Kör Islık'a Kör Noktalardan Bakmak

Eyüp Tosun; dergiciliğiyle adını sıkça duyduğumuz bir isim. Tefrika yayınlarından çıkıp okuru selamlıyor. İnsana ait olan tüm durumları öyküsünün merkezine almış durumda. On öyküden oluşan kitabın ithaf kısmı oldukça vurucu. Kızma, kitap almadım bu sefer. Anneme. İthafı da bir öykü gibi. Hem de sıkı bir yumruk.
Son zamanlarda sıkça bizim öykümüzle dünyada yazılan diğer öyküler hakkında düşünüyorum. Elbette son çıkan ve çevrilen kitaplar üzerinden... Adam Johnson'ın George Orwell Arkadaşım'dı kitabı birçok iyi okurun takdirini kazandı ve yankıları olacaktır. Peki, A. Johnson bizi neden bu kadar etkiledi? Bizde çıkan kitaplar da çevrildiğinde diğer okurları bu denli etkileyebilecek mi? O zaman eleştirinin odağına bir evrensellik meselesi yerleştirilmeli mi, yoksa salt içerik üzerinden birbirimizin kitaplarını övmeye devam mı etmeliyiz? Yerele, bu toprağın acılarına, salt bu toprağın insanına odaklanırken evrenselliği kaçırıyor muyuz? Kurguya, biçime kafa yorarken bir kitabın çevrildiğinde dünyanın herhangi bir yerinde ne denli etki yapabileceğini düşünüyor muyuz? Velhasılı, yerelliğimizi inkâr etmeden evrenselliğe açılmayı ne zaman başarabileceğiz? Her yeni öykü kitabı beni dönüp dönüp aynı noktaya getiriyor.

Öykünün tılsımını nasıl yakalayacağız... Sanırım hayatım bu sorunun peşinde koşarken, her çıkan kitapta acaba cevabını bulur muyum diye üstüne yazmamla geçecek. İşte bu sorularla Kör Islık'a çıktı yolum. Eyüp Tosun; dergiciliğiyle adını sıkça duyduğumuz bir isim. Tefrika yayınlarından çıkıp okuru selamlıyor. İnsana ait olan tüm durumları öyküsünün merkezine almış durumda. On öyküden oluşan kitabın ithaf kısmı oldukça vurucu. Kızma, kitap almadım bu sefer. Anneme. İthafı da bir öykü gibi. Hem de sıkı bir yumruk. "Biraz Hüzünlenir Misiniz Lütfen", "Münir Bey", "Hiçbir Şeyin Hiçbir Şeyi", "Metruk Şifa", "Annemin Kaderi", "Arabesk Porno", "Kırşehir Amour", "Çörek Otu", "Kümbül Ve Kısa"lardan oluşan öykü kitabı; "Münir Bey", "Hiçbir Şeyin Hiçbir Şeyi", "Annemin Kaderi" öyküleri ile öne çıkıyor.
"Biraz Hüzünlenir Misiniz Lütfen"de ailesini kaybetmiş, hiç tanımamış Paşa isimli bir fotoğrafçının, kendi çocukluğunu hatırladığı Oymaz ailesinin çocuklarının fotoğrafını çekebilmek uğruna bazı tavırlarından ödün vermesi ve çırağı Yermi ile ilişkilerini anlatan Eyüp Tosun, güçlü bir karakter yaratmış. Ancak anlatımdaki bazı ifadeler öykünün gücünü kırmış. Örneğin Paşa'nın geçmişini anımsarken yerleştirilen "at" figürü metinde sırıtmış durumda. ...Atın koşması çok doğal bir eylemdir. Koşan atın manzarası karşısında insanlar beşe ayrılırlar... ...Beşincisi koşan atın şiirselliğine kafa yoranlar... ...Paşa'nın gönlü hem attan yanaydı hem ovadan. Paşa, beşinci kategoriye giriyordu, birçok atlısıyla... At ve aile üzerinden bir çocukluk ilişkisi elbette ki kurulabilir.
Ama bunun sadece bir yerde oluyor olması, metinde sırıtıyor ve anlatımı zedeliyor. Zedeleyici diğer unsur da öykülerde vurucu söz söyleme çabası. "Münir Bey" öyküsünde Eyüp, en güçlü karakterlerinden birini yaratmış ve son derece sağlam bir öykü inşa etmiş. "Bir sene geçmişti, hatırladı: / Ağlamadı Münir Bey. Titriyordu." Solak bir berber olan Münir Bey'in annesinin ölümü sonrası ruh halini son derece başarılı bir şekilde vermiş ve annesinin vasiyeti üzerine kurmuş öyküsünü: Bundan sonraki ilk kurban bayramında, kurbanı solak Münir Bey'in kesmesi. Bu öyküde anlatıcının, mekânın yer yer değişmesi ve öyküye yerleştirilmiş senaryolar son derece yerinde olmuş ve öyküyü kitabın en iyi öykülerinden birisi haline getirmiş. "Hiçbir Şeyin Hiçbir Şeyi" öyküsü askerliğin bu kadar kutsandığı zamanda ele aldığı konu itibariyle çokça tepki çekecek olsa da kurgusuyla kitabın sacayağı olan öykülerden.
Askeriyede ahbap-çavuş ilişkilerinden, erkeklik hallerine, üstlerin yaptıkları suçları adı çıkmış erlere atmalarına ve Suriyeli kadınlarla ilişkilere değinerek anlatılan sağlam bir hikâyesi var. Askerden kaçma planı yapan bir erin üzerine atılan suç etrafında şekillenen öykü Âdem adında unutulmayacak bir karakter çıkarabilmiş durumda. Atmosferi son derece iyi ve okuru direkt içine alıyor. Eyüp'ün odağında daima insan ve halleri var. Kurgu, mekân vb. olgulara nazaran insan duygularını ön plana çıkarıyor. Anlatımda yer yer dil sapmaları da bu yüzden. Salt hikâye anlatmaya odaklanan yazar, bu tür sapmalardan anlattığı hikâyenin gücü sayesinde çok yara almadan kurtulmayı başarıyor. Anlattığı hikâyelerinin gücünden dolayı öykü atmosferi de son derece başarılı. Okuru direkt içine alabiliyor birçok öyküsünde.
İlk kitaplarda genellikle iki üç vurucu öykü aranır ve Eyüp Tosun bu vurucu öyküleriyle çıtayı aşmış bir yazar. Lâkin yazımızın başında belirttiğimiz gibi tümüyle iyi öykülerden oluşan ilk kitaplar görmek mümkün, demek ki bazı durumların söylenmesi gerekiyor. Hikâye anlatmaya ve insan hallerine odaklanmış yazar yer yer kurguyu ve anlatımı göz ardı etmiş durumda. Bunun bir örneğini "Biraz Hüzünlenir Misiniz, Lütfen" öyküsündeki örneğimle göstermeye çalıştım. Sinematografik geçişleri, her öyküde vurucu bir söz söyleme çabası, bazı biçimsel oyunlarıyla eleştiri odağına yerleştirebilecek olsa da Münir Bey, Âdem ve Cuma gibi güçlü karakterleriyle ilk kitabında rüştünü ispat etmiş. Kitabın yumuşak karınlı öykülerine de değinmek zorundayız.
"Metruk Şifa" öyküsü, biçimsel olarak da konu itibariyle de farklı bir öykü olarak konumlanıyor. Apartman daireleri üzerinden kurulan öykü okuru yoran, güçlü bir hikâye üstüne oturmayan, bir karakter yahut güçlü bir durum, imge yaratamayan öykülerden. "Münir Bey", "Hiçbir Şeyin Hiçbir Şeyi" gibi hikâye içinde hikâye anlatan uzun öykülerin başarısı kitabı ayakta tutarken son öyküye yerleştirilmiş "Kısa"lar, kitaba zarar veriyor. "Satılık Bebek Patikleri:Hiç Giyilmemiş" Hemingway'ın bu öyküsü dünyanın en vurucu öykülerindendir. Lâkin Eyüp Tosun'un kısa öyküleri bu karşılığı veremiyor ve iyi öykülerin olduğu bu kitaba neden konulduğunun sorularını doğuruyor.
Hayatımızda sanal ortamın ve yüz kırk karakterin bu kadar etkisi varken kısa öyküler bir "twit" etkisine mi dönüşüyor yoksa attığımız twitlerden mi etkileniyor? Uzun hikâyelerinde başarıyı yakalayabilmiş bir yazar, niye "Kısa"lar diyerek kitabının büyüsünü bozar? Kısa öyküler hem vurucu değil hem de yer yer klişeye kaçmış durumda. Yüzünde annesiz bir evin dağınıklığı var, dedim. Anlamadı. Yerdeki üç-beş saç telini alıp çekip gitti. Yere düşen bozuk para gibiyim, dedi. İnsanın da yuvarlanıp yuvarlanıp düşeceği bir yağmur mazgalı olmalı. Eyüp Tosun, güçlü dört- beş öyküsüyle odak noktasına alınması gereken yazarlardan. Kör Islık üzerine şüphesiz daha birçok şey yazılıp çizilecektir ve şüphesiz eksiğiyle gediğiyle okur zaman içinde hakkını verecektir. Bizimkisi ilk taşları atma meselesi.