On altı kitap 16 öykü

BURAYA KISILDIK SANIRIM - ASLI AKARSAKARYA - EDEBİ ŞEYLER
BURAYA KISILDIK SANIRIM - ASLI AKARSAKARYA - EDEBİ ŞEYLER

Arka kapak yazısında ifade edildiği şekilde "gerçeğe bakan, çoğu zaman da gerçeğe yenilen" öykülerin büyük bir kısmı acılardan besleniyor olsa dahi, yazar bu acıları yormadan, sıkıcı olmadan anlatarak duyguyu geçiriyor. Hikâyelerin farklı karakterler üzerinden kurulması anlatımı zenginleştirirken, kullanılan sade dil ve oturmuş üslup, kitabı üst seviyeye taşıyan unsurlardan.

Aslı Akarsakarya, Yaşar Nabi Nayır ödüllü öykü kitabı Düşe Kalka ve bir romandan sonra Buraya Kısıldık Sanırım adlı ikinci öykü kitabı ile okuru selamlıyor. Tıpkı isminin çağrıştırdığı gibi öykülerde bir hapsolmuşluk ve mağlubiyet söz konusu. Tutsağı olunan şey ise genellikle geçmiş, anılar, kayıplar, ölümler. Arka kapak yazısında ifade edildiği şekilde "gerçeğe bakan, çoğu zaman da gerçeğe yenilen" öykülerin büyük bir kısmı acılardan besleniyor olsa dahi, yazar bu acıları yormadan, sıkıcı olmadan anlatarak duyguyu geçiriyor. Hikâyelerin farklı karakterler üzerinden kurulması anlatımı zenginleştirirken, kullanılan sade dil ve oturmuş üslup, kitabı üst seviyeye taşıyan unsurlardan. Öykülerin tavrı çok hoş, ölü yıkayan genç bir kızın sorgulamalarından kendiyle başka bir kadını kıyaslayan kadınların kıskançlığına kadar anlatılan pek çok şey güçlü ayrıntılarla verilmiş ve daha önemlisi hiçbiri yapmacık duygular değil. Bazı satır aralarında öykünün raylarından çıkmasına sebep olan cümlelerle karşılaşsak da bu durum kitabın başarılı olduğu gerçeğini değiştirmiyor. (Mürüvvet Özpehlivan)

  • KENDIMI DOĞURMADAN HEMEN ÖNCE - ÇAĞLA ÇINILI - İTHAKI YAYINLARI
  • Saniyelik çağrışımlar, hayatımızda çoğu zaman uzun bir müddet unutamayacağımız anılara bürünür. Kendimi Doğurmadan Hemen Önce, okuyucuyu tesir altına alan bu çağrışımların zihnimizde bıraktığı anılardan oluşuyor. İnsan ilişkilerini ustalıkla gözlemleyen Çinili'nin karakterleri, hayatı düpedüz, olduğu gibi, duyguları ise dorukta yaşıyor. Kitapta insanın içinde saklı olan iyilik ve kötülüğün hangi durumlarda, nasıl tezahür ettiği açıkça ortaya koyuluyor. Üzeri çizili cümleler ve büyük harflerle ifade edilmiş sözler ile tüm duygu yoğunluğu okuyucuya veriliyor. Bir nevi mutluluk, kaygı, sevgi, ayrılık gibi duygular okuyucunun dünyasına doğuveriyor. "Peki arkadaşlarım olacak mı? Herkes beni sevecek mi?" "Dostların olacak ama sen herkesi sevmek istemediğine karar verdiğin için birçoğunun yüzünü bile görmek istemeyeceksin." Yazar, öyküleri çoğu zaman negatif bir dille ve günlük konuşma diliyle yazıyor, bu durum yazarın dili teknik olarak çok kuvvetli işlemediği hissiyatını uyandırıyor. (Nilüfer Bülbül)

HER ŞEY ÇOK GEÇ BAŞLAMIŞTI - BETÜL NURATA - MUHIT KITAP
HER ŞEY ÇOK GEÇ BAŞLAMIŞTI - BETÜL NURATA - MUHIT KITAP

Betül Nurata'nın, Muhit Kitap'tan çıkan Her Şey Çok Güzel Başlamıştı adlı yeni öykü kitabında en dikkat çeken nokta kullanılan şiirsel dil ve kitabın başından sonuna kadar hemen hemen hiç kesilmeyen şahane ritim. Yazar bu anlatım şekliyle, öyküye farklı bir pencere açıyor; kesik ve seri cümleleriyle okuyucuyu metne bağlıyor. Şiir dilinin kuşatıcı etkisini, yazı diline göz alıcı biçimde yerleştiriyor, sadece diyaloglar değil parantez içlerindeki konuşmalar da keyif veriyor. Yazarın karakterleri günlük hayatta karşımıza çıkabilecek türde ve hatta çoktan çıkmış olabilir. Şöyle ki, "Sanat Bu Sanat" öyküsünde kahraman: "...Hatırı sayılır bir koltuğa yapıştım kaldım ben de, hiç ama hiç gitmek istemiyorum. Çünkü burası sevgili dostum, yazar koltuğu." diyor. İronik söylemin imkânlarıyla ve dilinin akıcılığıyla birleştirdiği öyküleriyle çok zaman sonra da hatırlanacağını biliyor ve bildiriyor gibi. Özgünlük ve dörtnala anlatım ile karşılaşılabilecek bir kitap. (Fazilet R. Özcan)

  • HAZIN - ELIF DEMIREL - MONOKL
  • Yazar Elif Demirel ilk kitabı Hazin'i okuyucunun beğenisine sundu. Tematik bir kitap özelliği taşıyan eser, kadın öykülerine odaklanıyor. "Şüphesiz bir kadının yarasını ancak başka bir kadın iyileştirebiliyor" cümlesinde anlatmak istediği gibi bazı yaralara parmak basan bir eser Hazin. Çoğu zaman hüzünlü ve donuk. Öyküler içerisinde hayata tutunmaya çalışan çok farklı sosyo-ekonomik düzeyde kadınların seslerini duyuyoruz. Yazar, kahramanlarının ruh hallerine ve bu ruh hallerinin dışa yansımasını çok başarılı bir şekilde veriyor. Kahramanlar her ne kadar hüzünlü olsalar da bir şekliyle ayakta durmayı başaran kişiler. "Acı çekmek için fazla güzel kadınlar"ın acılarında bile nasıl güçlü olduklarını gösteriyor yazar bize. Öykülerin çoğunda diyaloglara ve monologlara yer veriliyor. Öykülerin başında kısa pasajlar bir nevi yazarın iç sesini dışa vuruyor. Bu sayede hem yazarın yarattığı öykü dünyasını hem de kendi dünyasını bir arada görmek mümkün oluyor. Yazar bir röportajında "Mazlumun yanında duran erkeklerin zalimliklerini yüzüne vurma amacı taşıdığını" söylüyor. Feminist bakış açısına ilgi duyan okurlar için Elif Demirel bir manifesto ortaya döküyor adeta.(Murat Öztürk)

ZAMANDAN KAÇAN AYRILIK - CEYLIN ERBAK AYTEKIN - KARAKARGA YAYINLARI
ZAMANDAN KAÇAN AYRILIK - CEYLIN ERBAK AYTEKIN - KARAKARGA YAYINLARI

Yazar Ceylin Erbak Aytekin'in ilk kitabı Zamandan Kaçan Ayrılık okuyucu ile buluştu. Kitap, hem dil hem işlediği konular bağlamında oldukça doyurucu. Öykü bir fikir ise, ki bana göre öyle, yazar oldukça özgün fikirleri ustalıkla kurgulamayı başarıyor. Kimi zaman bekçisi olduğu mezarlıkta evladı yatan bir baba ya da pandemiden hayatı mahvolmuş bir kadının günlükleri karşılıyor bizi. Öykülerin her biri kendi içerisinde farklı dünyaları işliyor. Tüm öyküler birinci tekil şahıs kullanılarak yazılmış ve diyaloglara çok az yer verilmiş. Monolog havasında hem olayları hem de kahraman düşüncelerini bir arada görüyoruz. Yazar öykülerin girişinde merak uyandırıyor daha sonra öyküyü geriye doğru açıyor, önce olayın sonucunu daha sonra nedenlerini görüyoruz; bir nevi flash-back etkisi. Kitap didaktik olmak yerine lirik bir ruh halinde, insan hikayelerine ve duygularına derinlemesine odaklanıyor. Öykülerde bir film senaryosu etkisi var, durumları görselleştirme çok başarılı olduğu için, okur istemsizce yazarın anlatmak istediği dünyaya dahil oluyor. Öykülerin başındaki alıntılar ise anlatıyı zenginleştiriyor. Hatta bu alıntılardan biri bence kitabı çok iyi özetliyor: "İçinizde anlatılmamış bir hikaye taşımaktan daha büyük bir sıkıntı yoktur." (Murat Öztürk)

  • BABAM BIR ORMANMIŞ - FURKAN PIŞGIN - KUTU YAYINLARI
  • Babam Bir Ormanmış, dergilerde yayımlanan öyküleriyle tanıdığımız Furkan Pişgin'in ilk kitabı. Kitap, "Yuva Yaralar" ve "Geçmiş Yaralar" başlıklı iki bölümden oluşuyor. "Yuva Yaralar" başlığı altındaki öyküler aileye, kana, daha doğrusu yuvaya odaklanmışlar. "Geçmiş Yaralar" ise, geçmiş, geçmişten yaralara tabii. Konu seçimlerini, öyküler arasındaki tematik bağları başarılı bulsam da öykülerin teknik bakımdan aksayan yönleri olduğunu söyleyebilirim. Öznenin, yüklemin birbirine karıştığı, sıfatların neyi nitelediğinin anlaşılmadığı çok uzun cümlelerle karşılaşabiliyoruz zaman zaman. Bazı cümleler ise gereksiz nokta ve virgüllerle bölünerek okumayı zorlaştırmış. Bu gibi sıkıntılar metinden kopmaya sebep olabiliyor. Bunlar haricinde karakterler ve dil oldukça doğal. Yapaylıktan uzak, sahici bir anlatımla karşılaşıyoruz her öyküde. Ufak aksamalar haricinde başarılı bir ilk kitap olduğunu söyleyebiliriz Babam Bir Ormanmış'ın. (Onurhan Ersoy)

GÖR İHTARI - NISAN ERDEM - EVEREST YAYINLARI
GÖR İHTARI - NISAN ERDEM - EVEREST YAYINLARI

Gör İhtarı Nisan Erdem'in ilk öykü kitabı. Yazarın mekân ve zamana seslenişinin yankılarını taşıyan öyküler, farklı hikâyeler ile çınlıyor. Kahramanlar bir yandan şehrin ve kendisinin yabancısı olurken bir yandan çölün ve destanların mirasçısı olarak çıkıyor karşımıza. Öykülerin başlıkları yazarın görme odaklı bir kurmacaya dikkat çektiğini gösterirken duyma öğesi de farklı tınılarda öykülere eşlik ediyor. Kimi zaman ise şiire yakın kısa cümlelerden kurulu öyküler okuyucuya bir es verme imkânı sağlamış olsa da okuyuşu yavaşlatan bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. (Betül Yavuz)

  • OLUP BITMEYENLER - BÜNYAMIN DEMIRCI - ŞULE YAYINLARI
  • Çocuklar, ihtiyarlar, hayvanlar, ağaçlar, deliler ve ölülere ithaf edilmiş bir kitap. Aslında ithafıyla içeriğindeki izlekleri gün yüzüne çıkarmış öyküler. Bünyamin Demirci'nin üçüncü öykü kitabı Olup Bitmeyenler'den bahsediyorum. Ölüm varken insanın delirmek için başka bir nedene ihtiyaç duymayacağını, bagajda taşınan bir tabutun ardında kalan boşluğun sebze çuvalları, turşu bidonları yani hayatla hemen nasıl doldurulduğunu anlatıyor yazar. Zemheri kışta kar yağarken ölen gencecik bir işçinin, yazın bunaltan sıcağında can atarak şehit olan fırıncı bir delikanlının, çocuk sahibi olmak için karnında celladını taşıyan kadınların, ölümle delirmek arasında gidip gelen kahramanın öykülerini titiz bir dil ve samimi bir üslupla örüyor. Kitapta ayrıca usta kalem Calvino'ya da üç öykü üzerinden selam gönderiyor Demirci. Bu öykülerin ardından ise, kitabın son metni "Bir Çeşit Poetika" öyküsü. Başlangıçta öyküyü okurken artık sıklıkla kullanılan bir yazarın, yazar öyküsü, yani yazma serüveninin, yaşanan tıkanmaların anlatılacağını düşünmüştüm. Fakat okur olarak bana, klişeye düşmeyip farklı bir şekilde sonlanarak oldukça güzel bir kapanış sundu. Ayrıca yazar, öykülerini birçok bakış açısı kullanarak kurmuş. Bunu yaparken de birinci tekil şahıs anlatıları da dahil olmak üzere bir sınırlılığa düşmemiş. Birden fazla bakış açısının öyküye derinlik verdiği, olaylara açıklık getirdiği bilinir. Bu bağlamda Ursula Le Guin, yazar bakış açısının kişiler arası geçişlere izin verdiği için daha esnek ve faydalı olduğunu söyler. Demirci de özellikle bu bakışı başarıyla uygulamıştır. (Merve Uygun)

DAHA İYI MISIN? - HANDE ORTAÇ - İLETIŞIM YAYINLAR
DAHA İYI MISIN? - HANDE ORTAÇ - İLETIŞIM YAYINLAR

Düşe kalka öğreniyoruz yaşamayı. Daha İyi Misin?'de inandığı, uğruna mücadele ettiği konulardan yorulsa dahi asla pes etmeyen karakterlerin yaşamayı nasıl öğrendiklerine tanık oluyoruz. Kitaptaki "Mattasızı", "Karbon Kopya" gibi orijinal başlıklar okurun ilgisini çekiyor, özgün muhtevalar ile de bu ilgi pekiştiriliyor. Bilimkurgu ve gerçekliğin harmanlanışını açıkça görebiliyoruz kitapta: "Ruh dedikleri bu mu" diyor y69 alayla. Y88 atlıyor, "Biliyordum, buralarda bir yerlerde olduğuna emindim!" Ortaç, büyüdükçe değiştiğini sandığımız dünyayı yazıyor "Sızı" adlı öyküsünde ve şu şekilde dile getiriyor: "Biz küçüktük, veranda olması gerektiği kadardı bence." Hayır, biz büyüdükçe değişmiyor dünya. Sadece dur durak bilmeden, hızımızı alamadan, yavaşlayamadan koca bir duvara toslamış buluyoruz kendimizi bir anda. Hande Ortaç, düşle gerçeği ustalıkla sentezleyerek her türden okurun beklentisini karşılamaya çalışmış Daha İyi Misin?'de. Düş sınırlarını sonuna kadar kullanmayan yazar, gerçeklik ve hayal dünyasında mekik dokumaktan memnun gibi gözüküyor. (Nilüfer Bülbül)

  • FUKARA ÖLÜSÜ - SUAT DERVIŞ - İTHAKİ YAYINLARI
  • Fukara Ölüsü, Suat Derviş'in 1930-41 yılları arasında gazete ve dergilerde yayımladığı öykülerden oluşan bir kitap. Daha çok romancılığıyla tanınan ve epey geç keşfedilen Suat Derviş'in parayı, parasızlığı, adaletsizliği merkeze aldığı öyküleri İthaki Yayınları tarafından okura sunulmuş. Öyküler genellikle birkaç parçadan oluşuyor. Karmaşık kurguların yer almadığı kitapta bu bölümlere ayırma tercihi de kolay okunabilecek metinlerin ortaya çıkmasına katkıda bulunuyor. Sert bir gerçekçilikle anlatılan hikayeler, sıklıkla yoksul ve çaresiz bir karakterin etrafında düğümlenirken nadiren de zengin bir karakteri merkeze alarak paranın yaşamdaki rolünü tartışıyor. "Çünkü hayat ve hakikat en güzel rüyadan, en parlak hayalden çok daha zengin, çok daha cazip." diyen Suat Derviş'in hayat ve hakikate kendi perspektifinden baktığı öyküler tematik ortaklıkları ve aynı dönemde yazılmış olmaları nedeniyle sık sık tekrara düşse de, İthaki Yayınları'nın "Bizim Hikaye" dizisinin önemli bir parçası olarak yerini alıyor. (Mustafa Aplay)

BELIRSIZ BIR ANIN KIYISINDA - MURAT GÜLSOY - CAN YAYINLARI
BELIRSIZ BIR ANIN KIYISINDA - MURAT GÜLSOY - CAN YAYINLARI

Uzunca bir sürenin ardından, yeni öykü kitabı Belirsiz Bir Anın Kıyısında ile okurla buluştu Murat Gülsoy. Romanlarında ana izlek olarak karşımıza çıkan bellek, zaman, gerçeklik, ölüm temaları ile bu sefer de öykülerinde karşılaşıyoruz. Her öykünün giriş kısmına o öyküde ne anlatmak istediğini, öykünün ana meselesini açıklayan bölümler ekleyen yazar, bol bol metinlerarası göndermeler ve bilimsel konuları içeren öykülerini rüya zamanı ve rüya mantığı çerçevesinde kurgulamış. Kullandığı yalın ve akıcı dil, sıra dışı hayal gücü ile birleşince ortaya okurken zihni çalıştırmayı başaran öyküler çıkmış. Kimi zaman okuru düş mü yoksa gerçek mi olduğunu sorgulamaya sevk eden bu metinler okuru bilindik anlatıların dışında bir okuma yolculuğuna çıkarıyor. Gerçekle gerçeküstünün iç içe geçtiği öyküler, insan ruhunun karanlık sırlarını yer yer muzip yer yer ürkütücü bir atmosfer eşliğinde aktarıyor. İnsanın denetiminde olmayan, bildiğimiz gerçeklik algısıyla çelişmeyi başaran öyküler okurun unutamayacağı bir okuma deneyimini yaşatabilecek türden. (Uygar Atasoy)

  • GECELEYIN BIR MÜMKÜN - AYNUR DİLBER - MUHIT KITAP
  • Yazar ikinci öykü kitabını "başkalarının dertleriyle dertlenebilen herkese" ithaf etmiş. Ölüm teması, ailevi problemler, özellikle annelik vurgusu, modernizm eleştirisi ve toplumsal sorunlara duyulan hassasiyet, öykülerdeki ortak temalar. Bir şeyler yüzünden sürekli kendini suçlayan ya da başkaları tarafından suçlanan; geride, karanlıkta kalmış bireyler ve onları bu karanlıktan kurtaracak bir imkân, teselli arayışları. Öykülerin oldukça sade bir dili var ancak sonlara yaklaştıkça yavaşlayan ritim, kimi zaman öykü bitmeyecek hissi uyandırabiliyor. Etrafındaki işaretleri görmezden gelemeyen yazarın bu ayrıntılarda bizi biraz fazla dolaştırdığını ve zamanla öykülerin akışından uzaklaştığımızı belirtelim. Yer yer muzipleşip ipucu veren, bizi heyecanlandıran dil, bir anda tekdüze, açıklamaya çalışan, göndermeler yapan bir anlatıma dönüşüyor. (Mürüvvet Özpehlivan)

GÜNDÜZ VE GECE DÜŞLERI - MARC AUGÉ - YAPI KREDİ YAYINLARI
GÜNDÜZ VE GECE DÜŞLERI - MARC AUGÉ - YAPI KREDİ YAYINLARI

Marc Augé, Gündüz ve Gece Düşleri'nde kök kelimeleri gün yüzüne çıkarıyor ve insana dair en temel kavramları işaret ediyor bize. Gördüğünün rüya olup olmadığını bir türlü bilmeyen insanlardan, herhangi bir şeyi herhangi bir biçimde konuşmayı bilmeyen babalara ve oğullara, belleğinde yolculuğa çıkıp hatırlama ve unutma arasında mekik dokuyanlara dair bu anlatılar. Dostuna, sesiyle veda etmeden ölmeyen Robert, dostluğun ne olduğuna dair son sözlerini fısıldıyor ve ıssız çölle gece arasında bir yerde, yolunu kaybeden insanlarla birlikte, rüya gördüğümüzden emin olmak için yeniden uykuya dalıyoruz. Gerçeğin ve hayalin, ölümün yaşamın, hatırlama ile unutmanın nerede başlayıp nerede bittiğini bilmediğimiz bu bitimsiz, sınırsız, biçimsiz mekânlarda, belleğin kendi hikâyesini aradığı zamanlarda, insanların kelimelerden başka üzerine basacağı bir zemin kalmadığında ve bir ses, her şeyin bittiğini söylese de her şeyin yeniden başlayacağını hissettirdiğinde Marc Augé, onu okuyanlara kaybolmuş bir duyguyu buldurarak var olduklarını hatırlatıyor. (Gülşen Funda)

  • YALANCI İÇIN BIR BOŞLUK - SIMLÂ SUNAY - EVEREST YAYINLARI
  • Yalancı İçin Bir Boşluk yazarın üçüncü öykü kitabı olarak okuyucuyla buluşuyor. Dünya ile ev arasında kurulan boşluğun insanlar tarafından nasıl doldurulduğuna dikkati çeken yazar, insanın en önemli özelliklerinden olan bağ kurma kabiliyetine değinir. Bu bağ, insanı dünyaya bağlarken bir yandan gördüğü her şeyi kendi dünyasında yani evinde nasıl inşa ettiği üzerine odaklanır. Böylece insan birçok şeyi dünyasına çeker... Zamanında bu dünyaya dâhil oluşu ise her öyküde farklı ritimler ile sesini duyurur. Akışın hızı kelimelerin ritmi ile artarken hikâyelerin seyri de her öyküde değişir. Dünyaya "yeniden" bakmak isteyenler için Yalancı İçin Bir Boşluk somut ve soyut sorgulamalarıyla insanın iç ve dış dünyası arasında gidip gelir. (Betül Yavuz)

GEÇTI BITTI MEYHANESI - SEYHAN ASLAN HANOTTE - ALAKARGA YAYINLARI
GEÇTI BITTI MEYHANESI - SEYHAN ASLAN HANOTTE - ALAKARGA YAYINLARI

Geçti Bitti Meyhanesi, Seyhan Aslan Hanotte'nin ilk öykü kitabı. Yazar kitabın ithaf bölümünde "Birtakım tek başınalık ve anne öyküleri" diye yazmış. Eseri annesine ithaf ettikten sonra yine annesiyle olan iletişiminden bahsettiğini düşündüğüm bir kısım var. Bir öyküde şöyle söyler karakter: "Annem bıraksa kendimi daha çok severdim ben." Böylece yazar çok kez altını çizmiş olur bir kelimenin: Yani annenin. Nereye baksa annesini gören ya da annesinin bakışlarını üzerinde sezen karakterler Seyhan Hanım'ın kahramanları. Tabii anne demişken anneyle bağlantılı başka insanlar da başrolde. Bazen anneanne bazen de bir torun çıkar karşımıza. Kimi zaman bir karı-koca sahnededir ya da kitap yazmaya çalışan bir yazar. "Deli Şevki'nin Aynası" öyküsünde "Ne kadar uzağa düştüm ben böyle." der karakter. İşte yazarın karakterleri genellikle bu ruh haline sahiptir. Hayat biterken söyleyecek çok fazla sözü kalmayan, ya da gönlünce yaşamaktan nasibini alamayan, kendinin ve yaşamın uzağında kalanlardır, yazarın anlattığı insanlar. Kitaptaki öykülere dair önemli bir çıkarım da şu: Gündelik hayatın, sokaktaki insanın konuşmalarına gerçekçi biçimde şahit tutuyor bizi yazar. (Şeyma Subaşı)

  • KAPILARIN KIŞINDA - ZEHRA TIRIL - YAPI KREDİ YAYINLARI
  • Zehra Tırıl'ın öyküleri gündelik hayatın akışında ayrı düşenleri bir araya getiren izleri, sakin, ağır ve güçlü bir nefesle duyuruyor. Parçalanmış benliklerde insanın hayatta kalma seyrini, okurun aklına sorular düşürerek, iç burkan ayrıntılarla yalın, çarpıcı, etkileyici bir dille anlatıyor. "Kapıların Kışında", yazarın "Odalarda Annem Yok" ve "Pembe Gecelikli Kız"dan sonra üçüncü öykü kitabı.
  • (Tanıtım Bülteni'nden)