O eski asil masal

Uzun ama küçük hayatların değil, kısa ama muhteşem ömürlerin. Gedikler açılıyor, çeriler hücum ediyor, kan, aman, tekbirler, zafer.
Uzun ama küçük hayatların değil, kısa ama muhteşem ömürlerin. Gedikler açılıyor, çeriler hücum ediyor, kan, aman, tekbirler, zafer.

Şair başlarından geçenleri, tanık olduklarını ve kendi eliyle işlediklerini dönüş yolunun duraklarından Peşte'de aharlı kâğıda yazdı. Ve karlı sivri kulelerin arasından geçip cehennem ateşleriyle örülü yedi katı geçerek indiği meyhanede, sırtını fıçıya yaslamışken, çakırkeyifliğin katmerli ve koyulmuş kederiyle dilini tutamayıp yanağında sırça taneleri ve sinesinde tokatlarıyla okudu uzun ağıdını.

Bambaşka bir dünyaydı anlattığı. Kendi gözleriyle şahit olduğu ve öz elleriyle bitirdiği. Sübyan ve loğusa diliyle okunmuş yatağanların, her lafzı tılsım her duası cevşen uzun taylasanlı yeşil sarıkların, ejderdehan toplarının ateşiyle düşen şimal kalelerinin, lağımcı erlerinin. At bokunun ve çürük balık kokulu çarşının ve bir türlü tutuşmayan yaş odunların ve zamparalarla aşüftelerin değil. Gündelik ekmeğin peşinde bin türlü palavranın değil. Uzun ama küçük hayatların değil, kısa ama muhteşem ömürlerin. Gedikler açılıyor, çeriler hücum ediyor, kan, aman, tekbirler, zafer. Hisarın iffetli melikesiyle gürzlülerin devşirme delikanlısı. Sevda. Bir sedir ağacı altında saçlara iliştirilen mavi unutmabeni çiçekleri ve pakize öpüşler. Düşman yosması ve hain çeri. Ecdada ve zürriyete ihanet. Gazap. Firar. Buz ormanları, donuk vadiler, kuzey rüzgârları. Gökyüzünde salınan alaca kumaşlar. Ve şairin sarı saçlarını doladığı, yerlerde sürüklediği kar incisinin göğsüne sapladığı hançer. Ve şairin aynı çorbaya kaşık çaldığı can kardeşini atından düşürüp eğri kılıçla kellesini alışı. Ve şairin gözyaşları ve şairin sadakati ve şairin buruk gururu.

Şair başlarından geçenleri, tanık olduklarını ve kendi eliyle işlediklerini dönüş yolunun duraklarından Peşte'de aharlı kâğıda yazdı. Ve karlı sivri kulelerin arasından geçip cehennem ateşleriyle örülü yedi katı geçerek indiği meyhanede, sırtını fıçıya yaslamışken, çakırkeyifliğin katmerli ve koyulmuş kederiyle dilini tutamayıp yanağında sırça taneleri ve sinesinde tokatlarıyla okudu uzun ağıdını. Konstantiniyye'de batman batman altınını aldı ve Selanik'te çeribaşılıkla ödüllendirildi. O Beyaz Kale'deki asayiş devriyelerinde arkadaşını ve sevgilisini düşünürken, o pösteki döşeğindeki kâbuslarında arkadaşının ve sevgilisinin hayaletleriyle uğraşırken Peşteli meyhanecinin dinlediği ve bir deftere geçirdiği sergüzeşt Üsküp'e ve Manastır'a gitti, Filibe'ye uğradı, Edirne'den geçti. Konstantiniyye'de erguvan rengine buladılar hikâyeyi, Bursa'da ipek şala sardılar, Manisa'da mesir macununa buladılar, Konya'da satır aralarına Mesnevi'den bir iki hikmet serpiştirdiler. Şam'da isimleri değişti âşıkların. Bağdat'ta kuzey ışıkları yerini yıldızlı Arap göğüne, Yeruşalim'de karlı ormanlar ve donuk vadiler yerini kızgın çöllere ve meltemli vahalara bıraktı.

Ve nihayet İskenderiye'de lepiska saçlı peri kızı esmerleşirken karayağız delikanlının teni iyice karardı. Yıllar ve vicdan azabı kırılan testileri ve boşalan kadehleri arttırırken asker şairin itibarını, revacını, rağbetini azalttı. Çelikten iradesini eritti ve berrak muhakemesini bulandırdı. Sonunda Papalığın bir çaşıtını pek basit bir hileye aldanarak elinden kaçırınca gözden düştü. Habeş diyarına sürüldü. Habeş diyarında yeni çeribaşına şölen düzenlediler. Gönül eğlencelerinden ve rakstan sonra İskenderiyeli bir masalcıyı çıkardılar huzura. Ve masalcı, artık eski bir rüyaya benzeyen uzak bir hatıranın tesiriyle gözyaşlarına boğulan emîrin ve dehşete düşen konukların farkında bile olmadan, heyecan ve iştahla anlattı bambaşka bir dünyanın hikâyesini.

Kum fırtınaları. Sarı göğü delmeye and içmiş mızraklar ve adımlarını hortumların uğultusuna uydurarak yürüyen vahşi develer. Yemyeşil bir vahanın asude huzuru. Hurma helvası ve bal şerbetinin lezzeti. Neft ateşiyle tutuşan palmiyeler, yanan çadırlar, ikiye biçilen ihtiyarlar ve çalı arkalarına sürüklenen gözleri sürmeli, ayaklarının altı kınalı, ince bedevi kızları. Mahşer yangınlarının ortasında buluşan iki çift kara göz. Kulakları küpeli, insan ejderhası Habeşli köle. Ablalarının akıbetinden kurtulmak için kaçtığı köşede kabile reisinin küçük kızı. Lisansız konuşan kalpler. Habeşlinin kısrağına atlayışı ve sağrısını ömrün tatlı yüküyle dolduruşu. Kum tepeleri, akrepli yılanlı mağaralar, Nil suyu, selamete gitmeye hazırlanan kamış sal. Gökyüzünde sevda mısraları yazan kırlangıç uçuşları. Ve helakin ansızın kişneyişler ve çınıltılarla gelişi.

Ve kara saçları bir başka Habeşlinin eline dolanmış, narin bedeni yerlerde sürüklenmiş çöl akiğinin esmer bağrını kana bulayan meç. Ve Habeşlinin kıta içlerinden beraber kaçırıldığı, beraber köle edildiği, beraber satıldığı, beraber hizmet ettiği can kardeşini başını Nil suyunda tutarak itlafı. Ve kölenin gözyaşları ve kendi canını kurtardığı için, efendisinin vaat ettiği üzere zincirlerinden azat edileceği için duyduğu sevinç.