Total futboldan minimal öyküye bir yol: Basiti kurmak

DOKUZDAN KÜPE ÇIÇEĞI - ELIF ERDOĞAN - YKY
DOKUZDAN KÜPE ÇIÇEĞI - ELIF ERDOĞAN - YKY

Başlangıçta/ilk okumada Elif Erdoğan'ın öyküleri size bir şey vermeyebilir, bu yüzden birkaç kez daha dikkatli okumanızı öneririm. Bu öykülerde çok fazla ilginçlik bulabilirsiniz hatta Orhan Veli'yi bile. Minimal öykülerin önemli özelliklerinden biri de şiirle aralarındaki yakınlıktır.

Futbolu top ardında koşan yirmi iki insandan ziyade "oyun kurmak" olarak izleyebilirseniz, kurmaca metinlerin oradan alacağı bazı özelliklerin olabileceğini idrak edebilirsiniz. Bu bahsettiğim şey bir takımın sahaya dizilişini ya da bir duran top organizasyonunu içermiyor elbette. Yani bir öykücüye, öykünü üç beş iki sistemine göre kur demeyeceğiz. Fakat futbol üstüne düşünen önemli isimlerin bazı cümleleri var ki bize kurmacanın özel alanlarında yol gösterici olabilir. Hollandalı futbol insanı Johann Cruyff'a getirmek istiyorum sözü. Cruyff bakın futbol için ne söylemiş:

"Futbol basit bir oyundur. Zor olan ise basit futbol oynamaktır." Cruyff'un bu cümlesini son dönemde birçok yerde karşılaştığımız henüz adı daha konamamış1 olan minimal/küçürek/kısa kısa öykü vs. için de kurabiliriz. Çünkü minimal/küçürek/kısa kısa öykü yazan birisi de bize öykü basit bir türdür, önemli olan onu basit cümlelerle ifade etmektir deseydi ve Elif Erdoğan gibi bunun çeşitli ve nitelikli örneklerini verebilseydi biz de ona haklısınız derdik herhalde.

Elif Erdoğan'ın Dokuzdan Küpe Çiçeği 'ne geçmeden evvel kısa kısa yazmak denince akla gelen ilk isim için bir iki cümle yazmak istiyorum. Türk öyküsünde Ferit Edgü bu türün en nitelikli örneklerini vermiştir diyebiliriz. Yani Cruyff bir öykü kuramcısı olsaydı Ferit Edgü'yü kendi kuramını başarıyla uyguladığı için tebrik edebilirdi. Ali Teoman'ın söyleyişiyle Edgü'nün öyküsü sözden sözsüzlüğe, sesten sessizliğe geçişin öyküsüdür. Bu minvalde Edgü'nün takipçileri olacaktır ancak o çizgiye ulaşmak büyük bir uğraş gerektirir. Elif Erdoğan'la birlikte bu biçimin ilk akla gelen genç takipçileri Onur Çalı ve Sine Ergün'dür diyebiliriz. Önümüzdeki yıllarda bu sayının artacağından da şüphem yok ancak basiti kurmak isterken alelade de kalabiliriz. Vasat hatta ne idüğü belirsiz metinler ortaya çıkarmak bile olası.

Öykü geldi nereye dayandı, kim onu nereye bırakacak bakalım?

Şimdi gelelim Dokuzdan Küpe Çiçeği ‘ne; Borges'in arı şiiri neredeyse getirip harfe dayaması gibi bu yeni öykü biçimi de öyküyü bir cümleye getirip bıraktı sanki. Elif Erdoğan'ın "Uzun Hikâye" adlı öyküsü de bunun bir örneği: "Bir gül neden kurur dalında?" Tek cümlelik bir öyküye Erdoğan'ınkine çok yakın bir örnek olan Onur Çalı'nın Huma Kuşları kitabındaki "Apolostik Megalomoni" de örnek verilebilir.

"Judas dayanamadı, kendini öptü."

Minimal öykü insanların yaşamlarında dondurulmuş kısa anlar, yaşanmış küçük olaylar, anekdotlar, kurulan düşlerden birisi, bir monolog, bir içsel konuşma ya da bir episod olarak okuyucunun karşısına çıkmaktadır.2 Öykü sadece karakterin ruh halinde veya bakış açısında meydana gelen bir değişimi gösterebilir. Değişim, bir farkına varma, bir ifşa, ilahi bir görünüm, bir idrak veya bir karar olabilir.3 "Gölge" öyküsüne baktığımızda anlatıcının dört cümlede karakterin nasıl değişime uğradığını ve gerçeği ne denli idrak ettiğini(!) gösterir.

"Gölge. Buraya gelmek için evden çıkmıştım o gün. Yolda gölgemle saatler süren bir tartışmaya tutuştuk. Beni en sonunda asıl gölgenin ben olduğuma ikna etti."

"R'ler" öyküsünde anlatıcı kendi çocukluğuyla ilgili küçük bir olayı ifşa ediyor. Bu öyküde karakterin bir anda yaşama bakışındaki değişime de tanıklık ediyoruz.

"Bir keresinde âşık olmuştum. On yedi yaşımda. Her teneffüs izliyordum onu uzaktan. Bir gün cesaretimi topladım. İkinci teneffüste yanına gittim. Tanıştık. Öyle bir andı ki hayatın nasıl bir şey olduğunu bir kerede öğrenmiştim. Ben R'leri söyleyemiyordum, onun adı Berrak'tı."

Tema bakımından incelediğimizde de Elif Erdoğan'ın öyküleri, minimal öykünün temalarına denk düşer. Erdoğan'ın öyküleri yabancılaşma, köleleşme, umutsuzluk, çöküntü ve bunaltı gibi ana izlekler4 üzerine oturtulabilir. Minimal öykü Ferit Edgü'nün ifadesiyle başı ve sonu alınmış öykülerdir. Metin yazılandan çok yazılmayan üzerine kurulmuştur. Bu sebeple de bu tarz metinler okurunu oldukça zorlar. Başlangıçta/ilk okumada Elif Erdoğan'ın öyküleri size bir şey vermeyebilir, bu yüzden birkaç kez daha dikkatli okumanızı öneririm. Bu öykülerde çok fazla ilginçlik bulabilirsiniz hatta Orhan Veli'yi bile. Minimal öykülerin önemli özelliklerinden biri de şiirle aralarındaki yakınlıktır. Örneğin, "Nasıl Bilirdiniz?" öyküsünü okuduğumda kafamda yankılanan "Kitabe- i Seng-i Mezar" şiirinin dizeleri oldu.

"Nasıl Bilirdiniz? Yıllarca evinin balkonuna kumruların yuva yapmasına müsaade etmekten başka bir iyiliği yoktu bu dünyada, mahallenin huysuz delikanlısıydı." Kitabı okuyanlara yöneltmek istediğim şöyle bir soru var: Alışveriş listenizi bir öykü kitabının yirmi ikinci sayfasına basarsak öykü olur mu? Bu soruyu cevaplamadan evvel aşağıdaki öyküyü okumanızı istiyorum.

"Unuttuklarım: Ekmek almak. Sergide tanıştığım kadının adı. Elektrik faturasını ödemek. Terziden pantolonumu almak. Karşı komşunun tabağını vermek. Un helvasının tadı. Çantamdaki mektupları postalamak. Çantamdaki mektuplara yapıştırmak için pul almak."

Elif Erdoğan'ın "Unuttuklarım:", "Hatırladıklarım", "Tekerleme Felsefesi", "Tersten Tekrarlı" vb. öykülerini okuduktan sonra kafama takılan bir soruydu size yönelttim. Bence bu soru kurmacayı en uca taşımak isteyen bir yazara, okurun yönelttiği bir kontra atak sorusudur diyebiliriz. Ancak Erdoğan, Johan Cruyff'un kendini ve futbol felsefesini anlamayanlar için kurduğu özel cümlelerinden biriyle okura cevap verebilir. "Anlaşılmadığım çok oldu. Futbolculuğumda, hocalığımda ve sonrasında yaptıklarımda. Ama olsun; Rembrandt ve Van Gogh da anlaşılmamıştı. Öğreniyorsunuz sonunda: İnsanlar siz dâhi olana dek rahat vermiyor."

Mingayrihaddin, kendi payıma konuşayım: "Unuttuklarım:" metnini ve buna benzer birkaç tanesini maalesef öyküden farklı bir yere oturtuyorum hatta bunlar için metin demek bile fazla geliyor bana. Çünkü bizim bildiğimiz minimal öykü biçimini odak alsak bile belirttiğim örnekler bunun dışında kalıyor. Okuruna minimal öykünün bıraktığından daha fazla boşluk; adeta bir kara delik bırakıyor ve defalarca okunsa da estetik açıdan okurunu bir noktaya ulaştırmıyor. Görüntü olarak şiire yaklaşıyor ancak şiirsel bir metin denebilecek bir özelliği yok. İçindeki minimal öyküleri genel anlamda beğendiğim Dokuzdan Küpe Çiçeği bu tarz örneklerle biraz zayıflasa da çıtasını yükseğe koymuş diyebiliriz.

P.S.: Ben her ne kadar bazı öyküler için olumsuz cümleler yazsam da öykünün gelecek yıllardaki biçimsel değişimi beni haksız çıkarabilir. Kim bilir; yaşayıp göreceğiz.

  • 1 Necip Tosun, Modern Öykü Kuramı, Hece Yayınları, Ankara 2014, s. 271.
  • 2 Şaban Sağlık, Hikaye/Anlatı/Yorum, Hece Yayınları, Ankara 2014, s. 257.
  • 3 Roberta Allen, "Kısa Kısa Öykülerle Daha Uzun Öykülerin Mukayesesi", Heceöykü, (çev. Deniz Gemici), Nisan-Mayıs 2007, Sayı:20, s, 115.
  • 4 Sağlık, a.g.e., s. 258.