Sadakatin tepe noktaları: Aşk ve iman

Royce'a göre sadakatsizlik ahlaki intihardır.
Royce'a göre sadakatsizlik ahlaki intihardır.

Sisten Sonra'da yılan tarikatı liderinin son ana kadar tarikata ait altın ve kitapları saklamak için çaba göstermesine neden olan motivasyon da Royce'un anlayışında sadakatin en yüce formu olarak görülüyor: İman.

Sadakat, farklı açılardan tanımlanabilecek ve değerlendirilebilecek bir ahlaki tutum. Kişi kendisine, "ülkü"süne veya kurduğu ilişkideki muhatabına sadık olabiliyor ya da ihanet edebiliyor. Ama sadakat kavramını hangi bağlamda düşünürsek düşünelim güveni, sağlıklı bir sosyal yapıyı çağrıştırıyor ve tam da bu sebeple en bireyci kullanımında bile toplumsal bir anlam gizli. Bu yazıda düşüncelerinden hareket edeceğimiz Royce da sadakati toplumsal manasıyla ele alıyor ve onu şöyle tanımlıyor: "Kişinin bir ülküye kendi isteğiyle, pratik olarak tamamen adanmasıdır."1 Royce'a göre "sadık ben" kendisini aşacak nitelikte bir ülküye kendi iradesiyle sadakat göstermeli ve onun emirlerinin dışına çıkmamalıdır. Bu ülkü nihayetinde "sadık ben" i bir toplumla ortak bir yolun üzerine yerleştirir ve bu sayede onun sosyal hayata aktif katılımını sağlar.

 Royce'a göre "sadık ben" kendisini aşacak nitelikte bir ülküye kendi iradesiyle sadakat göstermeli ve onun emirlerinin dışına çıkmamalıdır.
Royce'a göre "sadık ben" kendisini aşacak nitelikte bir ülküye kendi iradesiyle sadakat göstermeli ve onun emirlerinin dışına çıkmamalıdır.

Toplumcu bir bakış açısıyla meseleyi ele alan Royce, bireyi toplumdan izole eden bir bağımsızlık biçimine karşı çıkar. Ama Royce özgürlük ilkesine olumsuz yaklaşmaz ve hatta ona göre sadakat özgürlüğün bir koşuludur bile denebilir. "Pratikte özerk olmanın tek yolu, özgürce sadık olmaktır." sözüyle açıklar bu durumu.2 Sadakatin Royce tarafından bir gönül işi olarak değil, bir akıl işi olarak görüldüğü bilindiğinde özgürlük kavramının onun zihnindeki konumu daha iyi anlaşılır. Elbette burada kast edilen özgürlük, günümüzde sıklıkla kullanılan manasıyla bir tür bağımsızlık biçimi değildir. Royce özgürlüğü ve onunla birlikte birçok ahlaki ilkeyi sadakat kavramıyla birlikte değerlendirir. Sadakati diğer ilkeleri kapsayacak şekilde düşünür ve adaletin bile sadakat olmaksızın kötü bir biçimcilik olduğunu öne sürer. Royce'a göre sadakatsizlik ahlaki intihardır.3

  • Ahlaki ilkelerin sadakatle bütünleşmesinin önemini anlatırken gemi metaforunu kullanır. "Sadakat bir kez tam anlamıyla canlandırıldığında ve ardından yanlışlanmakla kalmayıp öldüğünde, aslında karaya oturmuş bir geminin kasırga yelkeni hala rüzgârda kanat çırpıyormuş gibi fazlasıyla telaşlı bir yaşam isteği geriye kalabilir. Ancak kişisel varoluş özgürlüğü geriye kalamaz. Çünkü daha önce sadık olan ve sonra özgürlüğü gözü kapalı arayan ahlaki kişilik, ölür." 4 Artık sadık olmayan kişi ahlaki açıdan ölü olarak tanımlansa da burada söz edilen şey "ülkü"ye sadakatten çok sadakate sadakattir. Kişi, bir ülküden vazgeçebilir, bazen "ülkü"ler arasında bir tercih yapmak durumunda da kalabilir ama asla sadakate ihanet etmemelidir. Sadakate ihanete örnek olarak "devam eden kararsızlık" durumunu verir Royce. "Derhal karar verin" der.5 Kararsızlık gibi şüphe de sadakatin kurdudur, onu kemirir.6

Soru sormaya başlandığı an sadakat yavaş yavaş kaybolur ve yeni bir odak bulunana kadar dehşet verici bir boşluğun içine düşülür. Sadakat kavramının anlamı bu boşluk üzerinden de düşünülebilir elbette ama biz kavramı daha yakından tanımak ve somutlaştırmak için bir diğer uç noktaya gidelim. Bu yazıyı yazarken bolca yararlandığım Sadakat Ahlakı adlı kitabın sondan bir önceki cümlesinde Önder Bilgin şöyle diyor: "Royce'un sadakat anlayışının fiziki boyutunun zirvesi aşk, metafizik boyutunun son noktası, zirvesi imandır." Sadakatin doruk noktaları: Aşk ve iman. Böyle güçlü duyguları açıklayabilmek çok kolay değil ama bir yanlış okuma yaparak Yücel Balku'nun öykülerine sıçradığımızda orada sadakat ve onun tepe noktaları üzerine tartışabileceğimiz çok şey bulacağız. Benim çok sevdiğim ve muhtemelen okuyan herkesin de çok sevdiği bir öyküden söz edelim o halde: "Teşekkürler Sevgilim".

Sadakat Ahlakı
Sadakat Ahlakı

Bir aşk hikayesi olmasının yanı sıra sadakat kavramını da irdeleyen öykü, karakterin âşık olduğu kadının evine yerleşmesiyle başlıyor. Kadın ona ilgi göstermese de o, sadakatle kendine verdiği rolü oynamaya devam ediyor. "Evine yerleştiğimin ikinci ayında bir sabah okula gitmek için kapıdan çıkarken ortalığı temizlememi ve akşam için yemek yapmamı söyledi. Sessizce itaat ettim; ortalığı süpürdüm, çiçeklere su verdim, yemek yaptım. İsteğini ertesi gün ve daha sonraki günler de tekrarladı. Sınavları varmış, çok yoğunmuş ve zaten ben de bütün gün evde oturup şiir filan yazmaktan başka ne yapıyormuşum ki! Sesimi çıkarmadan her istediğini yaptım." Karakter "ülkü" süne, aşkına sadık davranıyor. Âşık olduğu ve evinde yaşadığı kadının kayıtsızlığı içten içe onu çok üzüyor ama bu duyguya dahi sadık kalıyor.

Zaten sadakat her zaman sevilen şeye karşı olmaz. Sevmediğimiz ve asla sevemeyeceklerimize de, mesela dostluklarımıza bağlı kaldığımız gibi düşmanlıklarımıza da sadakat gösterdiğimizde sadakat tam olarak gerçekleşmiş olur.7 Karakterin duyguları, tavrı değişse de sadakati son cümleye kadar devam ediyor. Bu noktada düşüncelerinden hareket ettiğimiz zihnin, sadakatin daralması ve genişlemesini doğal karşıladığını da belirtelim. Sadakatimde evrim olmalıdır diyor Royce.8 "Teşekkürler Sevgilim" adlı öykünün sonunda olan da bu. Bir bitkiyle âşık olduğu kadını geçici felce uğratan karakterin aşkına olan sadakati evrimleşiyor ama son bulmuyor. Aynı bitkiyi kendisi de kullanıyor ve aynı koşulları kendisi için de hazırlayarak sadakatle sevgilisini seyrediyor. Ve öykü kadının daha önce başka bir erkeğe kullandığı ihanet cümlesinin sadıkane biçimde tekrar edilmesiyle son buluyor: "Teşekkürler Sevgilim". Sadakatin ve ihanetin farklı biçimde işlendiği bir diğer öykü de "Sisten Sonra".

Öykü Bursa'nın farklı noktalarına çeşme yaptırmış ve yılan tarikatı lideri olduğu anlaşılınca öldürülmüş birinden söz ediyor. Tarikat lideri inancına öyle sadık ki ölmeden hemen önce kendisine en yakın olan kişiye, tarikatın uzun bir süre yeraltına çekilip gizlenmesi gerektiğini, tarikata ait altınların ve kitapların günü geldiğinde kullanılmak üzere, Bursa'da özel bir düzenle yaptırdığı çeşmenin en özelinin; Ejderin Yüreği'nin altına açılacak bir odaya kaldırılmasını vasiyet ediyor. Öykünün bu noktasında Royce'un kayıp ülkü dediği kavram karşımıza çıkıyor. Sadakatin en yüce formu, kayıp ülkülere adanmayı içeriyor ona göre.9 Kayıp sıfatını olumsuz manada değil, bilakis "saygıdeğer" anlamına gelecek biçimde kullanıyor. Kayıp ülküleri "yalnızca bu dünyayla ilgili olmamaları" bakımından yüce olarak tanımlıyor.

Royce
Royce

Sisten Sonra'da yılan tarikatı liderinin son ana kadar tarikata ait altın ve kitapları saklamak için çaba göstermesine neden olan motivasyon da Royce'un anlayışında sadakatin en yüce formu olarak görülüyor: İman. "İhanetin şehrin kaderine dönüştüğü" bir mekân seçiyor kendine Sisten Sonra ve "sadakatin en yüce formu" yla ihanet arasında salınıyor. "Onlar da ihanet ettiler. Biri, kendi dedesinin mezarını aramanın masum görüntüsü içinde tüm ömrünü sinsice hazinenin peşinde koşarak geçirdiği, dolayısıyla Tarikat'ın kültürel mirasını ayaklar altına aldığı için, diğeri ise zaten zengin olduğu halde altın hırsıyla yanıp tutuştuğundan." Fakat buradaki ihanet Royce'un söz ettiği ihanet mi, bu tartışılır. Dehşet verici bir boşluk halinden söz etmiyoruz bu noktada. Belki Royce öyküde ihanet olarak tanımlanan şeyi çok güçlü bir sadakat olarak da değerlendirebilirdi.

O halde biz şimdi Royce'un tanımlarından faydalanarak ama ona tamamen de "sadık kalmayarak" şunu soralım kendimize: İhanet her zaman "kötü" bir şey midir? Bu yazıdan çıkarılabilecek bir sonuç da herhalde ihanet zannedilen şeyin pekâlâ sadakatin evrimleşmesi ya da sadakate sadakat gösterilmesi olabileceği değil mi? Yücel Balku'nun ihanet hakkında söyledikleriyle yazıyı sonlandıralım ve bu vesileyle hem sadakat hem de ihanet hakkında biraz daha düşünmüş olalım: "İhanet, genel olarak insani değer çürümesi olarak algılanır. İhanete etik açıdan bakmanın doğal sonucu. Ben diğer birçok kavram gibi ihanete de süreçsel bakmamız gerektiği kanısındayım. Süreçsel bakarak ihanetin insani bir hak olduğunu görebiliriz. Evet, ihanet insani bir haktır. 'Değişmeyen tek şeyin değişim' olduğu vurgulanır sık sık. Ama her şey her an değişiyorsa ihanet sürekli değişim durumundan sızan doğal bir haktır. Her an bir önceki duruma ve ana ihanet ederiz."

1 Josiah Royce, The Philosophy of Loyalty, ss.16-17.

2 A.g.e., s. 95.

3 Önder Bilgin, Sadakat Ahlakı, s. 311.

4 A.g.e., s. 311.

5 A.g.e., s. 306.

6 A.g.e., s. 254.

7 A.g.e., s. 244.

8 Royce, The Philosophy of Loyalty, s. 133.

9 Bilgin, Sadakat Ahlakı, s. 337.

  • Kaynakça
  • Bilgin, Ö., Sadakat Ahlakı, Aktif Düşünce Yayıncılık, 2014.
  • Balku, Y., Sükût Ayyuka Çıkar, Can Yayınları, 2017.
  • Royce, J., The Philosophy of Loyalty, The Macmillan Company, 1908.