Şizofren kırk öykü

Kısa öykülerde o denli zeki buluşlar var ki bundan neler çıkmaz düşüncesinden bir türlü uzaklaşamıyorsunuz.
Kısa öykülerde o denli zeki buluşlar var ki bundan neler çıkmaz düşüncesinden bir türlü uzaklaşamıyorsunuz.

Kitap kırk tane kısa öyküden oluşuyor. Şizofren karakterler ve hastaneler ekseninde anlatılan hikayelerin her birinde ayrı bir zeka parıltısı var. Teknik olarak çok güçlü metinler değiller. Uludok, sürekli üçüncü tekille anlatıyor. Bu öykülerin tamamı aynı matematiğe sahip de diyebiliriz.

Şizofrenler ya da çeşitli akıl hastalıklarından dertli karakterler, modern edebiyat formülleri içinde sürekli ayrıcalıklı bir ilgiyle kendilerine yer bulmuştur. Bu akımın sinemada da kuvvetli olduğundan bahsedebiliriz. Bireyci takıntılar ve sıkıntılı iç çekişlerle dolu bir külliyat, yakın zamana kadar egemendi.

Sanırım kitabın ismi ve kapak yazıları beni bazı önyargılara düşürmüştü.
Sanırım kitabın ismi ve kapak yazıları beni bazı önyargılara düşürmüştü.

Okay Uludok’un 40 Şizofrenden 1 Öykü1 kitabını bu sayıya yazmak için temin ettiğimde zihnimde yukarıdaki paragraf hızla belirmişti. Sanırım kitabın ismi ve kapak yazıları beni bazı önyargılara düşürmüştü. İlk öyküleri okuduktan sonra bu tereddütlerimden tamamen sıyrıldım. İçerikle pazarlama stratejisi arasında bir iletişim hatası olduğunu düşünüyorum. Dolasıyla yazının da seyri değişti.

“Şikayetler gene geçmedi, bu sefer akıllanıp akıl hastanesindeki bir araç muayene istasyonuna gitmeye karar verdiler ve aracın şizofren olduğu anlaşıldı. Hemen oto psikiyatristine götürüldü araç.”2

Kitap kırk tane kısa öyküden oluşuyor. Şizofren karakterler ve hastaneler ekseninde anlatılan hikayelerin her birinde ayrı bir zeka parıltısı var. Teknik olarak çok güçlü metinler değiller. Uludok, sürekli üçüncü tekille anlatıyor. Bu öykülerin tamamı aynı matematiğe sahip de diyebiliriz. Biçimsel anlamda malzemenin talep ettiği sıçrayışlar ve arayışlar denenmemiş. İlk olarak öykünün en kuvvetli yerini oluşturacak bölüm tespit edilmiş ve ardından oradan referansla bir yol çizilmiş. Metinlerin sivrildiği yerlerde aksiyon gerçekten iyi olmasına rağmen genel olarak kurgu problemi var. Bu sıkıntının altında yatan unsur da öykülerin iç-hızıyla ilgili. Tek bir noktaya odaklanarak etrafına örülen kısımlar, okurda yetersizlik hissi uyandırıyor.

“Yıllarca uzaylılar (Dünya Dışı Akıllı Varlıklar: DDAV) hakkında bilimsel araştırmalar yapan hatta bu konuda bir de müze açan Serious Uzay İşleri Araştırma Merkezi başkanı Hakan Aydoğan, DDAV tarafından bir gece ansızın evinden kaçırıldı.”3

Kastettiğim üsluba dair güzel bir örnek. Kısa öykülerde o denli zeki buluşlar var ki bundan neler çıkmaz düşüncesinden bir türlü uzaklaşamıyorsunuz. Okurun da sürekli kurmacaya dâhil edilmesiyle ve hikayelerin gerçek zamanlı sürdürülmesiyle öne çıkan kuvvetli malzemenin işlenişi umarım eksiklerini gidererek devam eder.

Kitabın tanıtımıyla ilgili sorunlara da değinmek gerekir. Dosyanın adı, tanıtım yazıları, ön/arka kapak metinleri okur olarak bizi içerdeki öykülere hazırlamıyor. Üstelik uzaklaştırıyor. Bu hissi yaşayanın tek ben olduğumu sanmıyorum.

40 Şizofrenden 1 Öykü dönüp bakacağımız kitaplar rafında olmayı hak ediyor. Uludok’un da bundan sonraki macerasını merakla izlemekte sakınca yok. Teknik sıkıntılar aşılabilir. Yatkın olduğu kurmacanın işlem sınırlarını netleştirdiği an sorun çözülmüş olacaktır.

  • 1 Uludok, Okay (2015), “40 Şizofrenden 1 Öykü” İstanbul: Doğan Kitap
  • 2 s.150
  • 3 s.161