Kıyas

Kız, gözlerini kamaştırarak bakıyor caddeye.
Kız, gözlerini kamaştırarak bakıyor caddeye.

Sevgili Okur, kızı o masadan kurtarabilirsin. Biraz yağmur yeterdi. Bunu hemen ayarlayabilirdik aslında. Yağmuru sen de çok seviyorsun. Unutma, en şiddetlisini bile. Sadece senin için geliyor öyleyse; beyaz sporların leke leke oldu bile, gördün mü?

Çok harika kadınlar. Çok harika adamlar. Çok harika vitrinlerin az ötelerinden yürüyorlar. Sen de göreceksin. Az sonra uzun bir bacağın yanından, dev bir suratın önünden geçeceksiniz. Duyacaksın. Oo, şortlu kadına bak, diyecek bir ses, ooo bacaklar, ooo çizmeler. Kız başını eğecek. He, he, diyecek. Üşümüyor mu bacaklar. He-he.

Köyden şehire gelmiş adam ürkekliğiyle bakınıyorsun sen de. Yalan. Sahi ne işin var? Yürümeyi seviyorsun. Her gün gelirsin buralara. Başkalarının hikayelerinde gözün var ayrıca. İtiraf et. Ses, ayakkabı vitrinine sokulup, aynı efektle devam ediyor. A-a-a harika ayakkabılar; pasparlak, topuklu. Kız babetlerini seyrediyor. Açık renk, aşırı sade. Ses, yürüyüp gidiyor. Fiyakalı gözlükler. Yılan derisi cüzdan.

Sevgili Okur, senin de fiyakalı gözlüklerin var. Çok havalı. Kız, gözlerini kamaştırarak bakıyor caddeye, sen, kendini gizlemeyi başararak.

Onlar ahşap bir masanın etrafını sararken sen whatsapp profillerini karıştırabilirsin. İşte, oturma eylemine geçtiler. Öyleyse mevzilen bir köşeye. Ses, çantasını boş koltuğa bırakır bırakmaz bildiriyor: “Amaan, gözlere bak, masmavi.” Kız aynalı telefona bakıyor. Gözler acı kahve. Sen mi? Notlar almaya başladın bile.

Üç kadından ikisi çay söylüyor. Biri demli diğeri açık. Evet, üçüncü bir kadın daha olabilir. “Şu geçen, bay inşaatçının karısı değil mi?” diyerek eklensin ortama. “Ya şu? Bayan mimar mı o, ha?” Başka bir şey arzu eden, diye bölsün garson konuşmaları. Kız el kaldırsın. Dondurma lütfen. Sevgili Okur, dondurmayı sen de seviyorsun. Hiç değilse sütlü. Tamam mı?

İnşaatçının karısıyla mimarı bir yerlere kaydeden kızın da dondurması bembeyaz.

Şans İşte

Çaylar bitiyor, bu hep olur. Ağzındaki dumanı üfürmek için başını çevirir Ses. Hep de onun karşısına çıkıyor güzeller. İşte, hemen başının üzerinden geçti, gördünüz mü bayanlar, fondöten nasıl durmuş ama. Dondurma kenara itilir, peçete ağız kenarını siler. Fondöten sonuçta. Üçüncü kadın kayıtsız kalır. Onun işi tanıdık simalar aramak. “Şu şarışın, bizim eczacı değil mi o? Kiminle konuşuyor acaba?”

Notlarını aldın ve nasılsa görünmezsin diye rahatça bakıyorsun şu üçlüye. Hadi üçüncüyü anladın, ya şu taze? Ne işi var aynı masada? Önermeler yapıyorsun: Bir hala bir teyze bir yeğen. Çok klasik. Aynı sınıfın üç öğrencisi. Tezhip, ney. Ya da dur. Yolun başında üç cahil edebiyat kursiyeri. Olabilir bu. Merakını sonraya ertele, repliğine hiç boşluk vermeden devam ediyor Ses. Yakala. Tonlamaları mükemmel. “Yoo. Herkes sürer, ama öyle durmaaaz.”

Hiç kızma. İyi oyuncu bu Ses. Rolü sen de anladın artık. Acayip etkilenmiş kadın rolü. Tahminlerinde yanılmıyorsun. İşin içinde bir oğlan var. Acayip etkilenmiş kadınının oğlu. Annenin kalbine giden yolların hiçbiri yok kızda. Üzgün. At suratlı fondötenin arkasından mırıldanıyor: İtici, çirkin şey, badana surat. Yine de en iyisinden fondöten almayı taksın kafasına. Alsın da. Kimse, hoş durmuş, demesin. Parlak ruj sürmedi tabii, kesin ondan. Sevgili Okur, sen eğer kızın biriciği olsaydın, parabensiz bir fondöten faturasına bakacaktın. Elindeki fatura tek bir kalem için fazla büyük, böyle düşünecektin. Çaylar ikileniyor. Sen hâlâ birdesin, soğuttun güzelimi. Saatler henüz kırk dakika geçti. Yer değiştirmeleri için geçerli bir zaman dilimi. Ne dersin?

Seçtikleri ortam günlük, idare eder bir yer olsun şimdi. İsteyene tost. İsteyene hamburger. Garsonun peşinden içeri ne kadar hoş bir kadın daha giriyor. Üçüncü kaçırmıyor pası, omuz veriyor Kadın’a. Alalım mı sana? Bu kadarı da fazla, diyorsun. Pekiştir, seven kıza bu yapılmaz. Kafa salla. Boşver. Onlara sezdirmeden nasıl takıldın peşlerine ama. Etik olarak hoş bir şeye imza atmıyorsun. Ama hikayesiz yapamıyorsun. Senin de rolün bu dostum. Hikaye dinlemeyi seviyorsun. İsim vermediğin sürece sorun yok. Öyleyse Kız’a bakabilirsin.

Surat’ı üzgün hala. Hayır daha çok gözleri.

Sevgili Okur, kızı o masadan kurtarabilirsin. Biraz yağmur yeterdi. Bunu hemen ayarlayabilirdik aslında. Yağmuru sen de çok seviyorsun. Unutma, en şiddetlisini bile. Sadece senin için geliyor öyleyse; beyaz sporların leke leke oldu bile, gördün mü?

Şimdi rolünü hatırlamış olacak, hem kadına hem üçüncüye sırıtıyor Üzgün Surat. Yeme-içme faslı ne çabuk bitince hep beraber kalkınıp caddeye çıkacaksınız. Kız üçünüzü de geride bırakıp önden gidecek. Gözlerini mandalla çekmişler gibi kocaman açıyor. Kontrol gözlerde değil kızda. Bunu anlatmaya çalışıyor bize. Sırıtık surat olarak bir dükkana atıverecek kendini. Dudakları titreyecek help me, help me… Biraz moral bulunur mu sizde? Bunu da ayarlayabiliriz. Gömlek tam ona göre, baksana, ne kadar yakışmış. Sen de kendine bir şeyler bakıyorsun. Ne gibi şeyler? Unisex çoraplar mesela.

Sevgili Okur, senin de gömleğe ihtiyacın olabilir. Gardırobunu yenilemek isteyebilirsin. İki yıldır hiç yenilememiş olabilirsin. Ya da acayip yeni gömleklerin var. Kızın gömlek almasına aldırmıyorsun, hatta destekliyor, keşke gömleği ben alsaydım diyorsun. Bunu çok istiyorsun, ama gerek kalmadı dostum. Üçüncü, hediye almak niyetindeydi zaten.

— Sahi mi, gerçekten mi?

Surat’ın dişleri gözüktü böylece. Artık gülüyor. Gözleri Kadın’ı arıyor. Hani, hani? Rimelli bakışlar şöyle bir incelesin gömleği. Hımmm. Yüz üzerinden altmış. Gömlek sonuçta. Sade yani. Geçen hani. Bir düğüne gitti-geldiydi ya. Tülden etekler. Sırtı açık abiyeler. Şuh kadehler. Bukle saçlar. Tiril tiril üstler. Bu ne ki? Kız yine de seviniyor. Altmış da fena bir not sayılmaz.

Sevgili okur, sen de gülümse artık, kız mutlu olmayı becerebiliyor. Alkış. Hemen düzeltmek istiyorsun, anlık haz bu, evet. Geçecek. Biliyor musun? Haklısın. Az sonra bir artistin topuzundan bahsedecek Kadın. Sönük saçlarıyla suyunu yudumlayan kız, Bergüzar’ın topuzuna bakmalıydı. Bir Bergüzar Korel topuzu.

Sevgili okur, dağınık topuza lafın olmasa da salık saç tercihin. Su içmeye de bayılırsın. İç bence. Su hayattır, marka böyle kullanıyor. Sana hakikati söyleyeyim, bunu çoktan anladın: Ne yapsak boş. Kız sevilmiyor. Topuz denemedi bugüne kadar. Yüzüne de gitmez zaten. Denemek bile istemez. Evet, dedi kadına yine de, görüyorum ama daha dikkatli bakayım. Denemeliyim bir ara. Gerçekten, olağanüstü. Hap var mıydı hap. Kıza biraz hap. Sendeleye sendeleye çok uzaklara. Size hayırlı günler.

Mesela.

Kız hayırlı günler deyince bocaladın biraz. İstediğin oldu, yağmur geldi işte. Ne duruyorsun, koş peşinden. Lafın gelişi. Bir kaç metre yürüyorsun. Kızın başı eğik. Hiç de kaçar gibi gitmiyor. Ağır ağır. Yağmurda batmak ister gibi. Cesaret pompalıyor kalbin. Gir koluna, tut elinden, çal kalbini. Ama o da ne, köşede bir fırın. Gözlerin simitlere takılıyor. Gevrek simitlere. Yeni çıkmış. Kokusu buram buram. Kalıyorsun öyle. Alsam mı almasam mı diye düşünüyorsun. İçeri girip bir simit diyorsun, bir simit alacaktım ben. Kendine şaşırıyorsun. Bunları hep bir dalgınlıkla yapıyorsun. Adamlar seni yadırgıyor, böyle bir anda simit ne alaka abi. Tekrar yürümeye başladığında çok geç olduğunu biliyorsun. Kız soldan ilk sokağa saptı bile. Senin de rolün buraya kadar dostum. Üzülme. Sağ yumruğun sıkılı, aldığın notlar ıslak. Şaka yapmıyorum. Bir çay söyle kendine. Gerisini ben anlatırım sana.

Gerisi

Kız sözler veriyor. Her sabah saça fön, yüze fondöten, göze kalem. Üzülmeyi unut, başka oğlan mı yok. Kağıda çiziktiriyor. Bir yönetmen, bir kamera. İşte, yeni bir hayat kucağını açmış onu bekliyor. Bütün başroller önünde. Hepsi ama hepsi. Kâh denizden kurtarılan kadın oluyor, kâh babasını bekleten çocuk. Neden sonra film işinde çok para olduğunu hatırlayıp kağıdı hırsla buruşturuyor. En iyisi mi, diyor çok kararlı… En iyisi bir hikâye yazmak. Bir kadın, bir figüran, bir kaç bilinmeyen lazım ona şimdi. Sonra âşık bir kız ve dalgın bir adam. Evet, diye heyecanlanıyor ilk notlarını alırken, bir kız olurum ve sevilmem…