Kim dost, kim düşman?

Şâhmerân Hikâyesi aslında bir anlatıyı dillendirmek için yazılmış gibi. Kitap, gerçek ile kurgu arasında kurulan bir köprü olarak düşünülebiliyor. Gerçek dünyada yaşanması mümkün olmayan ama Belkiyâ ve Camsab'ın yaşadığı serüvenler kaydedilmiş. Dört büyük melek, ilk dört halife, Burak atı, kutsal kitaplar, Şâhmerân, Kaf Dağı, ejderhalar, devasa karıncalar ve daha pek çok unsur, dünyayı fantastik bir formda gösteriyor. Onlar kitabın anlatılarındaki ortak öznenin yolculuğunda kimi zaman yoldaş, kimi zaman da düşman oluyor. Belkiyâ'nın Habibullah'ı bulmak için yaptığı yolculukları ve arayışı, Camsab'ın yerin altında açılan bir dünyada başlayan öyküsü içinden sızıyor satırlara. Şâhmerân anlattığı öykülerde Belkiyâ dedikçe, kahraman bir denizlerin üzerinde yürüyor, bir arşa değen dağlara çıkıyor. Ama ne kurda kuşa yem oluyor, ne de deniz yarılıyor da içine düşüyor.

Belkiyâ bu şekilde görünür olan dünya ve onun içindeki görünür olmayan dünyalar arasında gezinti yapıyor. Birçok kapıdan ve dünyadan girip çıktıkça türlü soruların muhatabı oluyor. Sen kimsin ve ne arıyorsun sorusuna "Lâ ilâhe illallah Muhammed'ün Resûllah" zikriyle karşılık veriyor, Resûllah'ı aradığını söylüyor. Belkiyâ'nın yolunu Şâhmerân ile kesiştiren de aynı sevda. Onun öyküsünün anlatılmasını sağlayan da Şâhmerân'ın Camsab'ı esir alması. Şâhmerân'ın can kaybetme korkusuyla Camsab'ın insanlar arasına dönmesine izin vermemesinin nedeni, bir zamanlar insanların arasına gönderdiği Belkiyâ. Şâhmerân'ın can korkusunun nedeni ne? Belkiyâ ona ne yapmış olabilir ki Camsab evine dönemiyor? Anlatının mahiyetini ortaya çıkarmak için sorulabilecek bu soruların cevapları, okuyucunun anlam dünyasıyla kesişebilmeyi beceriyor. Kitap, yumuşak bir ıslık gibi okurun gönlüne dokunuyor ve okunmayı bekliyor.