Öyküde genç izler: Aynur Dilber

Aynur Dilber kullandığı dil, anlatım yöntemi ve atmosfer kurulumu ile tekrar tuzağına düşmekten kurtuluyor ve öyküde özgünlük yakalama konusunda emin adımlar atıyor.
Aynur Dilber kullandığı dil, anlatım yöntemi ve atmosfer kurulumu ile tekrar tuzağına düşmekten kurtuluyor ve öyküde özgünlük yakalama konusunda emin adımlar atıyor.

Aynur Dilber öykülerinde baskın bir şekilde çocuk ve çatışma öğelerini görürüz. Yazar öykülerinde, sırtını çocukluğa, çocukların dünyasına yaslıyor. Genellikle yöresel motiflerle beslediği bu çocukluk dünyasına sırtını yaslaması tutumu, yazarın öykülerindeki gerçekliği ve inandırıcılığı arttırıyor.

Öfke Öyküleri

Aynur Dilber
Aynur Dilber

Genç öykücü kimdir? Genç öykü nedir? Ben bu belirsizlik arasında kendime “ikinci kitap” eşiğini usta öykücü sınırı olarak belirledim. Benim için dergilerde öyküleri yayımlanan öykücüler ve ilk kitabını yayımlamış öykücüler genç öykücülerdir. Çünkü ilk kitap bize yazarın öyküsünü tanımaya yönelik bir kapı aralar ama kapı ilk kitapla tamamen açılmaz. Kendimce kabul ettiğim bu ölçüte göre yazıma, henüz kitabı yayımlanmamış fakat dergilerde yayımladığı öyküleri ile dikkat çeken Aynur Dilber’i konu edindim.

  • Aynur Dilber iki bin on beş yılında İtibar dergisinde yayımlanan ilk öyküsünden sonra bu güne kadar İtibar, Dergâh, Post Öykü, Hece ve Nordik dergilerinde öyküler yayımlamaya devam etti. Şimdilerde de İtibar ve Post Öykü’de öykülerini yayımlamaya devam ediyor.

Aynur Dilber’in 2015-2018 yılları arasında yayımlanan öykülerini iki bölümde incelemeye çalışacağım. Birinci bölümde daha çok yazarın öykülerindeki tematik unsurlar üzerinde dururken, ikinci bölümde dil ve anlatım, biçimsel yapı gibi unsurlar üzerinden bir değerlendirme yapmaya çalışacağım.

Çocuk Dünyası ve Çatışma Unsurları

Aynur Dilber öykülerinde baskın bir şekilde çocuk ve çatışma öğelerini görürüz. Yazar öykülerinde, sırtını çocukluğa, çocukların dünyasına yaslıyor. Genellikle yöresel motiflerle beslediği bu çocukluk dünyasına sırtını yaslaması tutumu, yazarın öykülerindeki gerçekliği ve inandırıcılığı arttırıyor.

Aynur Dilber kullandığı dil, anlatım yöntemi ve atmosfer kurulumu ile tekrar tuzağına düşmekten kurtuluyor ve öyküde özgünlük yakalama konusunda emin adımlar atıyor.
Aynur Dilber kullandığı dil, anlatım yöntemi ve atmosfer kurulumu ile tekrar tuzağına düşmekten kurtuluyor ve öyküde özgünlük yakalama konusunda emin adımlar atıyor.

Fakat burada aklımıza bir soru işareti takılıyor. Yazarın öykülerinde kurduğu çocuk karakterler zaman zaman bir çocuk karakterden beklenmeyecek büyüklükte cümleler kuruyorlar. Öyküdeki diğer unsurların dengeli kullanımı, öykü gerçekliğini olumsuz anlamda etkilemesinin önüne geçse de durum, bir soru işareti olarak kalıyor aklımızda. Yazarın bu öykülerden sonra yayımlayacağı öykülerde yine benzeri bir tutum içerisinde olup olmayacağını izlememiz gerekiyor.

Baskın olan ikinci öğe ise çatışma unsuru. Dilber’in düşüncel ağırlıklı olarak oluşturduğu öykülerin büyük bir kısmı bu çatışma unsurundan besleniyor. Yazarın öykülerinde var olan çatışma, iki şekilde gösteriyor kendisini. İlk olarak -özellikle çocuk karakterlerin var olduğu öykülerde- bir çocuk-yetişkin çatışması görüyoruz. İlgisiz, ön yargılı, sorumsuz yetişkinlere karşı çocuğun, kendisini ve içinde bulunduğu durumu haklı gördüğü bir çatışma. Çocuk gözüyle yazılan ve yetişkinlerin olumsuz figürler olarak kurulduğu öykülerden yaptığım alıntılara bakalım:

  • anne yemin ederim ki Musa istedi. Sorsaydı söyleyecekti bağıra bağıra. Ama hiç sormadı. Sorulmayınca zamanla da unuttu kimin yaktığını”
  • “babamın yüzüne bakıyorum aferin oğlum falan desin diye. Kafan çalışmaya başladı sonunda demek, diyor

Anne ve babanın olumsuz figürler olarak çizildiği bu alıntıları çoğaltmak mümkün.

İkinci çatışma unsuru ise karakterin öykü atmosferi içerisinde yakın çevresi ve bazen de kendisiyle çatışması. Bu çatışma unsurunun bu kadar belirgin bir şekilde kendisini göstermesinde yazarın tercih ettiği karakterlerin etkisi çok büyük. Yazar, öykülerinde genellikle ruhsal açıdan problemler yaşayan, var olduğu yere aidiyet hissedemeyen ve kurtulmak isteyen, yalıtılmış bir yaşamı özleyen karakterleri işliyor. Bu karakter tercihi de çatışma unsurunun baskın bir şekilde görülmesine neden oluyor. Öykümüze dönüp baktığımızda bu tarz karakterlerin çizildiği öykü sayısının bir hayli yüksek olduğunu görürüz. Aynur Dilber kullandığı dil, anlatım yöntemi ve atmosfer kurulumu ile tekrar tuzağına düşmekten kurtuluyor ve öyküde özgünlük yakalama konusunda emin adımlar atıyor.

Postmodern Öykü/mü?

Her yazarın bir imtihanı vardır. Bu imtihan hepsinde kendisini farklı bir şekilde gösterse de ulaşılması gereken sonuç aynıdır: Yazarın bir sesi var mı? Bu ses edebiyat içerisinde nerede duruyor? Genç bir yazarın usta olarak anılmaya başlaması da belki de bu sesi bulması ile başlayacak. Aynur Dilber, öykülerinde yoğun bir şekilde kullandığı tematik unsurlarla birlikte, öykü sesi ve bu sesin durduğu yer olarak da ayrılıyor çağdaşı genç öykü yazarlarından. Yayımlanan ilk öykülerinde çoğunlukla geleneksel anlatımın izleri görülse de özellikle “Ahnar” öyküsünden sonra postmodern öyküye doğru bir evrilme yaşadığını görüyoruz. “Ahnar” öyküsünde, postmodern edebiyatın imkânlarının yoğun bir şekilde kullanıldığını görüyoruz. Kelime oyunları, imgesel göndermeler, metinlerarasılık gibi.

Yine bu öyküden sonra Aynur Dilber’in bilinç akışı ile şekillenen durum ağırlıklı öyküler kurduğunu da görüyoruz.

Yazarın postmodern öyküye doğru bir yol çizdiği, türün imkânlarını başarılı bir şekilde kullandığı bir başka öykü de “Sorulmayan” öyküsüdür. Bu öyküsünde de yazar, imgesel göndermeler yapmıştır:

  • Kendisinin ateşi yaktığına inanmaya başladı. Musa’yı ateşe atıyordu rüyalarında. Sonra rüyaları gerçeklerine sızdı. Her yer ateşti artık, her yer Musa idi. Zamanla ateşin de kendisi olduğunu gördü rüyalarında, öyle de inanmaya başladı. Oydu artık ateş. İbrahim ateş olmuş Musa’yı yakıyordu.

Yazarın öykülerinin bütününe baktığımızda keskin bir şekilde psikolojik gözlemler yaptığını görüyoruz. Gözlem konusunda başarılı olmak iyi bir öykü kurmak için yeterli değildir elbette. Gözlem yeteneğinin yanına dil ve anlatım başarısı da eklendiğinde iyi bir metinden söz edebiliyoruz ancak. Dilber, düşünce ağırlıklı öykülerinde bile doğal ve gerçekçi bir anlatım sağlayarak dili kullanma başarısını da göstermiş oluyor. Karakterlerin oldukları haliyle değil yazar üzerinde oluşturdukları etkilerle verildiği, yer yer gerçeküstü öğelerin kullanıldığı öykülerde dahi öykü gerçekliğinin sağlanmış olması, yazarın dili kullanma ve anlatım yetkinliğini gösteriyor.

Özetle, bir yazarın öykü serüvenini, öyküsünün edebiyat dünyası içerisindeki yerini ve yönelimini tespit etmek için on dört öykü tam anlamıyla yeterli olmasa da bize ipuçları vermesi açısından ciddi bir sayıdır. Üstelik bu öykülerin köklü ve nitelikli edebiyat dergilerinde yayımlanmış olmaları da bu öyküler üzerinden bir çıkarımda bulunmamıza olanak sağlıyor. Yayımlanan bu öykülere baktığımızda Aynur Dilber’in çağdaşı diğer öykü yazarlarından, çocuk, çocukluk dünyası, çatışma gibi tematik öğelerin yoğun kullanımı ile ayrıldığını söyleyebiliriz.

Yazarın öykü yönelimine baktığımızda ise yer yer geleneksel öykü izleri taşıyan ve olay ağırlıklı öykülerden, durum ve düşünce ağırlıklı, küçük bir anın etrafına kurulan ve bilinç akışı yoluyla şekillenen öykülere doğru bir eğilim görüyoruz. Genel anlamda baktığımızda, Aynur Dilber öykülerinin bir itiraz hali taşıdığını, güçlü öfkelerden ve anlık patlamalardan beslendiğini, yazarın öyküyü itiraz etme, reddetme yöntemi olarak kullandığını ve bunu postmodern edebiyatın sunduğu imkânları kullanarak gerçekleştirdiğini söyleyebiliriz.