Selma Gürbüz'ün eserleri dünyaya açılan anahtarları taşır

Selma Gürbüz
Selma Gürbüz

Aslanlar ve kaplanlar, sarı rengin aydınlığında, ışıltılı bir hayat sürmeye başlar. Yaşamla sanatın iç içe geçtiği bu dünya, Selma Gürbüz'ün yaşadığı dünyadır. Anlam bakımından kendi zamanına, diline ve ritmine sahip bu sanat eserleri; bizi, birden çok anlama ve dünyaya açan anahtarları taşır.

1- MİTOLOJİ

İnsanı, hangi zamanda yaşarsa yaşasın, anlayabilmek için mitlerin, masalların, destanların ve zamansız hikâyelerin sesine kulak kesilmek gerekir. Bu hikâyelerin, belleğimizdeki görünmez izleri bir kenara, eski zaman insanının, karşılaşmalar ve savunmalar tarihi olan ömrü, öteki insanlarla ve dış dünyayla kurduğu ilişkiyi anlamaya çalışmakla geçer ve büyük hikâye anlatısı böyle oluşur. Geçtiğimiz nisan ayında yitirdiğimiz ressam ve heykeltıraş Selma Gürbüz de insanlığın ortak mirası olan bu hikâyeleri gittiği her yerde arar. Çünkü yazgısı, onu tüm insanlık hikâyelerinden ve şarkılarından müteşekkil bir dünya yaratmaya çağırmaktadır. Resimlerinin bize başka bir zamanda ve mekânda yaşıyor hissi vermesinin belki de en büyük sebebi, bizimle o dünyanın içinden konuşuyor olmasıdır. Sadece kendisinin izin verdiği ölçüde dâhil olduğumuz bu dünya; Uzak Doğu'dan gelen rüzgârları olduğu kadar Afrika'dan insanları, Anadolu'dan tanrıçaları, dört bir taraftan da şamanları ağırlar. Kırmızı ve siyah dolunaylar, sonsuz bir döngüyü anlatır. Yılanlar, kuşlar, karıncalar, maymunlar, kaplumbağalar, horozlar; hayvanların farklı yüzlerini, temsil ettiği duyguları ve güçleri fısıldar. Hayvanların ve doğanın, varlığımızla ilişkisini eserlerinde yansıtan Selma Gürbüz, içinde nefes alıp verdiği dünyaya bakışını gözler önüne sererken yarattığı dünyanın mitolojisi de bir bir aydınlanmaya başlar.

2- SELMA GÜRBÜZ İÇİN ÜÇ YAZI

Ferit Edgü, Selma Gürbüz'ün yapıtlarının benzerlerini günümüzde değil de geçmişte aramanın gerekli olduğunu söyler, Selma Gürbüz İçin Üç Yazı kitabında. Sanatçının desenlerinin de yer aldığı bu kitap, üç bölümden oluşur: Büyüler & Tılsımlar (2003), Cin & Peri (2004), Uzun Gece. Uzun Yolculuklar (2012). Kitabın son iki bölümü, yani Cin & Peri (2004) ile Uzun Gece. Uzun Yolculuklar (2012), Selma Gürbüz'ün sergi kataloglarında yer alan metinlerken Büyüler & Tılsımlar (2003), daha önce Ferit Edgü'nün Görsel Yolculuklar adlı kitabında yer alır. Yazar, Selma Gürbüz'ün resimlerinden bir öykü okuduğunu söyledikten sonra şunları da ekler: "Bin ikinci geceden itibaren anlatmaya başlıyor masalını. Binbir gecenin bittiği yerden." Kavramlarla değil, imgelerle düşünmenin, düşlemenin, sezmenin ve bunu dile getirmenin, resimlerle bir köprü kurmanın doğru yol olduğunu düşünen Ferit Edgü, imgelerin gizemli aydınlığında, sanatçının dünyasında bir yolculuğa çıkar.

Yazılarda, S. adlı biri, kuvvetle muhtemel Selma Gürbüz, yazarın büyülü sorularına cevap verirken yazar da onun çizgilerini bir yol gibi yürür. Sanatçı, gördüğü rüyadan uyanıp onu resmetmeye koşarken yazar da dilin, rüyasından zahmetle getirdiği kelimeleri hatırlamaya çalışır. Sanatçının renklerle, sembollerle, çizgilerle, gölgelerle, Hint mürekkebiyle yaptığını yazar, sakin ama dehşet dolu, sade ama çok zengin kelimelerle ifade eder. "Ben, on binlerce yıldır yaşayan, senin müzelerde aradığın saklı zamanın içinden geliyorum." der S. ve ekler. "Yanımda ölüleri değil, dirileri getirdim."

3- DÜNYA DİYE BİR YER

31 Temmuz 2021'e kadar İstanbul Modern'de sergilenecek olan Dünya Diye Bir Yer, sanatçının otuz yılı aşkın süredir ürettiği kimi eserlerini tematik bir çerçevede insanlarla buluşturdu. Hikâyelerini ve aynalarını, renklerini ve çizgilerini, hayvanlarını ve yaratıklarını, ağaçlarını ve kuşlarını, rüyalarını ve gecelerini, denizlerini ve göklerini, erkeklerini ve kadınlarını tek bir evrende toplamak; Selma Gürbüz'ü kendisiyle, bizi de Selma Gürbüz'ün dünyasıyla göz göze getirdi. Dijital çalışmalardan daha önce sergilenmemiş yapıtlarına; resim, yerleştirme, heykel ve videolara kadar yüzden fazla eser, sergide yer aldı. Özellikle, Afrika seyahatinden sonra yaptığı resimler başta olmak üzere, melez yaratıklardan dans eden iskeletlere, Masai yerlilerinin göksel dansından ellerin ve gözlerin büyük tarihinden yola çıkılarak yapılan heykellere kadar.

Peki, Beyoğlu'nun arka sokaklarında karşılaştığımız bu dünya, nasıl bir hikâye anlatır bize? Ölümün simgesi kemikler, Selma Gürbüz'ün tablolarına düştüğünde ayağa kalkar ve neşeli bir dansa başlar. Cinlerin efendisi Mehmet Siyah Kalem'i hatırlatan melez yaratıklar, kanatlılar beyaz bir unutuşun içinden bize bakar. Aslanlar ve kaplanlar, sarı rengin aydınlığında, ışıltılı bir hayat sürmeye başlar. Yaşamla sanatın iç içe geçtiği bu dünya, Selma Gürbüz'ün yaşadığı dünyadır. Anlam bakımından kendi zamanına, diline ve ritmine sahip bu sanat eserleri; bizi, birden çok anlama ve dünyaya açan anahtarları taşır.