Kurgu Arkeolojisi: İlk Cümle

Ursula K. Le Guin
Ursula K. Le Guin

Tenar, ufak bir kız çocuğu... Annesi artık eve gelmesi için sesleniyor. Ancak Tenar için çok geç. Macera, amansız bir zehir gibi geziniyor damarlarında. Bu saatten sonra Tenar, her şeyi yapabilir ama eve dönemez! İşte, hikaye tam bu noktada filizlenir. İlk cümle ile serüvene davet: Okuru, hatta yazarın kendisini bile.

“Eve gel Tenar! Haydi eve gel!”

Atuan Mezarları, Ursula K. Le Guin

Kimi yazarlar bir kurguya başlamadan; bir öyküye, bir romana ya da belki bir şiire bütün mimariyi, çakılacak en küçük dübeline kadar hesaplarlar. Her ne yazılacaksa, kafada hepsi hazırdır. Tek yapılması gereken malzemeleri sırasıyla metne yedirmektir. Bazen de bir ilk cümle düşer zihne. Öyle nefis, öyle davetkardır ki o ilk cümle. Yazarı hesap kitapsız, oturtuverir metnin başına.

Tenar, ufak bir kız çocuğu... Annesi artık eve gelmesi için sesleniyor. Ancak Tenar için çok geç. Macera, amansız bir zehir gibi geziniyor damarlarında. Bu saatten sonra Tenar, her şeyi yapabilir ama eve dönemez! İşte, hikaye tam bu noktada filizlenir. İlk cümle ile serüvene davet: Okuru, hatta yazarın kendisini bile.

İlk cümledeki davet, kelimelerin içinde kabzettiği enerji yahut doğru kelimelerin doğru şekilde bir araya getirilmesiyle ortaya peyda olan “Voltran” gibi bir şey değil, daha ziyade hem okur hem yazarı kapsayan bir tür motivasyondur. Teknik ile doğrudan bağlantılı da değildir. Başarılı bir giriş cümlesinin kesin çizgilerle ve sayılarla bezenmiş, mutlak sonuca götüren matematiksel bir formülü yoktur. Farklı yazarlardan farklı tekniklerle muazzam kurgulara gebe ve bir o kadar da etkileyici ilk cümleler görebiliriz.

Bir ilk cümlede, bütün bir romanın yahut öykünün kaderini belirleyecek kararlar alınabilir. Dino Buzzati, Colombre, öyküsüne şöyle başlıyor: “Stefano Roi on iki yaşını bitirdiği gün, armağan olarak, yelkenli teknesi olan kaptan babasıyla birlikte denize açılmak istedi.” Benzer şekilde bir ilk cümle, hikayenin tümünü özetleyebilir de. Kurt Vonnegut, Allah Senden Razı Olsun Bay Rosewater’da romanına, “Bir miktar bal nasıl arılarla ilgili bir öykünün önemli bir kişisi olabilirse, insanlarla ilgili bu öykünün önemli kişilerinden biri de bir miktar paradır.” şeklinde başlıyor.

“Roman bir tren istasyonunda başlıyor, bir lokomotif duman çıkarmakta, Pistondan çıkan duman birinci bölümün girişini gölgeliyor, bir duman bulutu ilk paragrafı kısmen örtüyor.”

Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu, Italo Calvino

Calvino’msu oyunlu başlangıçlar, ilk cümleden okuru -çoğu kez- tuş etse bile, ben nefsim adına, doğrudan diyalogla yapılan -ama öyle Olric ile falan değil, bildiğin karakterle, kahramanın bilinç altı olmayan karakterle- girişlere tav oluyorum.

Bakınız, Ellias Canetti Körleşme: “Burada ne yapıyorsun çocuğum?” Bu tür ilk cümleler bana her zaman daha samimi gelir. Çağrıya kulak vermem, çağrıyı can kulağıyla dinlerim. Ve tabii ki adını anmadan bu başlığı geçmek olmaz, Spencer Holst ve onun masalsı tekniği ile Kedilerin Dili... “Bir zamanlar bir Siyam kedisi vardı, kendisini aslan zannediyor ve yakışık almayan bir tarzda Zebraca konuşuyordu.” Henüz Holst okumamışlar, bu ilk cümleyi okudunuz ve serüvene içten içe çağrılıyorsunuz değil mi, hadi itiraf edin.

Vesselam, ilk cümlelerin kıymetini anlatarak başladığım bu kısa arkeolojiyi Louis-Ferdinand Celine’nin Gecenin Sonuna Yolculuk’taki ilk cümlesi ile sonlandırıyorum:

“İşte böyle başladı.”