Modern Zamanların Mecnunu

Yunus Emre Özsaray
Yunus Emre Özsaray

“21. asrın insanı çöl sürgünü bedevinin teki Yoksa oturur muydu plazalardaki deri koltuklarda” diye başlayan kitap daha ilk cümleden hikayelerin bakış açısına dair ipuçları vererek moderniteye, yozlaşmaya, ülkenin yakın tarihiyle ilgili meselelere eleştiriler getiriyor.

İz Yayınları’nın Muhayyel serisinden çıkan öykü kitaplarına bir yenisi daha eklendi. İlk kez 2013 yılında Kefendeki Misket adlı kitabıyla okurlarıyla buluşan Yunus Emre Özsaray, bu kez Mecnun’un Şehri Terkedişi’yle okurlarıyla buluştu. Kitap konu bütünlüğü olan hikayelerden oluşuyor. Her hikaye kendi başına bir söze sahip müstakil hikayelerden oluşsa da; aslında kitapta yer alan on iki hikaye, asıl hikayenin parçalarını oluşturuyor.

Mecun’un Şehri Terkedişi, Yunus Emre Özsaray, İz Yayıncılık
Mecun’un Şehri Terkedişi, Yunus Emre Özsaray, İz Yayıncılık

“21. asrın insanı çöl sürgünü bedevinin teki Yoksa oturur muydu plazalardaki deri koltuklarda” diye başlayan kitap daha ilk cümleden hikayelerin bakış açısına dair ipuçları vererek moderniteye, yozlaşmaya, ülkenin yakın tarihiyle ilgili meselelere eleştiriler getiriyor. Kitap merkezine Leyla ile Mecnun kıssasını alırken, yazar bu kıssayı günümüz meseleleriyle çakıştırarak çok katmanlı bir Leyla ile Mecnun kıssası yazıyor.

Yazar günümüzün kirlenen dünyasına Leyla ile Mecnun kıssasını kullanarak öykü aracılığıyla yorum getiriyor. Günümüz insanı modernite karşısında büyük bir acz ve çaresizlik içindedir, tarihte olmadığı kadar da hak ve hakikatle bağları zayıflamıştır. İşte yazar modern insanın, gündelik yaşantının hayhuyu arasında hakikatle zayıflayan metafizik bağlarını göstermeye çalışıyor. Ancak yazar bu konuları hikayenin meselesi haline getirirken söylenenden ziyade, söyleyiş biçimini öncelediğini; estetik kaygının ön planda olduğunu da gözler önüne seriyor.

Her şey hikaye anlatıcısının Merkez Efendi’de kendisini Mecnun olarak tanıtan, Amak-ı Hayal’in Aynalı Baba’sını anımsatan, bir meczupla tanışmasıyla başlar. Hikayeler daha çok anlatıcının Mecnun’la yaptığı sohbetlerle ilerler. Mecnun adı üzerinde Mecnun’dur. Sevdiği bir Leyla’sı vardır. Ancak Leyla çoğu yerde şahıs olmaktan çıkar ve soyut bir kimliğe bürünür. “Göremezsin. İşte Leyla karşında duruyor. Bu şehir, bu gökdelenler, birbirinin sırtına binerek yaşayan bu insanlar, adeta modern mağaralar gibi yapılmış evler…”

Mecnun’un Leyla’ya olan sevgisi daha çocuklukta başlar. Okulda Leyla’yı görür görmez aşık olur. Gece gündüz onu düşünür. Yemeden içmeden kesilir, hasta olur.

Sonunda doktora götürülür. Buraya kadar olanlar Leyla ile Mecnun kıssasında olduğu gibidir. Ancak tedavi amacıyla gittiği doktorda bir takım görüntüler izlerken bir anda tek parti döneminde ezanın Türkçe okunması hadisesiyle karşılaşırız. Hatta ilerleyen bölümlerde ikna odalarından Beyaz Türklere, 28 Şubat’tan sokak olaylarına kadar yakın tarihte yaşanan birçok olaya da değinildiğine şahit oluruz. Olay örgüsü bu şekilde geçmişle günümüz arasında mekik dokur adeta. Fakat söz konusu olaylar doğrudan söylenmeyip kimi sembollerle sezdirilir. “… Ama şu karşıdaki odayı görüyor musun? O odayı da unutamayanlar için yaptık. O odada okula girmek isteyen fakat sevgilisini unutamayanlar için seanslar yapıyoruz…”

Leyla sevginin alegorisidir. Mecnun da Leyla ülkesi kurmaya çalışan medeniyetin adı. Ancak bu ülkenin kurulmasının önünde herkesi, her şeyi yutup sevgisizleştiren modernite vardır. Modernite güçlü ve acımasızdır. Mecnunsa zayıftır. Leyla ülkesini bir türlü kuramaz ve Mecnun’un şehri terk etmekten başka çaresi kalmaz.

Dünya Leyla ülkesi kurulamadığından dolayı zalimlerin eline geçer. Savaşlar bu yüzden çıkar. Amerika Hiroşima’yı bu yüzden bombalar. Binlerce, on binlerce insan ölür. Hepsi de sevgisizliğin sonucudur. Mecnun’u Leyla aşkıyla çöllere düşüren saf ve samimi sevgi günümüzde yok olmuştur. Bu sevgi tekrar bulunmadığı sürece de kıyımlar ve zulümler bitmeyecektir. İşte Mecnun şehri terk edip yolculuğa çıkmasının sebebi, bu yitik sevgiyi bulmaktır.

Özsaray yukarıda değindiğimiz meseleleri Leyla ile Mecnun kıssasındaki kimi simgelerle dile getirir. Örneğin Mecnun’un Leyla aşkından düştüğü çöle karşılık, şimdi modern çöller vardır. “Onunla arama modern çöller girmişti, dedi bir keresinde. Kalabalık ama insandan yoksun çöller, her plazada bir reisin hâkim olduğu modern kabileler…”

Yazar anlattığı olayın yapısına uygun olarak sade bir dil kullanır. Bu dili bazen imgelerle zenginleştirir. Ayrıca “Mecnun” ile “Aşka Dair Dersler” bölümleri kitaptan bağımsız müstakil bölümler gibi dursa da asıl hikayeyi destekler niteliktedir. Bu bölümler bazen düzyazı olmaktan çıkar ve şiir mahiyetine bürünerek kitaba ayrı bir tat verir.

Özetle; Mecnun’un Şehri Terkedişi gerek akıcı dili, gerekse özgün konu ve kurgusuyla okuduktan sonra “İyi ki okumuşum,” diyeceğiniz eserlerden birisi. En azından ben öyle dedim.