebiyatı çevirmenliği klasiklerle zirvesine ulaşmış mıdır sizce? Bundan sonra ne çevireceğiz?

18. yüzyılın sonundan bazı önemli yazarların eserleri çevrilebilir.

Çeviri bibliyografyanızda hem klasik hem de artık modern klasik olarak adlandırdığımız eserlerin olduğunu biliyoruz. Doğrusu Dostoyevki'nin kendi yazılarının bulunduğu Bir Yazarın Günlüğü'nü ve Tsıpkin'in Dostoyevski üzerine yazdığı romanı çevirmiş olmanız bunun uyum bulmuş muhteşem bir örneği.

Bu senenin büyük yazarın doğumunun 200. yıl dönümü olması vesilesiyle size Dostoyevski ve Ketebe Yayınları'ndan çıkmış Tsıpkin çevirisi üzerine de birkaç soru sormak istiyorum.

Öncelikle Dostoyevski'nin kimliğine dair çok fazla tartışmalar olduğu için size fikrinizi sormak istiyorum. Kimileri onu bir liberal olarak görürken Batıcılara muhalif olanlar onun tam bir Slavofil olduğunu savunmaktadır. Açıkçası Baden-Baden'de Yaz'da bile Turgenyev ile Fyodor Dostoyevski arasındaki ilişki üzerinden bu konu işlenmektedir. Bir taraftan tuhaf ama tarihsel olarak da kaçınılmaz olan bu ayrımda sizce Dostoyevski nerede durmaktadır? Bu sorunun bir cevabı var mı?

Bu sorunun yanıtı biz Türklerde gizli. 1821'de Dostoyevski Balkanlarda meydana gelen ayaklanmalar nedeniyle Slav duyguları kabararak Türkler aleyhinde bir dizi yazı yazmış. Bunları Bir Yazarın Günlüğü Dergisi'nde düzenli olarak yayınlamıştır. Bu düşüncelerini Karamozov Kardeşler romanında da kaleme getirmiştir. Tolstoy'un Anna Karenina adlı eserindeki ünlü Levin karakterinin Türklerden yana tavır almasını da günlüğünün birkaç sayısında ağır bir şekilde eleştirir.

Başka nihayetsiz bir dikotomi, Tolstoycular ile Dostoyevski taraftarları arasında geçmektedir. BBC, uzun yıllar sonra ilk defa Dostoyevski'nin eserlerinin İngiltere'de daha çok okunduğunu söylüyor, belki de bu senenin özel olmasından ötürü. Yine de, acaba bu aralar Dostoyevski'nin ön plana çıkması dünyanın bulunduğu entelektüel ve duygusal durumuna dair bir şeyler söylüyor mu sizce? Dostoyevski okurlarını-severlerinin sayılarının artması bize yaşadığımız gerçeklik hakkında ne söylüyor?

İki yazar arasında diyalektik açıdan fikir hayli fark var. Dostoyevski sadece büyük bir sanatçı değil, aynı zamanda büyük bir düşünür, dahi bir diyalektikçi, en büyük Rus metafizikçiydi, etrafında ateşli bir fikir fırtınası estirir, düşünceleri esrime halindedir, ayaklarının altında adeta toprak altı yanardağlarının patlamaları gerçekleşir, Dostoyevski'nin antropolojisinde durağan bir şey yoktur, her şey dinamik bir atmosferde gerçekleşir elementi toprak ve ateştir. Tolstoy'la karşılaştırırken Dostoyevski'ye Dionysoscu, Tolstoy'a Apollonlu yakıştırması yapmak yanlış olmaz.

Dostoyevski'nin ünlü karamsarlığı hakkında ne düşünüyorsunuz? Tsıpkin'in de resmettiği üzere biraz ironik gibi görünüyor. Nitekim Ecinniler'deki Yüzbaşı Lebyadkin ya da Budala'daki İvolgin bu ironinin bir timsali gibi. Ayrıca Tsıpkin'in Dostoyevski'yi kronik olarak hasta ve paraya zafiyetini işlemesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Dostoyevski kumara düşkün bir insan, yayıncısından borç para ister, yayıncısı, yirmi günde bir roman yazıp zamanında teslim ederse istediği parayı vereceğini söyler, teslim edemezse, hayatı boyunca yazacağı kitaplarının sahibi olacağı söyler. Dostoyevski, Kumarbaz romanına başlar, yirmi gün sonra teslim eder. Dostoyevski kaybolmanın, yok olmanın doyumsuz hazzını yaşamak isteyen bir insan, bu kitapta geçtiği gibi Anti dama oynayarak (bütün dama taşlarının kaybederek) kaybetmenin hazzına erişir, ömrü boyunca aradığı sırça köşkü bir türlü bulamaz. Rus halkını her zaman bizim halkımız yakın bulmuşumdur, özellikle kasaba ve köy insanlarını.

Petersburg'a hiç gittiniz mi? Tsıpkin'in kaleminden ve kamera objektifinden Dostoyevski'nin neden karamsar olduğu anlaşılıyor. Tsıpkin'in Dostoyevski imajına bu açıdan katılıyor musunuz?

Petersburg'a gitmedim. Dostoyeski'nin iki farklı Petersburg'u var, ünlü mimarlarının kurduğu görkemli yapıları ve malikâneleriyle varlıklı insanların yaşadığı bir kent, öte yandan insanların kafes gibi odalarda, gece kondu tipi evlerde oturduğu, günlerini pis kokulu meyhanelerde geçirdikleri bir kent, karanlık sokaklar, gri badanalı evler, havasız, boğucu evler, okuyucuda korkunç bir atmosfer yaratır. Bu açıdan Tsıpkin'in çizdiği Dostoyevski imajına katılıyorum.

Son olarak Dostoyevski'nin en sevdiğiniz kitabı hangisi olduğunu sormak istiyorum.

Budala. Son olarak şunu eklemek isterim, Dostoyevski'nin Arlekin maskesi takarak sirkte soytarılık yaptığı, bin bir taklalar attığı, tirenden inen resmi üniformalıların önünde yalvarıp yakardığı eteklerine yapıştığı bölümler metafor sanatının doruklarıdır.