Öykülerin homologu var mıdır?

HOMOLOGLAR EVİ FATMA NUR KAPTANOĞLU - DEDALUS KİTAP
HOMOLOGLAR EVİ FATMA NUR KAPTANOĞLU - DEDALUS KİTAP

Öykü içinde verilen detaylar karakterler hakkında önemli bilgiler veriyor. Anlatıcı, “Spor ayakkabılarımı sıkıntıyla sallıyorum, rastlantıya bakın, kırmızı çorap günüm bugüne denk gelmiş.” gibi cümleler kurduğunda, karakterin nasıl bir insan olduğuna dair fikirlerimiz biraz daha netleşiyor. Bu netleşme durumu, karakteri daha belirgin, daha sade değil, daha canlı kılıyor.

Homologlar Evi, Fatma Nur Kaptanoğlu’nun ikinci öykü kitabı. İlk kitabı Kaplumbağaların Ölümü’nde girmiş olduğu yolun izlerini bu kitapta da başarıyla sürüyor. Biçimsel arayışlar ve dil üzerine düşünceler öykülerde yoğun bir şekilde karşımıza çıkıyor. Biçimsel yenilikler, ilk kitap söz konusu olsaydı arayış, deney gibi kavramlarla açıklanabilirdi fakat bu kitapta yoğun, bilinçli ve kendinden emin bir şekilde tercih edildiği gün gibi ortada. Öykülerin temel meselesinin bir hikaye anlatmak değil, hikayeyi uygun biçimi bularak anlatma çabası olduğunu söyleyebiliriz. Biçimsel yenilikler dediğimizde öykünün içinde karşımıza çıkan qr kodlar, screenshotlar, tablolar, istatistiksel veriler ilk göze çarpan unsurlar olsa da, bunlardan ibaret değil. Kullanılan dil, hikaye edildikçe kendi kendini kuran, inceldikçe derinleşen bir dil. Aslında tüm bu kullanımlar, anlatılan hikayeye en uygun düşecek buluşlar olduğu için kıymetli.

Ada’nın geleceğinden verilen detaylar, karakterin daha doğal ve daha canlı olmasını sağlıyor. Yazar, karakter yaratırken detayları başarılı bir şekilde kullanıyor.

Biçim ve içerik uyumu önemli bir yer tutuyor. Örneğin, “Ada’ya Geleceği Hakkında Bir Şey Söylemeyin” öyküsüne bakabiliriz. Parçalı kurgu, Ada’nın tüm geleceğine ve geçmişine dair ipuçları sunuyor bizlere. Ada’nın geleceğinden farklı kesitlerle karşılaştıkça, öykünün asıl zamanındaki, 6 yaşındaki Ada’yı okuma biçimimiz değişiyor. Bu kurgu tercihi, aynı hikayeyi anlatabilecek olan diğer muhtemel öykülerden ayırıyor ve biricik bir öykü haline getiriyor hikayeyi. Ada’nın geleceğinden verilen detaylar, karakterin daha doğal ve daha canlı olmasını sağlıyor. Yazar, karakter yaratırken detayları başarılı bir şekilde kullanıyor. Kitabın ilk öyküsü olan “Giardino di Rose, Bu Sabah Kalbinin Eskisi Gibi Atmayacağını Öğrendi”ye bakalım örneğin. Öykü bir epigrafla başlıyor. “Giardino di Rose tahmin ettiğinizden daha özel bir kadın değil. Sadece, tahmin ettiğinizden daha çok sevildi.” Giardino di Rose, İtalyanca Gül Bahçesi demek. Gül bahçesi ismi, çok sevilmiş birine dair önemli bir simge. Böyle başlıyoruz.

Spor ayakkabılarımı sıkıntıyla sallıyorum, rastlantıya bakın, kırmızı çorap günüm bugüne denk gelmiş.
Spor ayakkabılarımı sıkıntıyla sallıyorum, rastlantıya bakın, kırmızı çorap günüm bugüne denk gelmiş.

Öykü içinde verilen detaylar da karakterler hakkında önemli bilgiler veriyor. Anlatıcı, “Spor ayakkabılarımı sıkıntıyla sallıyorum, rastlantıya bakın, kırmızı çorap günüm bugüne denk gelmiş.” gibi cümleler kurduğunda, karakterin nasıl bir insan olduğuna dair fikirlerimiz biraz daha netleşiyor. Bu netleşme durumu, karakteri daha belirgin, daha sade değil, daha canlı kılıyor. Bir öykü için yaratılmış karakterler olmaktansa, hayatın herhangi bir anında karşımıza çıkan alelade insanlar gibiler. Beraber metro beklediğimiz, karşı balkonda gördüğümüz (ya da görmediğimiz) insanların, hayatlarından muhtemelen bize anlatmayacakları kesitlerle karşılaşıyoruz. Bu kesitler pekala sıradan hikayeler olabilir, onları biricik kılan yazarın dille ve biçimle kurduğu ilişki oluyor. Giardino di Rose öyküsünden devam edersek, anlatıcının hastane duvarlarındaki tablolara baktığı sahneyi ele alabiliriz. Öykünün en önemli kısımlarından birini oluşturuyor bu kısım.

Klasik bir metinde resimlerin anlatıyı bu kadar bölmesine şahit olamayız. Fakat burada resimlerin varlığı anlatıyı daha da güçlendiriyor, hatta temelini oluşturuyor.

Kitabın sayfaları da birer duvara dönüşüyor ve her sayfada resimlerden birini görüyoruz, resmin üstünde de anlatıcının resme dair düşüncelerini. Klasik bir metinde resimlerin anlatıyı bu kadar bölmesine şahit olamayız. Fakat burada resimlerin varlığı anlatıyı daha da güçlendiriyor, hatta temelini oluşturuyor. Bu tarz deneysel hamlelerin öykülere bu kadar yakışmasının en önemli sebeplerinden biri yazarın dil ile ilişkisi. Anlatıcıların soyut varlıklarla ve kavramlarla ilişkisi alışıldığın dışında olduğu için, arka kapakta da denildiği gibi ince bir okuma yapmak gerekiyor. Bu mühim. Dil ile kurulmuş farklı ilişkiler söz konusu olduğu için, biçimsel farklılıklar öykülerde eğreti durmuyor, olması gerektiği gibi olmuş izlenimi veriyor. Belki bu değişik denemeler olmadan da anlatılabilirdi bu hikayeler. Fakat aynı öyküler olmazdı ve bu öykülerin yerini tutmazdı. Çünkü homolog, bir başkasının yerini birebir tutan demektir. Öykülerin homologu var mıdır?

Yoktur.

Yoktur.

Yoktur.