Tekinsiz dünyalarda dolaşmak

Naime Erkovan, görerek ve göstererek yazan bir bilinçle hikâyelerini kuruyor.
Naime Erkovan, görerek ve göstererek yazan bir bilinçle hikâyelerini kuruyor.

Erkovan, görerek ve göstererek yazan bir bilinçle hikâyelerini kuruyor. Öte dünyaların sanki perdenin arkasındaymış gibi yakın olduğunu sakin bir dil ile anlatıyor.

Fantastik Şeyler, Naime Erkovan’ın Şule Yayınları’ndan çıkan son öykü kitabı. Her kitabında farklı bir içerik ve biçimle karşımıza çıkan yazar, bu sefer de nesneler daha doğrusu şeyler üzerine konuşuyor, şeylerin hikâyesini anlatıyor. Dünyanın eşya denen kuyusuna daha farklı biçimde, daha derinden bakıyor. Tekinsiz topraklarda at koşturan, adsız kahramanların bakışsız gözlerine bakan, nesnesiz mekânların eskimez varlığına bulanan, neredeyse “ölümcül bir göz daha açıyor içimizde.”Erkovan, görerek ve göstererek yazan bir bilinçle hikâyelerini kuruyor. Öte dünyaların sanki perdenin arkasındaymış gibi yakın olduğunu sakin bir dil ile anlatıyor.

Dolunaydan ışık çalan yirmi yedi kara kedi, insan vücuduna hapsolmuş ağaç, Çingene büyücüyle yolu kesişen gramofon, hiç durmayan büyük saate ayarlı Başkâtip, “Kimlikleriniz PVC kaplanır...” diyen kasetçalar, kadının yansımasını içine çeken ayna, okyanus bulmak üzere ovasını terk eden göl, sırta atılınca hatıralar giydiren kaftan, yeni evinde aylarca aç bekleyen gelin sandığı, anadan kızına geçen ölüm mirası, öyküler arasında dolaşan “Eskici” naraları, duasıyla mevsimi değiştiren adam, hep içine güldüğü için dünyaya sığamayan çocuk, radyo oyunundan çıkıp gerçek dünyaya hareket eden tren, cennete ulaştıracak simsiyah ölüm atı kitabın fantastik şeylerinden.

Öte dünyaların sanki perdenin arkasındaymış gibi yakın olduğunu sakin bir dil ile anlatıyor.
Öte dünyaların sanki perdenin arkasındaymış gibi yakın olduğunu sakin bir dil ile anlatıyor.

Fantastik Şeyler’de kadın oldukça sakin bir dil ile ağaca dönüşürken adam da pul pul kabaran derisi kalınlaşırken aynı sakin dil ile timsah oluyor.
Fantastik Şeyler’de kadın oldukça sakin bir dil ile ağaca dönüşürken adam da pul pul kabaran derisi kalınlaşırken aynı sakin dil ile timsah oluyor.

Yaşamın içinden, bir sokak ötemizden. Hikâyenin imkânlarını zorlayan, daha farklı nelerin denenebileceğine kafa yoran bu bilinç, kendini ve nesneyi yeniden keşfetme sürecine çıkıyor. İnsanın geldiği gibi gitmeyeceğini düşünerek hikâyenin de asla aynı kalmayacağını, kalmaması gerektiğini şeyler, durumlar, insanlar ile fantastik bir paydada birleştiriyor. Erkovan’a göre Büyük İskender, Barbarossa ve Nasreddin Hoca; Akşehir Gölü’nün kıyısında farklı zamanlarda bulunabilir, farklı hikâyeler anlatabilir. Dahası, hepsi daha büyük bir hikâyede kendini bulabilir, kendini var edebilir. Timsahı yeniden yutabilir, bir radyo oyununda kaybolabilir, öfkelendiğinde taş kesilip ağaca dönebilir yahut kadim yurdunu terk edip kuruyabilir. Yazarın hayal dünyasında çocukların önemli bir yeri olduğu göz ile görülüyor, el ile tutuluyor. Çocuğun olduğu hikâyede olağanüstü yahut olağandışı, tüm mümkünlerin ortasına konuşlanıyor.

Belki de; çocuğun yetişkin perdelerine inat saydam olması, dünyayı anlamak yahut dünyayla başa çıkmak için çaba harcaması fantastik şeyleri mümkün kılıyor. “Gülüp durma yoksa büyüyemezsin.” cümlesini duyan çocuk güldüğü için büyüyemiyor. Hep içine güldüğü için de dünyaya sığamaz oluyor. Büyülü ve büyük bir dünya olarak dil; yazarın zihnini, evrenini, bir çiçeğe bakışını açıkça anlatıyor. Fantastik Şeyler’de kadın oldukça sakin bir dil ile ağaca dönüşürken adam da pul pul kabaran derisi kalınlaşırken aynı sakin dil ile timsah oluyor. Yazar, sanki görüyormuşçasına yazdığından dil de bir sinema filmine dönüşüyor:

Soğukta bembeyaz kesilen nefesleri, ırmağa fırlatılan ağlar gibi genişliyordu.

Bir dolunay gibi tamamlanabilmek için her kitabında farklı yolculuklara çıkan Erkovan, bu yolların hepsinin daha büyük bir yolu oluşturacağının bilincinde. Bu yüzden olabildiğince farklı biçim ve içerik denemek, mümkünse eve hep aynı yoldan dönmemek derdinde. Ne kadar derinleşeceğine, ne kadar ilerleyeceğine, öteyi daha ne kadar görebileceğine dair kendine daima sorular soran yazar; cevabını kendisinin de bilmediği ama soruların güzelliğine kendini teslim ettiği bu yolda ilerliyor.