Üçgen Şerit

Hayatın renklerini taşımaktan yorulup, siyahın kuşatıcılığına, örtücülüğüne mi sığınmak istedi?
Hayatın renklerini taşımaktan yorulup, siyahın kuşatıcılığına, örtücülüğüne mi sığınmak istedi?

Onları ışıksız ve renksiz bırakmak, kırmızı üçgen şeridin marifeti mi acaba diye düşünmeden edemiyorum. Kırmızı, güçlü kuvvetli, çalışkan bir adamı hapsettiğini cümle aleme göstererek dikkat mi çekmek istiyor? Yoksa adam bu kırmızı üçgen şeridi kendi etrafına kendisi mi çekti?

Sıcağın alnında, bir üçgenin, güneş vurdukça daha çok parlayan kırmızı bir üçgenin içine hapsolmuş adam yoğun bir çalışma içerisinde. Elindeki küreği, ne olduğunu anlayamadığım bir yığının, muhtemelen toprak yığınının altına, bütün gücünü yüklediği sağ ayağıyla ittiriyor. Sol yanından boşalan, arda kalan enerjisini ve düşüncesini sağ yanına yüklemiş adam, kan-ter içerisinde çalışıyor.

Adamın bütün vücudu, küreği ve yığın kapkara görünüyor. Işığın girmedik delik bırakmadığı bu öğle vaktinde adam ve yükü simsiyah. Adam ve işi ayrıntıların önemini yitirdiği bir siluet, kimsenin aralarına giremeyeceği bir bütün.

Onları ışıksız ve renksiz bırakmak, kırmızı üçgen şeridin marifeti mi acaba diye düşünmeden edemiyorum. Kırmızı, güçlü kuvvetli, çalışkan bir adamı hapsettiğini cümle aleme göstererek dikkat mi çekmek istiyor? Yoksa adam bu kırmızı üçgen şeridi kendi etrafına kendisi mi çekti? Hayatın renklerini taşımaktan yorulup, siyahın kuşatıcılığına, örtücülüğüne mi sığınmak istedi? Adam üçgenin içinde, gezegeninde gülüyle yaşayan küçük prens gibi, küreği toprağı yalnızlığı ve ışıksızlığıyla yaşamak istemişti belki. Yollar, dağlar, gelip geçen araçlar üçgenin içerisinden daha farklı görünüyor olabilirdi.

Güneş, levhanın kırmızısından yansıdığında kırmızının dokusunu daha net gördüm. Işıl ışıl parlayan küçük hücreleri. O zaman bu rengin yapay olmadığını adamla organik bir bağı olduğunu fark ettim. Kanından, terinden kendine kurduğu evrende çalıştığını anladım.

Gayri ihtiyari elimi uzatmak istedim, sol omzuna dokunmak, onu teselli etmek, arabadan soğuk su getirebileceğimi söylemek... Bunları düşünürken başını benden yana çevirdiğini fark ettim, silüet adam bana bakıyordu. Kömür karası bir dehliz. Şeritten içeriye geçmeme ramak kalmıştı. Evet, çok susamıştım, dedi. Elinin tersiyle alnının terini sildi, sonra ellerini kalın, kirli işçi pantolonunun yanlarına çırpa çırpa temizledi. Lütfen elinizi uzatır mısınız, dedi. Arabadakileri düşündüm, çok kısa bir süre için hava almak ve adımlamak için ayrılmıştım, haber vermeden nereye gidiyordum şimdi! Bir cesaretle elimi levhanın beyazlığına daldırıp uzattım. Bir güç beni içeri çekecek, bambaşka bir dünyaya adım atacağım sandım. Yanılmışım, bazen beklenmedik olaylar gelip sizi bulduysa gidişata müdahale edemezsiniz hatta neler olacağını tahmin bile edemezsiniz. Siluet adam benden güç alarak dışarı çıkmak istiyordu. Zarif, narin elim büyüyüverdi. Belirsiz, kara bir hikâyeyi tutup levhanın dışına çekip çıkardı.

Adam siyah beyaz bir fotoğraftı da sonradan yavaş yavaş renkleniyordu sanki. Koyu mavi işliği, beyaz tişörtü, kavruk teni, yer yer beyaza durmuş saçları ve sakalıyla karşımda duruyordu. Bir gecede ağarmış gibi duran saçları ve çökkün omuzları erken giyilmiş bir yaşlılık elbisesini andırıyordu. Hayatının sonuna kadar değiştiremeyeceği bir ifade kırışmamış yüzüne gelip oturmuştu.

Ben, şaşkın bir halde ona bakıyor, konuşmaktan çekiniyordum. Çok soru sorarsam kızar mıydı? Sorulmayacak şeyler sorup saçmalayabilirdim, o da üçgeninin içine gidiverirdi. Konuşmama hacet kalmadan anlatmaya başladı.

Burada huzurluyum, toprak, ben ve işim. Işığın aldatıcılığını bile içeri almadım, ben istemedikçe kimse buraya giremez, kimse de beni buradan dışarı çıkaramaz. Durup dururken uzlete çekildim diyemem, meyilliydim, ama karanlık, insanın anlam veremediğim büyük karanlığı beni buraya itti. Ne olduysa yolda oldu. Yolların ıssızlığı pek çok can gibi benim ciğer-pâremin de hayatının sonunu getirdi. Yanlış anlama suçlu yol değildi. Onun kanını yollara allık yapan bir sapkınlık.

Gözü dönmüşlük desem, gözleri var mıydı, görür müydü? Doğuştan mı kördü, aynanın karşısında kendine bakmış mıydı hiç? Annesi kimdi? Babası? Yaradanı? Hangi sudan, sütten içmiş, hangi ekmeği katık yapmıştı? Hangi havayı solumuştu? Yaptığının kötü olduğunun farkında mıydı yoksa kişiliğini yitirip, düşünmeden mi bu katli gerçekleştirmişti? Kendine nasıl bir açıklama sunabilmişti? Açıklama yapması için düşünebiliyor olması gerekirdi, düşünebilmesi mümkün müydü?

Biz onu kendimize nasıl çekmiştik? Büyük mü, küçük mü, çok mu, boş mu konuşmuştuk? Ciğer-pâremi uyuturken okumayı mı unutmuştuk? Çok mu dar giyinmişti o gün? Bol giyinse fark eder miydi? Kendini korumasını öğretememiş miydik? Peki ya öğretsek ne değişirdi? Sınırsız sev demiştik, insanı, sınırların can kurtaracağını düşünememiştik.

Cevapları, çoğunluk doğru soruları da bilemedim, aklımı yitirmemek için bu levhaya sığındım. Olay mahallini çevreleyen kırmızı şeridin benzerini kendime set çektim. Bir işaret olmak istedim. Yolları korumak, gözetmek. Yolda olmak, yoldan ayrılmamak. Geçen her minibüse, şoförüne delice baktım, onlar beni fark etmediler. Burada, karanlıkta sorular da daha netleşebilir diye düşündüm.

Soru: Erkek bir genç kızın ırzına neden geçer?

Cevap:

Soru: Irzına geçtiği kızın bedenini neden parçalar?

Cevap:

Soru: Neden pişmanlık duy/a/maz?

Cevap:

Soru: İnsan doğuştan câni olabilir mi?

Cevap:

Soru: Hangi ceza bu acıyı dindirir?

Müebbet ağırlaştırılmış hapis?

Hadım?

İdam?

Cevap:

Sorular yolları aşıp dağlarda yankılanıyordu, cevaplar ise vadiler boyunca uzayan bir sessizlikte uyuyordu. Belli ki o, gidilmedik yol, çalınmadık kapı bırakmamıştı. İçinin kofluğunu bilse de, yasa, hukuk, adalet, ceza gibi kavramları günlerce dua gibi tekrarlamıştı. Hesaba alınmadığında isyan eden, bağırıp çağıranlardan değildi. En son edebine ve sessizliğine sığındı.

Ömrümün sonuna kadar burada kalacağım, dedi adam. Küreğimi sorular yığınına saplayıp kazdıkça altından cevaplar çıkmasını bekleyeceğim. Cevapları bulamadıkça bir yana yığdığım soruları harmanlayıp yeniden çukurlara dolduracağım. Ben çalıştıkça üçgen ışıldamaya devam edecek. En azından insanın karanlık dünyasının gizemini çözmeye çalışanlar için bir işaret olmaya devam edeceğim. Hiçbir şey bulamasak da bu yoldan geçenler ve beni fark edenlerle dertleşeceğiz, tıpkı sizinle yaptığımız gibi, dedi.

Adam, hayatın renklerini usulca bırakarak üçgen şeride doğru giderken sol yanı gittikçe çöküyor, levhaya yaklaştıkça sağ tarafını dik tutmaya çalışan bir siluete dönüşüyordu.