Postmodern durum

Kapitalizm 2008’den sonra gerçek bir çöküşe geçmiş midir? Ya da kendisiyle birlikte postmodernizmi de mi ölüme götürmektedir?
Kapitalizm 2008’den sonra gerçek bir çöküşe geçmiş midir? Ya da kendisiyle birlikte postmodernizmi de mi ölüme götürmektedir?

Tarihin sonu geliyor, modernizm ölüyor, şiir artık yazılamaz bir şey oluyor, kapitalizm büyük bir kriz içine giriyor ve artık kapitalizm öldü diyoruz. Oysa gerçekten ölen bir şey var mı? Bugün içinde bulunduğumuz postmodern zamanlar özelinde örneğin neler diyeceğiz. Modernizmin katili mi postmodernizm, eğer öyleyse bugünün maktülü konumunda olabilir mi?

İnsanlık tarihi, bir bakıma anlam dünyalarının kavgasının tarihidir diyebiliriz. İlk insan olan Adem ve eşi, içinde bulundukları korunaklı bahçeden yeryüzüne kovulduklarında, ellerinde kelimeler vardı, anlamlar. Bunlarla bir dünya inşa etme işine giriştiler. Hatta öyle ki Adem ve eşinin ilk nesil çocukları, farklı kaynaklardaki hikayelerden öğrendiğimize göre, iki farklı anlamın temsilcisi olarak tarihte yer ettiler. İyinin ve kötünün, çiftçi ve çobanın, kanaatkar ve kıskanç olmanın ve daha pek çok şeyin. İnsanlık eşyaya dair bildikleriyle yeni yollar buldu, yeni anlamlar peşinde koştu. Hatta öyle ki Adem sonrası dönemde insanlar, bildikleri ya da inandıkları tanrı kavramının dışında daha farklı tanrılara inanmaya, farklı inanç dünyaları inşa etmeye başladı.

İçinde yaşadıkları dünya değiştikçe yeni anlamlar üretti, ürettiği yeni anlamlar yeni dünyalar yarattı.
İçinde yaşadıkları dünya değiştikçe yeni anlamlar üretti, ürettiği yeni anlamlar yeni dünyalar yarattı.

İçinde yaşadıkları dünya değiştikçe yeni anlamlar üretti, ürettiği yeni anlamlar yeni dünyalar yarattı. O dünyada farklı insan tipleri meydana getirdi. Hikaye Nuh’a kadar geldi. Nuh, büyük bir tufana yakalanan bir peygamber olarak yer aldı kutsal metinlerde. Mitolojilerdeyse bir tanrı olarak. Nuh’u bizim için önemli yapansa, hakkında farklı kaynaklarda ve zihinlerde yer alan, tufan hikayesi. İddia oydu ki, Nuh’un tutulduğu tufan bütün insanlığı yakalamış, yeryüzü komple sular altında kalmış ve ancak Nuh’a inanan küçük bir azınlıkla dünya yeniden inşa edilmeye başlanmıştı. Yani Adem’le birlikte yeryüzüne inen anlam, kavram ve kurumlar bir anda ortadan kalkmış, insanlığın ikinci atası olarak Nuh, yeni bir şeriatla, yeni bir anlamla dünyayı imar etmeye başlamıştı.

Adem’le yeryüzüne inen hikayenin kesilip, sıfırdan başlamadığını fısıldıyor bizlere.
Adem’le yeryüzüne inen hikayenin kesilip, sıfırdan başlamadığını fısıldıyor bizlere.

Bu hikaye bize, anlamların yok olduğunu anlatabilir. Ya da anlatabilirdi. Şayet 19. yy’de ve sonrasında Mezopotamya’da kazılar yapılmasa ve Kur’an’ın sözleri unutulsa. Bugün elimizdeki bilgiler, evrensel bir tufan olmadığını, Nuh’un da insanlığın ikinci atası olmadığını bizlere söylüyor. Ama tufan hadisesinin Mezopotamya’dan başlayarak Amerika’ya kadar dünyanın farklı yerlerindeki insanların mitlerinde, destanlarında, hikayelerinde yer bulacak kadar dünyayı etkilediğini de. Adem’le yeryüzüne inen hikayenin kesilip, sıfırdan başlamadığını fısıldıyor bizlere.

Buradan, şuraya varmak istiyorum. Anlamlar, kavramlar, olaylar, ölür mü ya da bir başkasının ölmesine sebep olur mu? Bu soruyu düşündüğümüz zaman bunun böyle olduğuna dair aklımıza bir örnek geliyor mu ya da olmadığına ve olmayacağına ilişik savlar geliştirebiliyor muyuz? Bugün Adem’e bildirilen eşyanın hakikatiyle, bizlere bildirilen eşyanın hakikati farklı şeyler mi? İnsanlık tarihinin oluşturduğu hafızada yer eden kavramlar, anlamlar, hikayeler bugün aynı anlamlara gelmese ve hatta hatırlanmasa da ölmüşler midir?

Dünyanın farklı zamanlarında, bu özellikle 1900 sonrası için daha çok geçerli, belirili bir rutinle bir şeylerin sonunu ilan eden fikirler tartışma sahnesinde yer buluyor kendine. Tarihin sonu geliyor, modernizm ölüyor, şiir artık yazılamaz bir şey oluyor, kapitalizm büyük bir kriz içine giriyor ve artık kapitalizm öldü diyoruz. Oysa gerçekten ölen bir şey var mı? Bugün içinde bulunduğumuz postmodern zamanlar özelinde örneğin neler diyeceğiz. Modernizmin katili mi postmodernizm, eğer öyleyse bugünün maktülü konumunda olabilir mi? Kapitalizm 2008’den sonra gerçek bir çöküşe geçmiş midir? Ya da kendisiyle birlikte postmodernizmi de mi ölüme götürmektedir? Dijitalleşmeyle birlikte her şeyin görselleşmeye başlaması, yazıyı ve buna bağlı olarak edebiyatı öldürecek midir?

Süper insan, normal insanın hayatına son verip yeni bir hayat mı kuracaktır yakın gelecekte?

Dijitalleşmenin yansımaları postmodernizmin tanımladığı dünya içerisinde nerede yer buluyor mesela. Postmodern dünyayı alt üst mü ediyor. Bütün iddia ve arzularıyla postmodernizm, devlet yapıları, hükümet sistemleri, ekonomiler, sanat, bugün yaşadığımız yeni bir kavimler göçü de diye adlandırılan, mülteci kriziyle birlikte boşa çıkmış, içinde yaşadığımız dünyaya verecek bir cevabı olmayan bir kavram haline mi gelmiştir? Post-human, post-truth, dijitallik, yapay zeka büyük veri ve daha nice yeni kavram, kavrayış bugünün dünyasını kuran kavramlara galebe çalacak ve onların ölümüne sebep olacak mıdır? Süper insan, normal insanın hayatına son verip yeni bir hayat mı kuracaktır yakın gelecekte?

Süper insan, normal insanın hayatına son verip yeni bir hayat mı kuracaktır yakın gelecekte?
Süper insan, normal insanın hayatına son verip yeni bir hayat mı kuracaktır yakın gelecekte?

Postmodernizmin durumu, son yıllarda fazlaca tartışılmaya başlanan konulardan biri olarak ön plana çıkıyor. Özellikle son bir yıl içinde Türkçe yazında ya da çeviri metinlerde fazlaca rastladığımız bir tartışma konusu Postmodernizmin ölümü/durumu meselesi. Peki gerçekte durum ne? Gelenek, modernizm ve postmodernizm tartışmalarında, bugün nerede bulunuyor. Bunu sorgulamanın, bu soruya cevap bulmanın amacındayız.

2018’in mart ayında Aykut Ertuğtul, Postmodernizmin durumuyla ilgili bir dosya yapmak istediğini ve benim bu dosyada editörlük yapıp yapamayacağımı sormasından bu güne neredeyse bir yıl geçti. Elinizdeki dosya bir anlamıyla editöründen kaynaklı geç kalmış ama bir anlamıyla da doğru zamanda yapılmış bir dosya olarak önünüzde. Bir yıllık süreçte yaşananlar, şahit olduklarımız ve konuyla ilgili yapılan başka tartışmaları görmemiz bir yanıyla bu dosyayı doğru bir yere konumlayabilir. Postmodernliğin durumunu sorgularken özellikle önümüzde bir odak problemi vardı. Bu odak probleminin temel sebebi şüphesiz süreli çıkan ve sayfa sınırı olan bir dergide yer verebileceğimiz yazıların sayısının azlığıydı. Bu durumu aşmak için, Postmodern Durum’u sorgulamaya, elimizden geldiğince geniş katılımlı bir soruşturma başlatmaya karar verdik.

Gelenek, modernizm ve postmodernizm tartışmalarında, bugün nerede bulunuyor.
Gelenek, modernizm ve postmodernizm tartışmalarında, bugün nerede bulunuyor.

Bu sayede bir tartışma başlatmayı umuyoruz. Ve bu tartışmanın etrafında yıl içerisinde konuyu işleyen, farklı noktalarına bakan, değinen yazılarla tartışmayı sürdürmeyi amaçlıyoruz. Postmoderni yeniden düşünmek, içinde yaşadığımız bugündeki durumu anlamak mühim.

Bu süreci anlayabilmek için soruşturmamıza katılan değerli isimlere “Dünyadaki kavramların, anlamların tarihine baktığımızda pek çok kavramın yıllar içinde etkisini kaybettiğini, ürettiği anlamların ve kurumların bir bir ortadan kalktığını görüyoruz. Gerçekte kavramlar, anlamlar ölür mü? Bu süreç nasıl işler? Bu bağlamda bütün karşı oldukları ve vadettikleriyle postmodernizmin bugün geldiğimiz noktada öldüğü iddialarının doğruluğu var mıdır? Postmodernizm öldü diyebilir miyiz? Özellikle edebiyat üzerinden, postmodern durum için neler söyleyebiliriz?” sorusunu yönelttik.

Bu soruya aynı zamanda şu an bu satırları okuyan herkesi de muhatap ediyoruz. Bugün yaşadığımız dijitallik ve onun getirdiği farklı zaman, mekan, anlam yorumları, mülteciliğin dünyayı soktuğu karmaşa ve kafa karışıklığını, edebiyatın her geçen gün değişen, farklılaşan sınırları içerisinde tartışmaya çalıştık. Tartışmamız sonraki sayılarda konu üzerine farklı tartışma metinleri ve çevirilerle sürecek. Belki bir yıla yayılacak bir tartışmanın ilk nüvesini bu dosya ve soruşturma ile başlatıyoruz. Dosyaya katkı sağlayan tüm değerli yazarlara teşekkürü borç biliriz. Ayrıca bizzat ben süreç içerisinde kahrımı çeken Aykut Ertuğrul ve Burcu Bayer’e de sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Elinizdeki dosya aslında en çok onların emeği.

İyi okumalar.