Korkma

Bayraklar geçen ay doğu sınırında verilen şehitleri anmak üzere asılmıştı.
Bayraklar geçen ay doğu sınırında verilen şehitleri anmak üzere asılmıştı.

Şimdi uygun bir zamanınızda yukarıda okumuş olduğunuz öyküdeki kahramanın yolculuğunda ayrılma, erginlenme ve dönüş aşamalarını bulabilir ve metinden güvenli bir biçimde çıkabilirsiniz. Her şey başladığı gibi bitecek. Korkma.

Bir kelimeyle başlayacak. Şiddet, duyguları harekete geçirme eğilimi yüzünden tehlike yaratan kelimelerin başında gelir.1 Savunma yazacağım. İlk kelimeyi doğru bulmak önemli. Sonrası olup biteni anlatmak. Az önceki alıntıyı kullanıp kullanmama konusunda da kararsızım. Neyse ki buna daha birkaç gün var. Şu an 2008’de bir yurt bahçesindeyiz. Söz konusu olay yerinden karga tulumba götürülüyorum. Birden kalabalık yarılıyor. Gıcırtıyla açılan itmeli kapı. “Vurdun mu?” diyor karşıma çıkan ses. “Adama vurdun mu?” Güneşli bir günün teslim aldığı yurt bahçesinden, idari binanın ışık almayan koridoruna girildiğinde gelen o anlık duraksama. Aylardan Nisan. Dışarıdaki bağırış çağırış yüzünden müdür yardımcısını anlamıyorum. “Ne?” diyorum. Tekrar ediyor: “Müdür Bey’e vurdun mu?” Şiddet, belirli eylemleri yapanlardan çok onların tanığı ya da kurbanı olanlara ait bir kelimedir2 Benden cevap beklemeden iki kolumdaki güvenlik görevlilerine yöneliyor. “Vurdu mu müdüre, gördünüz mü?” İkisi de birbirine bakıyor. Sanırım Müdür Bey’in kendisine sorması gerekecek bunu. Şu durumda şiddet olup olmadığını onaylayabilecek yalnız o kaldı. Önemli bir ayrıntı: “Ş” harfi cumhuriyetle geçilen Latin alfabesinde ilkin yer almıyordu. Onun yerine c ve h harfleri kullanılırken genç bir yerel yazarın önerisiyle “S” harfinin altına bir virgül konarak iş çözüldü. Yıl 1928. Şu an chiddet yazmamamızın tarihi bu şekildedir.

Tanık: Dava konusu ya da tutanak tutulan olay hakkında bilgi sahibi olduğu bilinen; ancak taraf olmayan kişi ya da kişiler.

Tanık İfadesi 1: Yaşanan söz konusu tartışma Müdür Bey’in erkekler bloğuna gelirken güvenlik memurlarına camlar hakkında bağırmasıyla başlamıştır.

Tanık İfadesi 2:Müdür Bey bloğa gelirken “Toplayın tüm bayrakları” şeklinde talimat vermiş, adı geçen arkadaş da, “Neyi topluyorsunuz?” diye gerisinden seslenince (...)

Tutanak: Adı geçen öğrenci Müdür Bey’e arkadan seslenmek suretiyle edebe mugayir davranışlar sergilemiş, daha ilk andan güvenlik memurlarının da tasdik edeceği şekilde şiddete meyilli bir tavır takınmıştır.

Annem: N’apacaklar şimdi, atacaklar mı seni?

Müdür birden durup, at tepmiş gibi bir ifadeyle döndü. Güneş yüzünden gözlerini kısarak bakıyordu. Kız ve erkek bloklarının karşılıklı olduğu, sekiz yüz kişilik bir yurttu burası. Müdürü duyar duymaz hareketlenen görevlileri durdurmak için sesimi yükseltmem gerekmiş, “Neyi topluyorsunuz, hayırdır?” demiştim. Müdür şimdi anımsadı beni. 4. katta kalan şu garip tip diye baktı. Sınıflandırmalarına uymuyordum sanırım. Kafasında bir yere konumlandıramadığı belliydi. O hâlde sarsıcı bir eylem için işte bazı gereklilikler: Tahmin edilemez olmak. Karşı tarafa fikir yürütecek vakit bırakmamak. “Ne dedin sen?” diye tavırlı baktı. Annem de ilk duyduğunda aynı cümleyi kullanacaktı. “Camlardaki bayrakları,” dedim, “İndiremezsiniz Müdür Bey. Tüm ülke yasta, tatilden gelmiyorsanız biliyor olmanız lazım.” Etrafına şöyle bir göz gezdirdi. Tenha bahçe birden kalabalıklaşmış, pencereler koşup gelenlerle dolmuştu. Belki birebirde olsak daha makul davranabilecekken bunca öğrencinin önünde otoritesini tanıtmak zorundaydı.

Şüphesiz o çıkışı, bunu hesap ederek yapmıştım. Galeyana gelmemek. Ne istediğini bilmek. Bir hukuk sistemi içindeki en temel ilişki, amaç araç ilişkisidir. Dahası şiddet ancak araçlar içerisinde aranabilir, amaçlarda değil.3 İtiş kakışa hazırlıklı bir ruh haliyle sözlerimi tekrarladım. Camlardaki bayrakları indiremeyeceğini söyledim. Öfkeden yutkunması kesildi. Kontrolünü kaybetmek üzereydi. Hırsla, “Sen mi engel olacaksın?” diye bağırdı. Çarpışacaktık. Bayraklar geçen ay doğu sınırında verilen şehitleri anmak üzere asılmıştı. O günden bugüne çatışmalar dinmemiş, onlar da hep oradalarmış gibi asılı kalmışlardı. Müdür indirecekti, kafaya koymuştu. Tüm bina değil, beş on oda yalnız. Yine de bazı öğrenciler şikâyetçi diye duyuyorduk.

Ama asıl bu bayrakları indirerek son günlerin yükselişte olan lincine kendince katkıda bulunmuş olacaktı. Kimse ona madalya takmayacaktı belki ama daha liberal ve batılı bir tepki verdiği için kendini güvende ve huzurlu hissedecekti. Buna göre bayraklar ayrılıkçı bir hava estiriyor, camlar şehitleri işaret ederek sürmekte olan savaşı kutsuyordu. “Evet, ben engel olacağım.” dedim, “Ağa mısın oğlum sen?” diye üstüme doğru yürüdü. “Faşist misin lan başıma?” Yeteri kadar yakınlaştıktan sonra iyice damarına basarak, “Hepsini değil,” dedim, “yalnız benim odamdaki camdan indirin de görelim. Sonuçlarına katlanırsınız. Tabii indirebilirseniz!” Bu açık ve kusursuz bir meydan okumaydı. Kımıl kımıl meraklı gözler, nereden baksanız yüz kişi, öylece durmuş bu restleşmeyi seyrediyordu.

Hemen kestirip atmak isteyen bir tavırla, “Oda numaran kaç senin, numaranı söyle,” diye bağırdı. “Numaranı söyle!”Yasadışı şiddetle yasal şiddetin reel özdeşliğini gizleyen aygıt, ne denli etkileyici olursa olsun, sonuçta her zaman kabuklarını dökecek, çatlayacak ve sonunda yıkılacaktı.4“414,” dedim. “Buyurun gidip yapın. Sizi burada bekliyorum.” Bu yurtta patronun kim olduğunu göstermek istemişti. Benim istediğim de buydu. Yıldırım gibi ayrıldı yanımızdan, bayrağı almaya gitti. Önemli bir ayrıntı: Klasik liberalizm burjuva ideolojisi olarak ortaya çıkmış, özel mülkiyet ve serbest rekabet fikri üzerine bina edilmiştir. Hâkim kültür vermeye dayalı iken bu tersine dönmüş, kapitalizm ve liberalizmle “almak” üzerine bir dünya yaratılmıştır. Yozgatlı bir köylü çocuğu olan müdürün kayıt yapma şartı olarak devlet yurduna yatak bağışını öne sürmesinin tarihi bu şekildedir.

Faşizm:İtalya’da proleter ulus kavramına dayanarak sistemleşen diktatörlük yönetiminin adı. Latince fasces sözcüğünden türemiş olup, bugün İtalya’dan ziyade yenidünyanın evrensel değerlerine uymadığı düşünülen rejim ya da fikir akımları için kullanılmaktadır.

Tanık 1:Müdür Bey yurda girdikten sonra arkadaşın telefonu çaldı. Arayan annesiydi sanırım. Hiçbir şey olmamış gibi konuşup kapattı. Sonra yine hiçbir şey olmamış gibi müdürü beklemeye devam etti.

Tanık 2: Müdürü beklerken bazı çocuklar “Haklısın,” diyerek yanına gitti. Sigara uzattılar. Müdür bayrakla birlikte indiğinde ne olacağını sorup duruyorlardı.

Annem: Ne dedin sen? Babana ne diyeceğim, nasıl söyleyeceğim ben bunu?

Yeni vizeden çıkmıştım. Annem bu ay para gönderemeyeceklerini söylemişti. Başvuru yaptığım bir STK’dan burs vereceklerini bildirmek üzere aramışlardı. Müdürün benim odamdan bahçeye dönmesine takriben iki dakika vardı. Üç yıl önce buraya ilk geldiğimde bir doçent dersin ortasında kalkıp ırk kavramının nasıl ortaya çıktığından ve Kant felsefesinden bahsettiğinde hiçbir şey bu denli sakil durmuyordu. Sonra tarih sahnesinden yavaş yavaş herkes çekildi ve Türklük insanlığın yolunu kesen dev bir kayaya dönüştü. Başka bir görüşe göreyse Türkler, ninnileri, el becerileri ve bazı Yunus şiirleriyle birlikte tarihin akışında uzun süre önce eriyip gitmişlerdi. Tam bu sırada amfilerde ve hareketli kantin koridorlarında Kürt kızlar, Zaza, Rum, Laz ve daha pek çok kız türüyordu. İlginç bir aydınlanma çağı yaşıyorduk. Kısa zamanda her yer etnos güzeli kızlarla dolmuştu. Biriyle bir gün oturmuş, çay içiyorduk. Bir şey konuşmak istediğini söylemişti. Hiçbir şey konuşamadık. Başka yerde özgürlükçü olan bir fikir burada totaliter bir hâl alıyordu.

İki dakika sonra müdür suratı mosmor kesilmiş aşağı döndüğünde herkesin gözü ellerindeydi. Elleri boştu. Bayrak filan yoktu. “Bunun,” dedi beni göstererek, “bunun hakkında tutanak tutun hemen! Akşama burada olmayacak bu herif, olmayacak lan tamam mı?” Burnumun dibine kadar girmesini hazırlıklı bir gülümsemeyle beklemeye başladım. Kaşgarlı Mahmut’a göre Türk, olgunluk çağı anlamına gelmektedir. Wambery, Türk’ün türemek fiilinden geldiğini söyler. Heredot’un İsa’dan önce 5. yüzyılda doğu kavimleri arasında andığı Targitaların, Tevrat’ta Yafes’in torunu Togharma’nın ya da eski Hint kaynaklarındaki Turughalar’ın Türk isminin ilk hali olabileceği söylenir. Bazı destan nüshalarının okumalarına göre Türklük haniflik demektir. 420 tarihli bir Pers metninde Türk adı Türk-Hun kalıbıyla birlikte “Kuvvetli Hun” anlamında kullanılmıştır. Ziya Gökalp Türk ismini töre sahibi olarak açıklarken, Doerfer, “Devlete bağlı halk, uyruk” olarak alımlar. Kök Türk Devleti’nden önce Törük ya da Türük şeklinde kullanılan Türk isminin 6 ila 8. yüzyıllar arasında bugünkü hâlini aldığı kabul edilmektedir.

Aramızda bir karış mesafe ya var ya yoktu. “Seninle görüşeceğiz oğlum,” diyerek uzun uzun parmağını salladı. Bilimsel araştırmada olsun, askerlik sanatında olsun, birliklerin moralini yüksek tutmak için, stratejik geri çekilmeleri olumlu bir açıdan sunmak iyi bir yöntemdir.5 Müdürün bundan haberi olmamış olacak ki, bakışlarıyla onu destekleyen grubu serinletecek hiçbir şey söylemeden çekip gitti. Öylece. Bayraklarsa hâlâ yerli yerinde duruyordu. Bu bir ısrardı ve kaba bir istilayı andıran baskıya karşı bir anlamı vardı. Anlamı kazanmak. Ninnileri, el becerilerini ve bazı Yunus şiirlerini çalıştırmak. Marş söylemedim. Slogan atmadım. Anlam, ortaya çıktığı gibi var olanı kuşatmakla meşhurdu. Müdürün öylece gitmesini sindiremeyerek laf atan bir grup bu hınçla olduğum yere yönelince güvenlikler koluma girerek beni olaylardan habersiz müdür yardımcısının bulunduğu idari binaya kaçırdı.

Ortalık göz açıp kapayıncaya kadar karışmıştı. Benim odam arka taraftaki ormanlık alana bakar, cama bayrak asmam biraz anlamsız olmaz mı? Tutanağın son cümlesinde odamın camında bayrak olmadığı, müdürü küçük düşürdüğüm ve yaptığımın kışkırtıcı bir nümayiş olduğu yazıyordu. Birkaç gün sonra da burs vereceğini söyleyen STK’dan tekrar arayıp bursun iptal olduğunu belirttiler. Teşekkür ettim. Bu kadar. Şimdi uygun bir zamanınızda yukarıda okumuş olduğunuz öyküdeki kahramanın yolculuğunda ayrılma, erginlenme ve dönüş aşamalarını bulabilir ve metinden güvenli bir biçimde çıkabilirsiniz. Her şey başladığı gibi bitecek. Korkma.

  • 1 David Riches, Antropolojik Açıdan Şiddet, 1989, Ayrıntı, s. 10
  • 2 David Riches, Antropolojik Açıdan Şiddet, 1989, Ayrıntı, s. 12
  • 3 Besim Dellaloğlu, Benjamin, 2013, Say Yayınları, s. 83.
  • 4 Rene Girard, Şiddet ve Kutsal, 2003, Kanat Yayınları, s. 31.
  • 5 Rene Girard, Şiddet ve Kutsal, 2003, Kanat Yayınları, s. 127.