Kadim Bir Suyun Akışı: Bu Bir Aşk Hikâyesi Değildir

Akif Hasan Kaya
Akif Hasan Kaya

Akif Hasan tahkiyeye yaslandığı için; bildiğimiz, sevdiğimiz ve kabullenmeye hazır olduğumuz hikâyeler anlattığı için gerçekten de bir halk var öykülerin içinde. Neredeyse her hikâyeye girmiş kalabalık. Bu Bir Aşk Hikâyesi Değildir’de ısrarla onu dinlemez bu güruh. Oysa adam hikâyesini anlatmak için çırpınmaktadır ve bütün ömrünü bu uğurda tüketmiştir.

Anlatının tarihi insanlık kadar eski, varlığı ise insanların bulunduğu her yerde yaygındır. Barthes, “Anlatı insanlık tarihinin kendisiyle başlar; dünyanın hiçbir yerinde anlatısı olmayan bir halk yoktur, hiçbir zaman da olmamıştır.” der. Hemen söyleyelim. Bu Bir Aşk Hikâyesi Değildir bize; başlangıcın ve bitişin ötesinden, hikâyenin başladığı ilk yerden sesleniyor. Kitabın en önemli özelliği neredeyse her öyküde tahkiyeye yaslanması. Yazar hikâyesini anlatıyor ve biz ebedi bir masalın sonsuz dinleyicileri gibi kalıyoruz zamanın ve mekânın ortasında. Akif Hasan yolculuklardan, gemilerden, adalardan, çöllerden, aşktan, savaştan, kavgadan, şifacı ve lanetli kadınlardan, hikâye anlatıcılarından bahsederken; her fısıltının peşinden gidip her dedikoduyla inancından olacak bir halk da onu takip ediyor.

Bu Bir Aşk Hikâyesi Değildir, Akif Hasan Kaya, İz Yayıncılık
Bu Bir Aşk Hikâyesi Değildir, Akif Hasan Kaya, İz Yayıncılık

Akif Hasan tahkiyeye yaslandığı için; bildiğimiz, sevdiğimiz ve kabullenmeye hazır olduğumuz hikâyeler anlattığı için gerçekten de bir halk var öykülerin içinde. Neredeyse her hikâyeye girmiş kalabalık. Bu Bir Aşk Hikâyesi Değildir’de ısrarla onu dinlemez bu güruh. Oysa adam hikâyesini anlatmak için çırpınmaktadır ve bütün ömrünü bu uğurda tüketmiştir. Mısıroğlu Hanedanlığı’nın Doğuşu ve Çöküşü Arasında Cereyan Ettiği İddia Edilen Garip Bir Hikâye adlı öyküde Münevver Hanım ve Kemal Bey arasındaki çekişmeyi heyecanla izler halk. Söylentiler yayar, yakıştırmalar yapar, taraf değiştirir yani heyecan ister mutlaka. Bu halk o kadar sever ki konuşmayı, ortaya çıkan her şey anlatıla anlatıla gerçek kimliğini kaybeder. Eski ve Uzun Bir Hikâyenin Kısa Özeti’nde yine halk tarafından önce kutsanan sonra lanetlenen Şerife Kadın’ı görürüz. Halk arasında en olmayacak şeyler birden yaygınlaşır, halk önüne gelene inanır.

Acayip Bir Hikâye’de yine anlatılanla meşgul olan bir halk ve konuşacak bir şeyler bulmuş olmanın iştahı vardır. Hatta öyle ki fitne bile büyür bu ortamda. İntikam’da yine büyüyen bir hikâye vardır ve bu sefer gizlice nesilden nesile aktarılır. Seviyordum Abi’de bu durum biraz modernize olmuştur ve gelen ambülânsın önünde telaşlı bir kalabalık durur. Kafes’te hikâye anlatıcısı Rıdvan yine kahvede halk tarafından dinlenmektedir fakat o halk aynı öykülerden sıkılır ve hikâye harekete geçer. Bunu niye belirttik çünkü Akif Hasan’ın hikâyesi halktan ayrı düşünülemez. Bu durum yazarın başarısını gösterir çünkü anlatıyla, masallarla, ebedi hikâye anlatıcılığıyla köklü bir bağlantı kurmuştur. Adem’in ve Nuh’un hikâyesinden başlamış ve hikâye dinlemekten hiçbir zaman bıkmamıştır insanoğlu. Postmodernizmin gelip dayandığı çıkışsızlığa bakarsak sığınağı da yine tahkiye olacaktır.

Bu Bir Aşk Hikâyesi Değildir “Bir adam vardı. Adamın bir hikâyesi vardı. Ama hikâyesini anlatmaya yanlış yerden başladı.” cümlesiyle başlar. Akif Hasan’ın çoğu öyküsü hikâyesini anlatma iştiyakıyla coşan insanlarla doludur. Hem yazar öyküleri anlatırken hem de öykülerdeki adamların anlattıklarında baştan sona sezilir bu anlatma iştahı. Tutku tüm satırlarda hissedilir. Bu iştah tatlı bir devinime, dönüşüme ve neticede bir masalsı atmosfere de yol açar. Adam bir direğin yanında kırk yıl durur mesela, saat tutulur ve bir gece yüz yıl olarak hesap edilir, adada kırk yıl kalınır da ardından denize çıkınca salın üzerinde kırk yıl rüzgar beklenir. Ya da kırk yıl kalınır bir zindanda. Yaşananlardan hiçbir iz kalmamasına rağmen kılıç sesleri hala duyulur bir meydanda. Anlatılanlar büyür, efsaneleşir. Hikâyeler birbirine karışır, uzar, genişler, gönenir, var eder kendini. Algı oynaşır, anlatma süreci de hikâyenin kendisine eklemlenir.

Öykülerin bölüm bölüm olması da tahkiye geleneğine götürür bizi. Ocak başlarına, masal ninelerine, her kış gecesine düşen bir hikâyeye ya da Şehrazat’ın sözcüklerine. Klasik anlatıya göz kırpan akış aynı zamanda çarpıcıdır. Yazar büyük planı görür, nereye gideceğini bilir, bölümleri kurar ve masalına başlar sanki. Giriş benzersizdir fakat esas hikâye sonradan gelecektir. Akif Hasan, masalını dinleyeni insanlığın kadim ırmağına alır ve üslubuyla akışa bırakır. Başladığınızda o büyük hikâyeye eklenmek suyun akışı gibi rahat ve derinden olacaktır.

Bu Bir Aşk Hikâyesi Değildir’de umut ve arayış, Mısıroğulları Hanedanlığı’nın Doğuşu ve Çöküşü Arasında Cereyan Ettiği İddia Edilen Garip Bir Hikâye’de başlangıcı olmayan küslük ve seyir, Eski ve Uzun Bir Hikâyenin Kısa Özeti’nde halkın anlatı iştiyakı ve bunun oluşturduğu kolektif güç, Acayip Bir Hikâye’de uzak taşra kasabalarında ölen renkler, İntikam’da dayanmak için bağlanılan umut, Seviyordum Abi’de yıkıntı ve vazgeçiş, Kafes’te hikâyeler anlatmak için yanıp tutuşmak, Dağ’da bedenen ve ruhen parçalanmak evrensel ve insani meselelerdir. Hepsine kendimizi yakın hissederiz ve hepsi bizi ikna eder.

Akif Hasan hikâyeleri önemser, hikâyeler okur ve hikâyeler anlatır. “Meleğin bu sözlerinden sonra hıçkırarak ağlamaya başladı adam. Hikâyene bunu da ekle dedi melek ve sakın hikâyeni unutma diye uyardı. Göğe doğru yükselirken, sakın onun yemyeşil kocaman gözlerini unutma, dedi en son. Adam gözyaşlarını sildi. Hızla çalışmaya devam etti.” cümleleri geçer Bu Bir Aşk Hikâyesi Değildir’de. Akif Hasan, hikâyesini unutmayanlardandır ve başarısı buradan gelir.

  • Her dergi aynı zamada kendi okurunu yetiştiriyor. Yani öyle olmalı. Dördüncü yıla geldik emeklemeyi bırak artık ey okur. Yürü kim tutar seni! Atan Oğuz’un gazaya çıktığı yaştasın (AE)