'Kapan'ın hikâyesi

KAPAN’ın hikâyesini yarım yamalak tamamladığımda içime sinmeye başlamıştı.
KAPAN’ın hikâyesini yarım yamalak tamamladığımda içime sinmeye başlamıştı.

Yönetmen Seyit Çolak’a ödüllü filmi “Kapan”ın hikâyesini sorduk:

Kapan

Mail, KAPAN filmimizin 41. Uluslararası Moskova Film Festivali’ne seçildiğini haber veriyordu.

Fildişi Sahilleri’nin Korhogo şehrindeyiz. Diğer şehirlerin engebeli arazilerine nazaran düz bir yolda ilerliyoruz. Ancak toz bulutları zaman zaman görüş açımızı etkiliyor. Arabada kimin söylediğini anlayamadığım bir şarkı çalıyor. Buna rağmen eşlik etmeye çalışıyorum. Çok da başarılı olduğum söylenemez. Bir süre sonra mail kutuma bir ileti düşüyor. Okuyorum. Çıkardığım tuhaf seslere yaptığım çocukça şımarıklıklar da ekleniyor. Arabanın içinde senkronik bir şekilde mutluluk hareketlerime devam ediyorum. Araçtakiler ve şoförün anlamsız bakışları eşliğinde bir süre daha bu şekilde yola devam ettik.

Mail, KAPAN filmimizin 41. Uluslararası Moskova Film Festivali’ne seçildiğini haber veriyordu. Festival açıklayana dek kimseye haber vermemem gerektiği de not düşülmüştü. Ki bu prosedür diğer festivallerde de vardır ancak bunun esnek olduğunu bile bile yanımdakilere neden sevindiğimi söyleyemedim. Korkmuştum, belki de oyuncağı elinden alınacak çocuk durumuna düşmek istemiyordum. Yol boyunca sevindim, bağırdım, anlamını bilmediğim şarkılara coşkuyla eşlik ettim...

Kendime gelir gelmez Güven’e (Adıgüzel) mesaj attım. Ondan gelecek tepkiyi bekliyordum. Güven’den gelen mesajlar şu şekildeydi:

BEN: Allah aşkına kimseye söyleme, zaten iki gün sonra resmi duyuruyu yapacaklar...

GÜVEN: Vallaha söylemeyeceğim, söz. İçim içime sığmıyor... Süper başlangıç...

Bu kadar sevinmemizin nedeni aslında yaşadıklarımızın bir iz düşümüydü. Sebepsiz abartılı bir sevinç değildi.

  • Kısa filmlerini çekmiş, hatırı sayılır bir başarıyı elde etmiştim. Uzun metraj hayalimi gerçekleştirmek için sürekli hikâyeler yazıyordum. Yazdıklarımı okuyor ve beğenmeyip siliyordum. Onlarca hikâyeyi çöpe attığımı hatırlıyorum. Ancak bir karar vermem gerekiyordu. İlk uzun metrajım için özgün bir şeylerin olması gerektiği inadı vardı. KAPAN’ın (ki ilk versiyonlarında ADADA başlığıyla yazmıştım) hikâyesini yarım yamalak tamamladığımda içime sinmeye başlamıştı.

Bir ada ve mahrumiyet bölgesinden kurtulmaya çalışan karakterler. Adaya musallat olan farklı bir varlık ve bu çatışma üzerine kurulu bir hikâyeydi. Bu kadar ayrıntılı yazmış mıydım bilmiyorum ama hemen hemen bu şekilde ilerliyordu. Senaryoya geçmeden önce zaaflarımın farkındaydım. Senaryonun güçlü olması için özgün bir kaleme ihtiyaç vardı. Daha önceki kısa filmlerimde kendim yazmış, yönetmiş ve eksikliklerimi görmüştüm. Güven’i uzun zamandır takip ediyordum. Kişiler -olaylar üzerine yazıları, şiirleri ve sinema yazılarını okumuştum. Birkaç kez de muhabbet etmiştik. Sinemaya bakışımız da örtüşüyordu. Bir vesileyle buluştuğumuzda tereddüt etmeden hikayemden bahsettim ve senaryoyu birlikte yazma teklifinde bulundum. O da hiç düşünmeden, “başlayalım dostum” dedi. Sevinmiştim.

***

KAPAN’ı bitirip seyrettiğimde Allah’a binlerce kez şükür ettim. Hayalimi gerçekleştirmemde bana yardımcı olduğu için de şükrü hep tekrarlarım.

***

Filmimizin gösterileceği salonu defalarca internetten inceledim. Devasa büyüklükte, 2500 kişilik bir salondu. Bu bile beni inanılmaz heyecanlandırıyordu. Cümbür cemaat katıldığımız 41. Uluslararası Moskova Film Festivali’nde unutamayacağım hikayeler biriktirerek ayrıldık.

***

Kardeşim Güven’le ikinci uzun metrajımız OBRUK’u yazdık. Aynı hikâyeyi yeniden yaşayacağız.