Mikail'in aldanışı veyahut dünyadan aşağı tepetaklak

Sevginin de aşırısı iyi değil canım. Bir dengesi olması lazım her şeyin.
Sevginin de aşırısı iyi değil canım. Bir dengesi olması lazım her şeyin.

Kar başladı, çığlıklar sevinç çığlıkları. Adını sormuyorum kızım, mesleği ne? Mesleği Mikail işte öğretmenim diyorum. Anlamıyor. Babasının yüzüne gülerek bakıyor. Öpücük gönderiyor vedalaşırken ve gökyüzünü gösteriyor eliyle. Kar taneleri ve çikolata damlaları gökten süzüle süzüle...

Beni anlamıyorsunuz diyor sürekli. Benim babam var ya diyor. Bak göğe bak. Görüyor musun Şeyma? Şeyma bakıyor. Alt dudağını üst dudağına kenetliyor. Kaşlarını kaldırıyor. Öyle bir şey olmaz ki diyor. Oluyor işte Şeyma. Şu anda güneş var ya mesela. İstese... Nasıl yani? Çikolatadan bir ısırık. Tabii Şeyma tabii. Ne sanıyordun sen? Dalga geçmiyor Şeyma. Deli de demiyor. İki gözüm önüme aksın de, yemin et, annem babam ölsün de. Söylemiyor böyle şeyler. Onlar gibi değil. İnanmasa bile dinliyor, anlamaya çalışıyor. Belki bir gün inanacak da. Daha çok sevecek o zaman Şeyma'yı. Çikolatadan kırayım mı biraz demeyecek, sormadan paylaşacak. Beni anlamıyorsunuz diye bağırmayacak belki o zaman. Koşacak eve, verecek müjdeyi. Baba biliyor musun, artık Şeyma da... Gülümseyecek babası ve hiç beklenmedik bir anda... Belki temmuz, belki ekim, belki nisanda. Kar taneleri usul usul dökülürken tepelerine, gökyüzünü seyredecekler durmaksızın. Neden olmasın diye düşünüyor. Neden kardan adamlarla dolmasın bütün dünya. Neden gökten onun mutluluk gözyaşlarını, sırf seviniyor diye başa sarıp sarıp...

*

Masasında bilgisayar, dosyalar, kalem, notlar, telefon. Yağmur çıt çıt vuruyor cama. Şöyle bir kafasını kaldırıyor Mikail. Ne güzel yağıyor mübarek demiyor. Oh be diyor ve tekrar gömülüyor dosyaların arasına. Buraya kadar ilginç bir şey yok. Çalıştığı yerin meteoroloji müdürlüğü olması, durumu biraz ironik hale getirse de bahisçilerin futboldan zevk alamaması gibi onun da ince ince yağan yağmurun tadını çıkaramaması doğal karşılanabilir. Peki ya sonra olanlar? Yağmur yağmaya başladıktan bir iki dakika sonra acayip bir his beliriyor içinde. Bunu anlatmak çok tuhaf ama aklından şöyle geçiriyor tam olarak: Ben biraz önce, henüz yağmadan dakikalar önce yağmurun yağacağını düşünmüş ve arzulamamış mıydım? Evet evet diyor. İçimden geçmişti bu. Tehlikeli sorular üzerinde cambazlık yapıyor Mikail. Yapma Mikail, varsın bu hikaye sıkıcı, sıradan bir hikaye olsun ama sen yakma kendini. Bak küçücük kızın var nur topu gibi. Ne fayda. Bir acaba yerleşiyor ya Mikail'in zihnine, büyüdükçe büyüyecek o acaba. Bir gün bir kar yağacak ve şöyle düşünecek. Ben biraz önce karın yağacağını ummamış mıydım, zihnimden bunu geçirmemiş miydim? Mikail, çok derin bir kuyunun içine gömülecek sorduğu her soruda. İnancı büyüyecek. Zihni tepetaklak olup yaşamının üzerine kapanacak. Rüzgar şehrin üzerinden ferahlatıcı bir nefes gibi geçerken, şöyle mırıldanacak Mikail: "Evet, düşlediğim şey tam da buydu."

*

Beni anlamıyorsunuz diyor sürekli. Allah benimle konuşuyor diyor. Tövbeler olsun böyle garip garip laflar. Son zamanlarda iyice tuhaflaştı hocam. Hiç kendinde değil gibi. Ne yapacağımızı şaşırdık vallahi. Hoca kafasını sallıyor. Okuyup üflüyor. 10 yaşını doldurmamış çocuğun taptaze yüzüne sürüyor elini. Ve bedenine. Ama bir değişiklik olmuyor. Hâlâ farklı bakıyor insanlara. Gülümseyerek şaşırarak tuhaf şeyler söyleyerek. Ben ben değilim diyor, acayip laflar ediyor. Ağlıyor annesi. Doktor olmasını istiyordu ama dersleri de kötüye gidiyor. Sadece derslerle değil, dünyayla olan irtibatı kesiliyor sanki. Buraya ait değil gibi. Geri dönsün diye çağrıldıkça daha da hızlanarak kaçıyor dünyadan. Bir psikiyatra bir hocaya götürüyorlar, iki farklı evrenin arasında salınıp duruyor. Psikiyatr teşhisi koydu. Büyüklük sanrısı. Hoca ne diyor? Vallahi şaşırdım diyor. Allah için sen iyi bir adamsın diyen bu temiz yüzlü çocuğa ne yapmalı? Nasıl ayakları tekrar basar zemine? Siz, evladım. Çocuğun üzerine fazla gitmeyin. Yaşam gailesine kapıldıkça hayat görüşü de değişir. Bol bol dua edin. Doktoru da ihmal etmeyin. Başları önde çıkıyorlar dışarı. Çaresizlik içinde gittikleri son psikiyatrdan da benzer şeyleri dinledikten sonra... Azıcık bir umut, kocaman bir gizem kalıyor geriye. Ve hoca-psikiyatr ortak kararıyla dünyaya itiliyor çocuk, yaşamayı hemen öğrensin diye.

*

38 yaşında bir adamın bu kadar keyifle Rafadan Tayfa izlemesi ilginç. Çocukluğunu yaşayamadı belki de. Konumuz bu değil. Ama kızına duyduğu aşırı sevginin bu konuyla kesin olarak bir ilgisi var. Çocukça bir sevgi. Çocuğun sevgisi de çok büyük ama o zaten çocuk. Epey keyifli geçiyor vakitleri. Gül gül ölüyorlar. Ne istese getiriyor Mikail. Ödevleri yapıyor. Kız, babasına zaten aşık da adamın hareketleri biraz abartılıymış gibi görünüyor. Her gün elinde çikolatayla geliyor eve. Kavanoz kavanoz yiyor kız. Gofret paketleriyle doluyor çöp kutusu. Bu kadarı normal değil. Sevginin de aşırısı iyi değil canım. Bir dengesi olması lazım her şeyin. Böyle diyor komşular. Kız, babasını biraz görmesin hemen koyuveriyor kendini. Mikail işten kaytarıp kızının okuluna gidiyor hemen. Oturuyor yanına. Anlat diyor anlat. Ne oldu bugün? Kılına bir zarar vermeye teşebbüs eden, konuşurken sesini yükselten, ters bakan, canını sıkan. Abartma Mikail. Abartıyor. Hayatı bunun üzerine kurulu. Bir şey olmadı babacım diyor. Şeyma'ylaydık hep. Diğer çocuklarla hiç konuşmuyorum. Hep Şeyma'yla.

Etkinliklerimizi falan yapıyoruz. Aferin kızım. Hep böyle ol. Kendine dikkat et. Sarılıyor. Canım benim diyor. O televizyon izlerken Mikail çeviriyor kafasını. Yüzü gülüyor ona bakınca. Elinde gofret. Çıt. Bir çocuk için fazla zarif yiyor. Saçları düşüyor önüne. Çıt. Canım babam diyor. Yuvarlak şekerlerden yiyebilir miyim? Tabii kızım tabii. Hem mutlu, hem neşeli hem de heyecanlııı. Çıt. Bitti mi kızım? Bitti ama yeniden başlayacak. Başlasın kızım. Hafif espriler yapılsın, güldürülsün çocuklar. Önemli şeylerden söz edilsin, öğütler verilsin. Mevsimler sıralansın, aylar ve günler. Kar yağsın. Aaa kar mı yağıyor? Evet kızım. Beyaz, tertemiz kar. Twitter'da da kışçı Mikail. Gönül rahatlığıyla övebilir. Ne güzel değil mi? Çok güzel babacım. Müzik başlıyor. Rafadan tayfaaa. Çıt. Baba bir şey soracağım. Sor kızım. Kafasını aşağı indirerek heyecanla yutkunuyor. Yüzünde çikolata lekeleri. Sen işe gidiyorsun ya hani diyor. Evet kızım. Gözleri büyüyor. Saçlarını çekiyor önünden. Camı işaret ediyor, dışarısını. Bu karları, yağmurları falan diyor. Hep sen yağdırıyorsun değil mi?

*

Cevap verilmemiş her soru günün birinde... Hayır, bu kadar büyük genellemeler yapamayız. Sevgi bulaşıcıdır bile diyemeyiz belki. Her şeyin fazlası zarar. Bunun bile istisnası var. Allah sevgisi. Mikail'de inanılmaz bir Allah sevgisi var. Çocukluktan beri. Mikail, ertelediği bir sorunun, unuttuğu bir sorunun, unuttuğu bir hayatın içine tekrar düşüyor. Hayat meşgalesinin içinde tesiri azalan hisleri tekrar kabarıyor. Karısı henüz yanındayken, meteoroloji müdürlüğünde düzenli bir işi varken, dünya dertlerine birazcık da olsa dalmışken çevresinin kabul ettiği biri olabildi. Musallat olmuşlar ama kurtarmışlar çocuğu dendi. Terapi almış, kafası yerine gelmiş dendi. Gerçek ise çok farklıydı. Gerçek, bir gün zihninin derinliklerinden çıkageldiğinde Mikail'in sevgisi büyüdü. Tekrar aştı aklının sınırlarını, kalbinin ortasına yerleşti. Artık yalnızca kalbiyle düşünüyor Mikail. Kuran okuyor. İsminin geçtiği ayeti tekrar, tekrar ve tekrar... Gözleri yaşarana, ağrıyana dek okuyor. İncil'i, Tevrat'ı bazı bölümlerin altını çizerek ve kendisinden bahsedildiğine inanarak... Doğayı okuyor.

Mesajlar arıyor kendisine. Doğanın onun kontrolünde olduğunu hissediyor. Rüyalar görüyor. Baba bugün kar yağsa olur mu diyor kız, elinde çikolata. Terliyor, zor soluk alıp veriyor Mikail. Öyle olmuyor o iş kızım. Nasıl oluyor peki? Nasıl oluyor bütün bunlar? Komşuların sezdiği gariplikler artıyor ve dedikodular çığ gibi. Bu adam normal değil anacım. Boyuna çikolata getiriyor eve, işe güce gittiği yok kaç ay oldu. Bu kadar izin kullandırırlar mı bu devirde. Kullandırmazlar. Bu deliller yeterli değil tabii. Ama kalmayacak bu kadarla ve en sonunda artık karlı bir günde. Sadece karlı değil. Tuhaf bir günde. Baban deliymiş senin, tımarhanaye kapatacaklarmış. Evet maalesef. Daha neler neler Mikail. İnsanın gülesi de geliyor. Kızının öğretmeni değişecek. Topuklu ayakkabılarla tak tak tak. Giriş yapacak sınıfa. Nisan ayında hiç beklenmedik bir anda.

Buraya kadar ilginç bir şey yok. Peki sonra olanlar? Kendisini tanıtacak öğretmen ve sonra öğrencilerini tanımak isteyecek. Hadi bakalım, herkes ismini, büyüyünce olmak istediği şeyi ve anne babasının mesleğini. Beni de senin yanına getirirler dimi baba. Baban inşaatçı. Ne yapıyor yani inşaatta, işçi mi? Şeyma bana inanıyor artık biliyor musun baba, yani sana. Tamam oğlum şimdi işsiz onu anladım da normalde ne yapıyor yani. Hımm, serbest meslek. Anladım canım. Diğerleri inanmasa da olur zaten. Bankacı mı? Allah Allah, ilginçmiş. Hangi banka? Kar başladı, çığlıklar sevinç çığlıkları. Adını sormuyorum kızım, mesleği ne? Mesleği Mikail işte öğretmenim diyorum. Anlamıyor. Babasının yüzüne gülerek bakıyor. Öpücük gönderiyor vedalaşırken ve gökyüzünü gösteriyor eliyle. Kar taneleri ve çikolata damlaları gökten süzüle süzüle...