Sanat

Sanat sanat için midir, toplum için mi.
Sanat sanat için midir, toplum için mi.

Bugün sanat olarak adlandırılan eserlerin ve bu insanî etkinliğin kabaca sınırları çekilse de; sanat, zanaat, fen ve ilim kavramları uzun süredir birbirinin yerine kullanılıyordu. Örneğin hitabet Aristo’nun tasnifiyle bir ilimdi, ardından sanata dönüştü. Ya da misalen çömlek yapımı önceleri bir uzmanlık alanına işaret ettiği için fen olarak adlandırıldı, daha sonraları ise bir zanaata dönüştü.

Miri malı olarak kullandığımız kavramların bugünkü anlamlarına kavuşabilmeleri için geçirdikleri uzun tartışma ve oluşma süreçlerini, başka bir düşünce geleneğinden tevarüs edilerek tercüme edilen kavramların da yaşadıkları kırılma ve süreklilikleri genelde göz ardı ederiz. Ne var ki, bu süreçlerden haberdar olmanın sayısız faydalarından biri de, zihninizdeki düşünce haritasınının sınırlarını çizebilmektir. Bir kavram olarak sanat da, belirli bağlamlarla sınırlanmadıkça çok geniş bir anlam ve ima alanına sahiptir. Bugün dahi tanımlamakta zorlanıldığı için neyin sanat olduğu sorusunu yanıtlamak için epey ter dökmek yahut da öznelliğin alanına sığınarak ‘bana göre’lerle geçiştirmek arasında bir tercih yapmak gerekmekte.

Yine de, bugün sanat olarak adlandırılan eserlerin ve bu insanî etkinliğin kabaca sınırları çekilse de; sanat, zanaat, fen ve ilim kavramları uzun süredir birbirinin yerine kullanılıyordu. Örneğin hitabet Aristo’nun tasnifiyle bir ilimdi, ardından sanata dönüştü. Ya da misalen çömlek yapımı önceleri bir uzmanlık alanına işaret ettiği için fen olarak adlandırıldı, daha sonraları ise bir zanaata dönüştü. Fenn-i şiir’den bir sanat olarak şiir doğdu. Bugün dahi bir eserin ya da iş kolunun sanat mı zanaat mı olduğundan bahsinde karışıklıklar yaşanabiliyor. Haliyle, öncelikle birbiriyle irtibatlı bu dört kavramı yerli yerine oturtmakla işe koyulmakta fayda var.

İlim, bir çatı kavram olarak iş görüyor. Belirli bir yöntem sayesinde belirli bir meseleyi, fenomeni, olayı anlama çabasını ve bu çabanın sonucu olarak ortaya çıkan bilgilerin tamamını ilim olarak adlandırıyoruz. İlim ve bilim farkı ise, dinî ve ideolojik angajmanlarla dolu olduğu için daha uzun tartışılacak bir mesele. Bugün ise temelde bilim ile pozitivist evren ve bilgi anlayışı ile işe koyulan bilme eylemini, ilimle ise metafiziği de kabul eden bir evren anlayışı ile insanın bilme yöntemlerinin farklı türlerini de içine alan bir bilme eylemi ve bilgi birikimini kast ediyoruz. Bu durumda, fizik de sanat da bilime konu olabiliyor. Fen kavramına gelirsek, başlarda örneğin köprü yapımı ya da halıcılık teknikleri gibi belirli bir alanda uzmanlaşılan bilgi ve yetenekler için kullanılıyordu. Keza, bir övgü olarak ‘hezarfen’ çok çeşitli alanlarda bilgiye sahip kimselere atfen söyleniyordu. Bugün ise iş kollarındaki uzmanlaşma ile fen, fizik evrenin teknik bilgisine tekabül ediyor. Kavram kümemizde birbirinden en son ayrılan çift ise sanat ve zanaat. Zanaat kavramının anlamını, gündelik hayatta kullanılan nesnelerin estetik bir haz verecek şekilde tasarlanması ve üretilmesi şeklinde sınırlıyoruz. Haliyle halı, çanak çömlek, mobilya gibi kullanılmasıyla fayda sağlayan eserler, zanaatin ürünü olurken, yalnız bakılmak, temaşa edilmek ve estetik haz almak için üretilen eserler, sanatın merak alanına giriyor.

Çok kısa ve kabaca ifade ettiğimiz bu ayrım, birbirinin yerine kullanılabilen, geçişken ve hareketli bu kavramların teşekkül sürecine işaret ettiği gibi, düşüncenin evrimine de işaret ediyor. Nitekim, sanat ve zanaatin birbirinden ayrılarak müstakil alanlara işaret etmesi için Batı’da Aydınlanma’nın yaşanması, Romantizm’in sanatı yeniden tanımlaması, görsel sanatların akademiye başkaldırması ve 19 ila 20. yüzyıl boyunca sanatçı kimliğinin uzun uzun tartışılması gerekti. Bugün alayla bahsettiğimiz “sanat sanat için midir, toplum için mi?” gibi sorular neticesinde bağımsızlığını ilan eden sanatçıyla başbaşa kalabildik.

Batı’daki gidişat bizde de olmazsa olmayacağından, gündelik hayatın tezyini için el emeğı göz nuru döken mobilyacılar, yapı ustaları, mücellitler, yün eğirip halı dokuyarak İslam sanatının şaheserlerini üretenler birer zanaatkara dönüştü. Sanatçılık ise görsel sanatlar ile sahne ve müzik sanatlarıyla uğraşanların hanesine yazıldı.

  • Post Öykü Dergisi’nin bir yan projesi olarak, geleneksel edebiyatın teorisini, bağlı olduğu poetikayı, estetik beğenisini belirleyen kıstasları, beslendiği düşünce yapısını daha iyi anlayabilmek için, Post-Temâşâ adını verdiğimiz bu bölümde her sayı sanat, edebiyat ve özelde de tahkiyeyle alakalı birkaç kavramı açıklamak, bu kavramların tarihlerini, geçirdikleri düşünümleri ve anlam halelerinin uzandığı yerleri göstermek niyetindeyiz. Niyet hayır akıbet hayır. (B.B.)