Mit ve efsane sıkılıkla birbirine karıştırılan iki kavramdır. Sözlüklerde bile çoğunlukla birbirine benzer, birbiriyle iç içe geçen tanımları yapılır. Bunun sebebinin ise ikisinin de temelde bir masal anlatı sanatı olmasından kaynaklandığı söylenebilir. Nitekim Antikçağın ilk dönemlerinde “mythologia” yerine masal anlatma manasına gelen “mythologein” kelimesi kullanılmıştır. Her ne kadar, genel olarak bir hikaye olarak tanımlansa da, mitin efsanelerden ve halk söylencelerinden ayrılması gerekir.
İki kavramı birbirinden ayırmanın yolu aslında çok basittir; sadece birkaç esas noktaya dikkat ederek düzgün bir mit-efsane ayrımı yapabiliriz. Bunun için öncellikle iki kavramı tanımlamakta fayda var.
Mitler genel olarak doğaüstü kişi, varlık ve olayları ele alan, tarihi ya da doğal bir fenomeni açıklamak adına uydurulmuş kurmacalardır. İçerisinde gerçek dışı elementler bulunan herhangi bir hikaye ile karıştırılma eğilimindedirler çoğu zaman. Efsaneler ise tarihte gerçekten olmuş olaylar ya da yaşamış kişiler hakkında anlatılagelen, yahut da realiteye bağlı kalarak uydurulmuş söylencelerdir. Efsaneler, mitlerden özsel olarak bir hakikati anlatması noktasında ayrılır. Bu, iki kavram arasındaki büyük farklardan biridir. Efsane, sahici olayları ve kişileri ele alır. Bunlar aktarılırken abartılı anlatımlar kullanılabilir, hikayenin kahramanları hayali güçlerle süslenebilir, olaylar gerçekten yaşanmamış bile olabilir; ancak her durumda anlatının özü kurmacaya değil gerçekliğe dayanmaktadır, efsanenin anlatısının gerçek dünyaya uygun düşmesi gerekir.
Mitler ve efsaneler arasındaki bir diğer temel fark; mitlerin bir anlatım bütünlüğü, bir evren resmi çizme gayesine karşılık efsanelerin böylesi bir bütünselliği yakalama derdi olmamasıdır. Mitler birer açıklamadır; mit, kendisini duyan ya da okuyan kişiye yeni bir bilgi sağlar. Atilla Erdemli’nin “Mitosta anlatılan; evrenin, dünyanın veya İnsan’ın bir gerçekliğidir ve dinleyen ya önceden edindiği bilgiyi yineleyip güçlendirmekte ya da yeni bir bilgi edinmektedir. Efsane daha çok tekil bir olayla ilgili anlatı olması bakımından mitostan ayrılır. Mitos ise sonuna logos eklenebilecek ölçüde geniş kapsamlı ve sistematik bağlam içinde olan bir anlatıdır.” açıklaması bu noktada güzel bir ışık tutar önümüze.
Mit, insanın içerisinde bulunduğu belirsizliği aydınlatmaya yönelik sorularının sonucunda ortaya çıkar ve bir yaşam alanı sunar bize; hayatı tüm unsurları kapsayıcı bir şekilde açıklamaya çalışır. Mitin parçaları bir bütünlük oluşturur; bu bütünlük rastgele oluşmuş bir toplam da değildir. Mitte içerilen ögeler tek tek, birbirleriyle doğrudan ya da dolaylı birer ilişki içerisindedir. Efsane ise hayattan bir parça alır ve onu anlatır. Bir bütünsellik sağlamasına, evrensel bir resim çizmesine gerek yoktur. Gerçekliği olabilir ya da gerçeğe uygun düşecek şekilde kurgulanmış olabilir. Bir dönemde yaşanmış bir olayın abartılarak anlatılagelmesi ile birlikte kültüre yerleşmiş de olabilir.
Üçüncü olarak, efsane bir ülkü aşılama, bir mesaj verme kaygısı güder. Mitte bu özellik, bu çeşit bir ahlaki kaygı M.Ö. 8. yüzyıl civarına kadar görülmez. Her ne kadar zaman zaman anlatılan öğelerin alt metninde hayata dair bazı ipuçları, bazı yaşama kuralları belirtiliyor olsa da mit genel olarak açıklamaya ve anlamaya yöneliktir. Efsaneler ise toplumlara, insanlara, özellikle de gençlere belli bir düşünceyi aşılamak amacındadırlar.
Dördüncü fark, mit ve efsane arasındaki zamansallık farkıdır. Mitler zamana aşkın hikayelerdir. Mitte önemli olan uzamdır, mekansallıktır. Mitin zamanı olmaz, mitin verdiği açıklama her dönem için geçerliliğini koruyabilir, her döneme yayılabilir. Mitlerde hemen hiç zamanın bahsi geçmez. Oysaki efsanelerde zamanın, efsanenin gerçekleştiği dönemin önemi vardır. Efsanenin gerçekleştiği zaman değiştikçe kahramanları da değişir. Örneğin 8. yüzyıl civarında yaşadığı tahmin edilen Battal Gazi Türk kültür tarihinde önemli bir efsane kahramanıyken, daha yakın dönemde, modern dünya anlayışına uydurulmuş bir kahraman olan Superman güncel kötülükler ile savaşan teknolojik bir efsane karakteri olarak karşımıza çıkar.
Özel güçlerinin olması onun mitik bir karaktermiş gibi görülmesine sebebiyet verebilir. Ancak gerçek kimliğini gizlemek için Clark Kent kılığına bürünen Superman, şehirde insanların arasında yaşayan, hatta farklılıklarına rağmen esasında yine de onlardan biri olan, şehri ve yaşayanlarını ilk elden etkileyen kötü karakterlerin yarattığı problemlere, karmaşaya ve sorunlara karşı durup onlarla savaşan, günlük hayatın birebir içerisinde karşımıza çıkan bir karakterdir. O, literatürde böylece, Olimpos Dağı’nın zirvesinde bir eli yağda bir eli balda keyif çatarak ara sıra yeryüzüne inip yarı tanrılar ve insanlarla ilişki kuran, heybesi şimşekten oklarla dolu yüce Zeus gibi bir mit kahramanı değil; haklının yanında, haksızın karşısında duran içimizden biri, bir efsane karakteri olarak yerini bulur.
Son olarak efsane ve mit arasındaki metodolojik farktan söz edilebilir. Mit tümdengelimli bir düşünce sistemi ile kurulur; bir önerme kabul edilir ve o önermeden mantıki çıkarımlar yapılır. Çıkarımlar sonucu ortaya konan alt önermeler ilk önermeden hiçbir zaman bağımsız değillerdir ve kendi içlerindeki tutarlılıkları, doğrulukları ilk önermeye bağlılıkları ölçüsünde belirlenir. Şu haliyle ilk önerme ve ondan türetilen diğer önermeler bir bütünlük oluştururlar. Efsaneler ise böyle bir tümdengelimsel çıkarım sürecine tabi değillerdir. Tüm çevresel, tarihi koşullardan bağımsız bir şekilde, hiçbir bağlama bağlı olmadan ortaya koyulabilirler. Efsaneler bir bütünlük kaygısı taşımaz, bir bütünsellik göstermeleri de gerekmez. Onlar, önceden de belirtildiği gibi, bir zaman gerçekleşmiş ya da gerçekleşebilme ihtimali olan tekil olaylardır.
Mit ile efsane arasındaki farkları daha iyi kavrayabilmek adına birer örnek üzerinden gidelim. İlkin, Yunan Mitolojisinin başlangıç noktası olan Gaia ve Uranos mitini ele alalım. Kaos’tan çıkan ilk tanrı olan Yeryüzü Tanrıçası Gaia kendine eş olması için Gök Tanrısı Uranos’u yaratır. Uranos ve Gaia’nın birleşmesinden 12 Titanlar, 100 Kollular ve Kykloplar doğar. Birinci tanrılar soyu olarak adlandırılan bu neslin tanrıları ve diğer yaratıklar birbirleri ile eşleşip üreyerek çoğalırlar; sonrasında ise 12 Titanlar’ın sonuncusu Tanrı Kronos’tan olma Zeus’un egemenliğindeki Olimposlular soyu ikinci nesil olarak devam eder.
Tanrılar ve diğer mitolojik yaratıklar bu şekilde çoğalıp devinirken evren kurgusu da yavaş yavaş oluşarak tamamlanır; binlerce tanrı, yarı tanrı ve ölümlüden oluşan bir kozmos resmi çizilir önümüzde. Bu resim bütün bir evrenin doğuşu, oluşumu ve gelişimini kapsamaktadır; sadece bir kozmogoni değil bir kozmoloji sunar bizlere. Tek bir mitten, Gaia ve Uranos’un eşleşip çoğalma hikayesinden tümdengelerek bütüncül bir evren kurgusu çizilir. Zaman belli değildir, hatta önemsizdir. Anlatının bir mesajı yoktur; hikaye, sadece çizmek istediği resmi anlatır, bir alt metni yoktur. Doğaüstü varlıklar, onların başından geçenler ve eylemleri anlatının ana konusudur.
Buna karşılık bir efsaneye, misal Kız Kulesi Efsanesi’ne baktığımızda aradaki farkları daha da net görebiliriz. Selçuklu sultanlarından biri rüyasında kızının bir yılan tarafından sokularak öleceğini görür. Bunun üzerine panikleyen sultan denizin ortasına bir kule inşa ettirerek kızını buraya kapatır. Kuleye kimsenin girmesine izin verilmez; hatta yiyecek ve içecekler adaya özel yollarla getirilir. Günlerden bir gün sultanın kızı hasta olur. Pek çok hekim seferber olur ama çare bulunamaz. En sonunda bir hekim kızı iyileştirmeyi başarır. Bunun üzerine pek çok yerden sultanın kızına hediyeler gelmeye başlar. Hediyelerden biri de bir sepet üzümdür ve üzümlerin içerisine gizlenmiş bir yılan vardır. O gece yılan sepetten çıkarak kızı sokar ve öldürür.
Görüldüğü gibi efsane gerçek olduğu düşünülen bir hikayeyi anlatır; bu, teoride herhangi bir kişinin başına gelebilecek bir olaydır. Net bir tarih verilmese de zamanı bellidir; Selçuklu Dönemi. Tekil bir olaydır ayrıca, bütün bir dönemin ya da zamanın açıklanması kaygısını gütmez. Açık olmasa da bir mesaj iletmeye çalışır; olacakla öleceğin önüne geçilmezdir.
İşte bu basit nüansları yakalayıp anlayabildiğimizde miti efsaneden, kahramanları ve hikayeleri birbirinden ayırmak pek çok kolaylaşır. Ve bizler bir mitin parçası olamasak bile, “Herkes efsane kahramanlarını, kendi yapamadığı ve yapmaya cesaret edemediği işlerin adamı olarak görür.” diyen Oğuz Atay’a inat, her birimiz bir efsane karakteri olmaya adayızdır. Çünkü “…eski masal ve efsanelerdeki şeyler en sonunda gelir başınıza. Ne kadar çok okur, efsanelere ne kadar çok inanırsanız, o kadar çok gelir. Zaten dinlediğin hikaye başına geleceği için ona efsane dersin”.
Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım