Sansüre uğrayan metin yazınsal eleştiriden mahrum kalır

Sansüre uğrayan bir metin yazınsal eleştiriden de mahrum kalır.
Sansüre uğrayan bir metin yazınsal eleştiriden de mahrum kalır.

Toplumların kişisel hak ve özgürlüklerinin farkındalığının oluştuğu, düşün ve yazın hürriyetinin yaygın olarak benimsendiği günümüz toplumlarında sansüre yönelik bilinç artmaktadır.

"Gerçeğe giden yolları hiç kimse kapatamaz ve ben, gerçeğin anlaşılması için ölmeye de hazırım."

A. İ. Soljenitsin

Sansür, tarih boyunca çok fazla üzerinde düşünülen bir konu olmamıştır.
Sansür, tarih boyunca çok fazla üzerinde düşünülen bir konu olmamıştır.

Sansür(1), tarih boyunca çok fazla üzerinde düşünülen bir konu olmamıştır. Bir taraftan iktidar sahiplerinin sansüre ilişkin bir açıklama yapmak ya da gerekçelendirmek gibi bir çabalarının olmayışı diğer taraftan sansüre uğrayanın, karamsarlığı veya suçluluk psikolojisi gibi hususlardan dolayı açıklama taraftarı olmaması, adeta sansürü üzerinde çok fazla düşünme ihtiyacı hissedilmeyen bir konu haline getirmiştir. Sanat ve edebiyat dergilerinin bu başlığa ilgisiz kalması bir tarafa akademik çevrelerde de sansür konusunda edebiyat merkezli neredeyse hiç çalışma yapılmamıştır. Bu anlamda Yükseköğrenim tez merkezinde kayıtlı “sansür” anahtar sözcüğüyle yapılan taramada çok sayıda sonuç gelmektedir. Bu sonuçlardan fizik, istatistik, ekonometri ve psikoloji gibi alanlara özgü terimsel sansür tezlerini filtrelediğimizde sansür konusunda azımsanamayacak kadar çalışma yapılmış olması(2) bir yandan sevindirici bir durumken filoloji/edebiyat alanında sadece bir adet çalışmanın yapılmış olması edebiyat çevrelerinin hem bu işin tarihsel boyutuyla hem de kuramsal çerçevesiyle çok fazla ilgilenmediklerinin bir özet göstergesi olarak okunabilir.

Bir ifade biçimi olan sanatın sansüre uğraması sanatsal ifadenin kısıtlanması nedeniyle bir hak ihlalidir.

Fransızca “censure”den gelen sözcük Türkçe sözlükte; “her türlü yayının, sinema ve tiyatro eserinin yayımının ve gösterilmesinin izne bağlı olması, sıkı denetim” şeklinde tanımlanır. (Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu) Haber metinlerinden müziğe, sinemadan reklam sektörüne çok farklı alanlarda işlerliği olan sansürün özel bir biçimi ve belki de en çok garipseneni sanata ve sanatçıya yönelik olanıdır. Çünkü sansür ve sanat birbiriyle bağdaşmayan, uyuşmayan olgular olarak alınmakta ve algılanmaktadır. Buna bağlı olarak sansürün, sanatın ve edebiyatın özgürlük ruhuna aykırı olduğu da hep söylenegelmiştir. “Sansür, görmezden gelmenin de ötesinde yazara her türlü yasak getirmek, onun elini kolunu bağlamaktır, yazmamaya, yazıp da paylaşamamaya mahkûm etmektir.”(Somuncu, 2012: 146)

Sansürün, sanatın ve edebiyatın özgürlük ruhuna aykırı olduğu da hep söylenegelmiştir.
Sansürün, sanatın ve edebiyatın özgürlük ruhuna aykırı olduğu da hep söylenegelmiştir.

Bu nedenle sanat bireyin hem kendini ifade etmesi hem de mevcut bilgilere ulaşması amacıyla herhangi bir sınırlama ve zorlama olmadan kendini gerçekleştirmesi, yeteneğini ortaya koyması, ürününü geliştirmesi anlamına gelmektedir. Sanat tanımlarından bir tanım olan bu ifade, hususi olarak sansür ve benzeri kavramlara karşıt olarak yapılandırılmış bir tanım olma özelliği gösterir. Sanatçı bazı durumlarda istediğini yazamamakta veya yazmayı istediği bir ürünü ortaya koyabilmek konusunda sınırlandırılmakta ve ancak kendisine izin verildiği ölçüde kalem oynatabildiği durumlarla karşılaşabilmektedir. Sansür uygulanan sanatçıya yapılan suçlamalar ya da sansür gerekçesi ise genellikle ayrılıkçı ifadeler, müstehcenlik ya da siyasal konular olarak gösterilir.

Platon, sanata karşı yasakçı, sansürcü savları ilk kez dile getiren kişi olmuştur.
Platon, sanata karşı yasakçı, sansürcü savları ilk kez dile getiren kişi olmuştur.

Genel olarak sanatla ilgili düşüncelerinde pek de iyi şeyler söylemeyen Platon, sanata karşı yasakçı, sansürcü savları ilk kez dile getiren kişi olmuştur. Platon, sansürü sanat yapıtlarını seçme, kontrol etme, düzenleme ve gerekli gördüğü hallerde dışlama amaçlı kullanmıştır. Sansüre yönelik eleştirel yaklaşımların bir başka dayanağı ise sansüre uğrayan metnin yapısının veya bütünlüğünün tahriften kurtulamayacağı ve sansürlenen yapıtta “anlam”ın çoğu zaman yazarın kastettiği “anlam”dan sapacağı yönündedir. Çünkü sansürcü, bir yapıttan bir şeyler çıkarıp atmakla yetinmez aynı zamanda kendisine ait olmayan metne, kendisine ait bir şeyler de ekler. Onun tek amacı bir yapıtı kendi beğeni ve değer yargılarına uygun hale getirmektir. Aynı zamanda sansüre uğrayan bir metin yazınsal eleştiriden de mahrum kalır. Eleştirisiz bir metin... Ama bir başka taraftan da eleştirinin ötesinde her tür yargısız infaza, olumsuzlamaya ve ithama maruz kalan bir metin.

Sansüre uğrayan bir metin yazınsal eleştiriden de mahrum kalır.
Sansüre uğrayan bir metin yazınsal eleştiriden de mahrum kalır.

Yapıtın toplum üzerinde ne gibi etkiler yapacağını düşünen bir sansür üyesinin sanat karşısındaki tutumu pratik amaçlara yöneltilmiş bir tutumdur. Bir anlamda kitabın çok satacağını ve satıştan elde edeceği gelirleri düşünen bir kültür pazarlamacısı ile sansür üyesi arasındaki ilişki aynı temelli bir ilişkidir. Toplumların kişisel hak ve özgürlüklerinin farkındalığının oluştuğu, düşün ve yazın hürriyetinin yaygın olarak benimsendiği günümüz toplumlarında sansüre yönelik bilinç artmaktadır. Fakat buna rağmen sansür ve türevleri farklı tezahürlerle kaşımıza çıkmaya devam etmektedir. Hristiyan toplumlarda belli bir tarihe kadar sansürün katı uygulayıcısı olan Katolik Kilisesi yasak kitaplar listesi belirleyerek hem sansürün en sert uygulayıcısı hem de sansüre akraba olan kanon kavramının oluşumuna neden olacak kadar güçlü bir geleneğin başlatıcısı olmuştur. “Yayıncılık dünyasının soğuk savaşı olarak adlandırabileceğimiz kanon, sansüre nazaran daha örtük bir iktidar pratiği” olarak tanımlanabilir. (Somuncu, 2012: 145)

Başkalarının haklarına ve kutsallarına yönelik ihlal olduğu yerde her türlü ifade özgürlüğü son bulur. Dolayısıyla gerek basın özgürlüğünde gerekse sanatsal metinlere yönelik özgürlükte bu genel geçer kural hep unutulan, özellikle söz konusu sanat olunca fazlasıyla ihmal edilen bir ayrıntıdır. Bu yüzden sanatta da mutlak özgürlük diye bir şey yoktur. Onun özgürlüğü de sınırlı bir özgürlüktür. Bu bağlamda düşünüldüğünde adı bile itici olan sansürün yeri geldiğinde gerekli olduğu düşüncesine varılabilir. Nitekim yukarıda sözlükte yapılan alıntıda da görüleceği üzere sansürün tanımı “sıkı denetim” ifadesi haricinde son derece normal, rutin bir faaliyet gibi tanımlanmıştır. Bununla birlikte ifade özgürlüğünün korunmasının gerekliliği hep savunulagelmiştir.

Sansürden “Hayır” Umulur mu?

Cânan gide rindân dağıla mey ola rîzan

Türk Dil Kurumu'nun sözlüğünde rutin bir faaliyet olarak tanımlanan sansürün yapıtla ilişkisinde tersinden okunabilecek dikkate değer bir durum da vardır. İfade özgürlüğünün kısıtlandığı toplumlarda genellikle sanatın hayrına sonuçlanabilecek gelişmeler de kaydedilmiştir. Sözgelimi II. Abdülhamit istibdadında Edebiyat-ı Cedîde sanatçılarının verimliliği, dünyadan yalıtılmış bir baskı rejimi altında İran sinemasının bugün dünya sinemasında geldiği yeri ve Sovyet Sansürüne rağmen Rus edebiyatının ürettiği güçlü muhayyile ilk akla gelen örneklerdir. Daha spesifik örnekler üzerinden gitmek gerekirse; Arap şiirindeki en önemli sembolistlerden olan İbnü’l-Fârız’ın Hamriyye’sindeki imgeci anlatımın nedeni siyasi engeller ve özellikle Cevriyye etkisidir. (İbnü’l-Fârız için bk. TDV İslam Ansiklopedisi) Benzer şekilde Fârız’ın çağdaşı olan İbn-i Arabî’nin kitaplarındaki anlaşılmazlık yerel otoritenin sansürü nedeniyledir.

İstibdadın bitmesi ve II. Meşrutiyetin ilanıyla gelişen özgürlük ortamında edebiyatta ciddi bir nitelik kaybı kendini göstermeye başlar.
İstibdadın bitmesi ve II. Meşrutiyetin ilanıyla gelişen özgürlük ortamında edebiyatta ciddi bir nitelik kaybı kendini göstermeye başlar.

Klasik edebiyattaki Sebk-i Hindi ekolü sansür nedeniyle yükselişe geçmiş ve farklı bir tarzın adı olmuştur. Moliére mizahının Türkiye’de tutulmasının nedeni de sansür kaynaklıdır. Benzer durum Millî Edebiyat döneminde de görülür. İstibdadın bitmesi ve II. Meşrutiyetin ilanıyla gelişen özgürlük ortamında edebiyatta ciddi bir nitelik kaybı kendini göstermeye başlar. Esir Şehrin İnsanları’ndan Yol Ayrımı’na Kemal Tahir’in siyasal konularda değişen fikirlerinin nedeninin sansür olabileceği kolaylıkla akıllara gelebilir. Yine cezaevinde kalan yazarların burada kaldıkları süre zarfında daha fazla veya daha nitelikli ürünler vermesi sanata ya da sanatçıya yönelik kısıtlamanın sanatın niteliğini arttırıcı özelliğiyle ilişkilidir. Bu örnekleri “sansür iyidir, olmalıdır, çünkü yapıtın hayrına sonuçlar doğurur” gibi sivri uçlu bir netice-i kelam olarak değerlendirmekten ziyade bunu bir durum tespiti ve bu ters orantılı ilişkiyi örneklemek şeklinde alımlamak gerekir.

Sansürün kurmacaya olumlu etkilerinde metnin iç dinamikleri olarak adlandırdığımız ögeler dolaylı anlatım ve alegorilerdir.
Sansürün kurmacaya olumlu etkilerinde metnin iç dinamikleri olarak adlandırdığımız ögeler dolaylı anlatım ve alegorilerdir.

Kurmaca ile sansür ilişkisine gelecek olursak; kurmacanın gerçekle kurduğu ilişki tepkisel bir ilişkidir. İnsan ruhunun dış dünyaya, gerçekliğe karşı ortaya koyduğu bu tepkinin önemli bir güdüleyicisinin ifade özgürlüğü olduğu düşünülür. Yukarıdan beri ifade edegeldiğimiz sanat-sansür ilişkisinde kurmaca hangi açıdan olumlu anlamda yükselişe geçebilmektedir? Burada iki temel etkenden bahsedilebilir. Birincisi metnin iç dinamiklerinden kaynaklanan etkiler. İkincisi ise metindışı etkiler. Sansürün kurmacaya olumlu etkilerinde metnin iç dinamikleri olarak adlandırdığımız ögeler dolaylı anlatım ve alegorilerdir. Sansür, kurmaca yazarını dolaylı anlatıma, imge, simge, sembol gibi unsurları çokça kullanmaya ya da alegoriye yöneltir. Dolaylı anlatım ya da metne yönelik müdahaleler metni imar ve inşa eden bir özellik taşıdığı için kurgunun niteliğini arttırıcı sonuçların çıkmasını da beraberinde getirir. Bir anlamda hayale, imgeye, sembollere sığınmak da tabii olarak beraberinde güçlü muhayyileyi ve fantastiği getirecektir.

Güçlü muhayyile ise verili olanla yetinmez, kalıplar içinde hareket etmez. Deneysel edebiyat da buradan çıkar. Genel anlamda edebî türlerde daha önce örneği görülmemiş yeni ürünler ortaya koymanın yollarını arayan şair ve yazarların denemeleri sonucu ortaya çıkan (Karataş, 2008: s. 126) bu –deneysel- eserlerde belirli bir anlatım yönteminden ziyade bir takım hadiseleri yaygın olmayan yollarla -arayış neticesinde bulunan anlatım imkânlarıyla- anlatma çabası söz konusudur. Sansür dönemi sanatçısı için imgesel, sembolik ya da deneysel kurmaca bir anlamda zorunlu bir güzergâhtır. Sansür deneysel edebiyatın imkânlarını zorlamayı da beraberinde getirir. Bu anlamda sansürün olduğu toplumlarda vasatın üzerinde ürünlerin ortaya çıktığı söylenebilir. Dolayısıyla sansür; imge, simge, sembol, alegori vb. ile zenginleşen bir edebiyat iklimini de doğurur. Bunun sonucu olarak da sansür nedeniyle tercih edilmiş mistifiye bir kurgu ve sanatta mistifiye ödül gitgide yaygınlaşan, taraftar bulan bir tür haline gelir.

Dolaylı anlatımın bir başka örneği ise karakterleri adlandırmada karşımıza çıkar. Hadiseleri kurmaca içinde anlatan metinlerde olayın gerçek karakterlerini adlandırmada çağrışımsal düzenlemelere gidilmesi ya da karakterlerin farklı evrenlerden seçilmeleri sansür ve benzeri uygulamaların etkisinden kurtulmak için yapılan en temel kurgusal düzenleyimlerden sadece birkaçıdır. Bu da anlatım ve ifade çeşitlemelerini beraberinde getirir. Edebiyata yeni ürünler kazandırmanın ötesinde yeni türler de bu sayede girer. Fabllar bu açıdan en güzel örneği teşkil eder. Bir anlamda elinden bütün güzellik unsurları (canan, mey, rindân) alınmış şairin güdüleyicisinin yoksunlaşma olması, bir taraftan “yokluktan hayır çıkar mı” diye sitem ederken diğer taraftan da şiirsel üretimin en güzel söyleyişlerini bu vesileyle yakalaması gibi...

Bakanlar Kurulu Kararı ile toplatılan Medarı Maişet Motoru’nun başına gelen de budur.
Bakanlar Kurulu Kararı ile toplatılan Medarı Maişet Motoru’nun başına gelen de budur.

Sansürün kurmaca üzerindeki etkilerinden bir diğeri de doğrudan yazar ya da metin kaynaklı olmayan, reel ve sosyo-politik boyutları olan ve “metindışı etkiler” olarak tanımlayacağımız etkilerdir. Bu anlamda kurmacanın hatta genel olarak sanat yapıtının hayrına sonuçlanmasını doğuran metindışı bir etki ise yapıtın sansüre uğradığının şüyûudur. Çünkü sansüre uğramasa, salt belirli bir okur kitlesi tarafından okunacak yapıtın şöhreti sansür sayesinde artar. Bu da yapıtın kulaktan kulağa fısıldanmasını, el altından çoğaltılmasını kaçınılmaz kılar. Hatta sansür devri tamamlandığında o yapıta yönelik bir teveccüh patlaması da yaşanabilir. Nitekim Sait Faik’in 1940’lı yıllarda güçlükle yayıncı bulduğu sonrasında Bakanlar Kurulu Kararı ile toplatılan Medarı Maişet Motoru’nun başına gelen de budur. Bir anlamda eser sansürden güçlenerek çıkar. Aleksander Soljenitsin de Stalin sansüründen gücünü alır. Nitekim hapisteyken, sansüre maruzken üretken olan yazarın sansürün sona ermesiyle adeta tıkanma yaşaması da bu durumu teyit eder. Yalınkat düşünülünce de ortada bir hakikat vardır; korku; kendisinden korkulan şeye güç atfetmektir.

  1. Bu çalışma daha önce “Sözün Gücünden Korkarak Söze Güç Katmak: Kurmaca - Sansür İlişkisi” başlığıyla tarafımızca Muhayyel’de yayımlanmış çalışmanın geliştirilmiş şeklidir. Bk. Muhayyel, S. 11, Mart 2019.
  2. Sansür konusunda Yükseköğrenim tez merkezinde kayıtlı tezlerin sayısal taslağı şu şekildedir: Biri kamu yönetimi alanında diğerleri sahne ve görüntü sanatları alanında hazırlanmış 12 adet tiyatroda ve sinemada sansür tezi, biri hukuk diğerleri iletişim alanında hazırlanmış 8 adet basında sansür tezi, 3 adet mütercim tercümanlık alanında hazırlanmış çeviride sansür tezi, biri halkla ilişkilerde diğeri iletişim alanında hazırlanmış 4 adet medyada ve internette sansür tezi, biri gazetecilik biri tarih alanında hazırlanmış 2 adet Tanzimat ve İstibdat döneminde sansür tezi, biri felsefede öteki sanat tarihinde hazırlanmış 2 adet sanatta sansür tezi ve nihayet 1 adet İngiliz edebiyatı alanında hazırlanmış tiyatroda sansür tezi.
  • Kaynaklar
  • Somuncu, Selim (2012), “Türkiye’de Yayıncılık ve Edebiyat Ortamı Bağlamında Edebiyat Kanonları” Edebiyat Sosyolojisi, (Ed.) Köksal Alver, Hece Yayınları, Ankara.
  • Karataş, Turan (2008), Ansiklopedik Edebiyat Terimleri Sözlüğü, İzmir.
  • Türk Dil Kurumu (2005), Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.
  • Türkiye Diyanet Vakfı (2000), İslam Ansiklopedisi, C. 21, TDV Yayınları, İstanbul.
  • http://haber.star.com.tr/kultu... Erişim: 22.09.18