Kırkıncı oda

Petrus kaya gibi yuvarlanarak çıkar şehirden. Balıkçı Simun diye bağırıyordur sanki geçtiği yollar ona.
Petrus kaya gibi yuvarlanarak çıkar şehirden. Balıkçı Simun diye bağırıyordur sanki geçtiği yollar ona.

Petrus sorar ve "Roma'ya gidiyorum" cevabını alır Hazreti İsa'dan. Roma'dan dönen Petrus "ama neden?" diye soracak olur, neden Roma efendim? Orası çok tehlikeli. Petrus yolunu kaybetmiş bir havaridir artık. Efendisi İsa, dağları yerinden oynatacak o sözü söyler. Petrus'un neden Roma'ya gidiyorsunuz efendim? sorusuna bir cevap verir; yeniden çarmıha gerilmek için!

Çarmıhını Sırtında Taşıyan İsa

Ve Aziz Petrus Roma'yı terk eder. İmparator Neron tarafından katledilen masum Hristiyanların çığlıklarını geride bırakarak kaçar Roma'dan. Ellerini kulaklarına bastırarak, emanetlerinin ortalığa saçılmasına göz yumarak ve canını sözünden aziz bilerek ayrılır bu şehirden. Havarî Petrus, Kudüs'ten yola çıkıp sadık ve emin bir hakikat eri olarak ulaştığı Roma'dan ayrılırken, bedenini feda etmekten sakınan sade bir tebliğ yolcusudur artık. Cür'etini ve hayretini kaybetmiştir. Roma'dan kalbi güm güm atarak uzaklaşır. Yakalanacağını anlamıştır. Roma yoktur artık. Her şeyi geride bırakarak yürür. İmanı kalbindedir ama tevhid Roma'da kalmıştır. Petrus kaya gibi yuvarlanarak çıkar şehirden. Balıkçı Simun diye bağırıyordur sanki geçtiği yollar ona. Balıkçı Simun! Ne zaman Petrus olmuştu, hangi söze memur edilmişti, yoluna kardeşlerini bırakarak mı devam edecekti? Bu düşüncelerin ortasında sıkışıp Appening yolunda ilerlerken, tam sendelediği anda efendisi İsa'ya rastlar. Düşünceli ve yapayalnızdır.

Petrus'un geride bıraktıklarına doğru yürümektedir İsa. Kendinden emin, kararlı ve kederli. Petrus telaşla sorar efendisine. Roma'dan geldiğini unutmuşçasına sorar, İsa'nın emanetlerini yalnız bıraktığını bilmiyormuşçasına sorar, kendi yolunu kaybetmemiş gibi, kardeşlerini yalnız bırakmamış gibi, canını sözünden aziz bilmemiş gibi sorar; "Quo vadis, domine? / Bu gidiş nereye efendim?" Roma tehlikeli ve derhal terk edilmelidir. Doğrusu bu değil mi yoksa? Petrus sorar ve "Roma'ya gidiyorum" cevabını alır Hazreti İsa'dan. Roma'dan dönen Petrus "ama neden?" diye soracak olur, neden Roma efendim? Orası çok tehlikeli. Petrus çoktan kaybolmuştur belli ki. Tehlikede olan Roma'daki kardeşleri değil, kendisidir. Yolunu kaybetmiş bir havaridir artık. Efendisi İsa, dağları yerinden oynatacak o sözü söyler. Petrus'un neden Roma'ya gidiyorsunuz efendim? sorusuna bir cevap verir; yeniden çarmıha gerilmek için!

Çöl Konuşmaz, İyi Dinlersen Duyarsın!

Elindeki kum tanelerini güneşe doğru tutup, esmerleşmiş yanık parmakları arasından usulca dökülmelerini seyretti önce. Ama sert rüzgâr, tanelerin yere düşmesine izin vermiyor, toz edip etrafa savuruyordu hepsini, tek tek. Ölüm kadar sessizdi ortalık. Uzaktan bakıldığında çölün ortasındaki eski bir çadırın önünde, yere bağdaş kurmuş bir adam tek başına kum taneleriyle dertleşiyordu sanki. Çölün derdini taşıyordu kapkara gözlerinde. Celabiyesini dizinin altına toplamış, sakallarından süzülen kızgın kum tanelerinin tenine yapışmasına hiç aldırış etmiyordu adam. Fas'ın uzak bir sınır kasabasında, gündüzleri ruhu buharlaştıran bir cehennemin içinde, geceleri ise kemik donduran bir buzulun üstünde yaşayan insanların hikâyesiydi bu. Bir çadırın önünde. Sıradan ve görkemli. Çöldeki insanların, çöl insanlarının ve çölün içine saklanmış insanların hayatlarıyla büyüyen sonsuz bir kum denizinin ortası...

Hz. Davud'un Kral Calût'u öldürdüğü günden beri o çadırın önünde oturuyordu adam, Amazigh Kralı I. Şeşonk'un bir 12 Ocak günü Mısır Firavunu II. Ramses'i alt ettiği günden beri. Fenikeliler, Kartacalılar, Yunan kolonileri, Numidya Krallığı ve hatta Kutsal Roma'dan beri, Kayrevan'da yenilip, Nabdura'da kazandıklarından beri, kumdan evlerinin duvarları doğudan ve batıdan gelen yüzbinlerce askerin kanıyla kızıla boyandığından beri. O çadırın önünde; bir bir düştükleri savaş meydanlarından, sürekli üzerlerine yollanan düzenli ordulardan, çöle gömülen savaşçılardan ve gökyüzündeki yıldızların altında oturmaktan bahsediyordu adam. En az bin yıldır, çölün derdini taşıyordu kapkara gözlerinde. Ve evet rüzgâra hiç aldırmıyordu. Eski bir berberî türküsünü mırıldanıyordu sanki; çöl konuşmaz, iyi dinlersen duyarsın...

Bay Allen'in Ölümü ya da Lucky Buddha Day!

*Merhaba. Ben Bay Cheong Wee, burada yani Bangkok'ta United Overseas Bank (UOB) ile çalışan bir banka yetkilisiyim. İnanıyorum ki şimdi bu mesaj vesilesiyle sizinle tanışmış olmam Tanrı'nın bir hediyesidir. Sizinle paylaşmak istediğim önemli bir mesele var. Önemli, çünkü soyadınız ve ülkeniz şu anda içinde bulunduğum durumla ilgili oldukça bağlantılı şeyler ihtiva ediyor. Ben soyadı Adıgüzel olan birini arıyordum. Bu yüzden profilinizi ilk gördüğümde ekledim ve ardından size bu mesajı yazmaya karar verdim. Durum şöyle ki; Bangkok'ta altın işi yapan ülkenizin bir vatandaşı Allen Adıgüzel, 2011 yılından itibaren 108 takvim ayı boyunca bankama 12,5 milyon dolar değerinde sabit bir depozito yatırdı. Ama ne yazık ki Bay Allen, geçtiğimiz ay bir iş seyahati için gittiği Rusya'nın Rostov On Don Merkez Bölgesi'nde geçirdiği bir trafik kazası neticesinde hayatını kaybetti. Banka yönetimim henüz onun ölümünü bilmiyor. Resmi kayıt bildirimi yapılmadı. Size anlatacağım önemli ayrıntılara fazlasıyla vakıfım, çünkü Bay Allen'in hesap memuruydum.

Hesap açıldığından beri bize varislerinden hiç bahsetmedi, evli değildi ve akrabası bulunamadı. Geçtiğimiz hafta banka yönetimi, rutin olarak gerçekleştirdiği "uykuda ve terk edilmiş mevduat hesaplarını kayıt altına almak" başlıklı banka doğrulama alıştırması toplantısı yaptı. Evet, rutin bir işlem, bunun olacağını biliyordum ve bu yüzden durumu idare etmek için bir yol arıyorum; çünkü müdürlerim Bay Allen'in ölümünü keşfederlerse, banka bu fonun paylaşılması için hesabı gerekli yerlere yönlendirecek. Takdir edersiniz ki böyle olmasını istemiyorum. Çünkü bu sahipsiz hesap için başka ihtimaller de var. Şimdi size bir iş birliği öneriyorum. Şöyle ki; Bay Allen'le aynı soyada ve milliyete sahipsiniz. Sizi, bizim tasarrufumuzda gerçekleştirilen ve neredeyse sıradan bir işlem olarak bilinen "yetkili onaylı kişi" haline getirip, bu hesabın yasal varisi yapmayı teklif ediyorum. Banka genel merkezi, bu sahipsiz hesabı, benim yaptığım bazı küçük yardımlarla yasal olarak size bırakmış olacak.

Bunu ancak aynı ülkeden aynı soyada sahip biriyle yapabilirim. Riskli bir işlem sayılmaz; çünkü arada organize mafya, finansal takip ve siber polis yok. Yapacağımız birkaç küçük dokunuş, sizi herhangi bir yasa ihlaline karşı koruyacak meşru bir düzenlemenin altyapısını oluşturacaktır. Parayı talep etmemizin, banka yöneticilerinin parayı yönlendirmelerinden veya sair fonlara aktarılmasına izin vermekten çok daha iyi bir yol olduğunu düşünüyorum. Açgözlü bir insan değilim, bu yüzden bu sahipsiz hesabı yarı yarıya oranında paylaşmayı öneriyorum. Bu konuda fikrinizi bildirmenizi ve bu bilgileri gizli tutmanızı isteyeceğim sizden. Acil cevabınızı aldıktan sonra daha fazla ayrıntı vereceğim.

Saygılarımla / Cheong Wee

  • *Merhaba Bay Wee, mesajınız ve cömert teklifiniz için çok teşekkür ederim öncelikle. Bay Allen için üzüldüm. Ama sizin açınızdan bakarsak; Bangkok güzel bir şehir, biraz sıcak olur sadece, tuk-tuk sürücülerine karşı dikkatli olmanızı, özellikle de "Bugün Büyük Saray kapalı" diyorlarsa, bulunduğunuz yerden derhal uzaklaşmanızı tavsiye ederim. O söz kendi aralarında kullandıkları bir parola çünkü. Yoksa kendinizi bir şeyler satın almak zorunda kalacağınız ıssız bir tekstil dükkanında ya da eski bir mücevhercide bulabilirsiniz. Bahtınız ( 1 dolar = 33 baht) açık olsun şimdiden. Ozark'ın yeni sezonu gelmiş ayrıca. Lucky Buddha Day!
  • Saygılarımla / Güven Adıgüzel