Riskli öyküler bütünü

Emin Gürdamur, okurlarına göz kamaştırıcı ve tadına doyulmaz bir hikâye evreni kuruyor.
Emin Gürdamur, okurlarına göz kamaştırıcı ve tadına doyulmaz bir hikâye evreni kuruyor.

Kitabın ilk dikkat çekici tarafı riskli öykülerden oluşuyor olması. Gürdamur bu riskleri cesurca göze almış ve hepsinin altından büyük bir ustalıkla kalkmış. Örneğin, oldukça edebi bir dili var yazarın. Bu riskli bir hareket aslında. Dozu iyi ayarlanamadığı takdirde, boş veciz sözlerle dolu bir aforizmalar yığınında bulabilir okur kendini.

Dergilerden ve 2017 yılında, ESKADER tarafından yılın en iyi hikaye kitabı ödülüne layık görülen ilk kitabı Atları Uçuruma Sürmek’le tanıdığımız Emin Gürdamur’un ikinci kitabı Herkesten Sonra Gelen raflardaki yerini aldı. Başarılı bir ilk kitapla okur nezdinde çıtayı yükselten Gürdamur, bu kitabıyla da rahatlıkla beklentileri karşılıyor diyebiliriz. Kitabın ilk dikkat çekici tarafı riskli öykülerden oluşuyor olması.

  • Gürdamur bu riskleri cesurca göze almış ve hepsinin altından büyük bir ustalıkla kalkmış. Örneğin, oldukça edebi bir dili var yazarın. Bu riskli bir hareket aslında. Dozu iyi ayarlanamadığı takdirde, boş veciz sözlerle dolu bir aforizmalar yığınında bulabilir okur kendini.

Her cümlesinde müthiş şeyler söylemek isteme tuzağına düşmüyor yazar. Altı çizilecek cümlelerin yanında kurduğu sade cümleler, gerekli dengeyi sağlıyor. Bu denge, akıcı ve estetik bir dil olarak çıkıyor karşımıza. İkinci tekil şahıs anlatıcının kullanımı da bahsi geçen risklere verilebilecek büyük bir örnek. İkinci tekil anlatıcı, güzel kullanıldığında öykünün etkileyiciliğini arttıran, aksadığı takdirdeyse metni yerle bir eden bir teknik. Fazla tercih edilmemesinin sebebi de bu olsa gerek. Emin Gürdamur ise bu kitapta birden çok öyküde kullanıyor bu tekniği.

Herkesten Sonra Gelen ’de talihli okuru güzelce, titizlikle ve bariz bir dil zevkiyle inşa edilmiş okuması lezzetli kurmaca metinler bekliyor.
Herkesten Sonra Gelen ’de talihli okuru güzelce, titizlikle ve bariz bir dil zevkiyle inşa edilmiş okuması lezzetli kurmaca metinler bekliyor.

Kitaba ismini veren “Herkesten Sonra Gelen” ve “Kulübedeki Olay” öykülerinde, bu tekniği nasıl ustaca kullandığını görüyoruz. Öykülerdeki anlatıcılar, karşımıza çok farklı hikâyelerle çıkmalarına rağmen sesleri birbirine benziyor. Bu durumu eksi hanesine yazabiliriz, yazarın kendine has bir üslubu olduğunu söyleyerek artılar hanesine de yazabiliriz. Karar elbette okurun. Anlatıcıların sesleri birbirine benzese de, hepsinin oldukça farklı hikâyeleri var ve hepsi oldukça farklı karakterlere sahip. Hikâyeler de geniş bir yelpaze gibi açılıyor. Cazularla, yıkım ekipleriyle, şiirlerinde kaybolmuş şairlerle karşılaşabiliyoruz. Haliyle okur için heyecan verici bir durum. Birçok öyküde yalnızlığı görebiliyoruz. Kalabalıklar içinde yalnızlık; böyle söylendiğinde klişe gelebilir ancak günümüzde toplumdan soyut bir yalnızlığı da görmezden gelmek pek makul durmuyor.

Evet, herkes kalabalıklar içinde yalnız, her yalnızlık biricik ve kendine has, herkesin kendine özel bir yalnızlığı var. İşte Emir Gürdamur bu noktaları es geçmeyerek yalnızlıkları ve hissettirdiklerini, başarılı bir şekilde anlatıyor.