Uzaklara gitmeyi değil önüme bakmayı seviyorum

Müzeyyen Çelik
Müzeyyen Çelik

Yazmak beni kendi iklimimden koparıyor onu seviyorum en çok. Uzak ufukların iklimlerini özlüyorum ve öykü beni oralara götürüyor. Bazen bir acıyı götürüyor, bazen bir acıyı getiriyor. Bir ölüyü canlandırıp, bir diriyi öldürüyor. Bana iyi-kötü bir heyecan yaşatıyor ve ben o heyecanı çok seviyorum. Mutlu oluyorum yazarken.

Öncelikle ikinci öykü kitabın Omzumda Biri hayırlı olsun. Hepimizin yazma hikâyesi başka. Senin yolun nasıldı? Şiirden öyküye, romandan öyküye, öyküden öyküye...

Çok teşekkürler. Benim yazma yolum; ilahi, şiir, öykü şeklinde ilerledi. Anneannemle gittiğim gezek ve mevlütlerde dinlediğim ilahilerden çok etkilenirdim, ben neden yazmayayım dedim.

Çanakkale şehitleri için yazdığım bir şiir okul panosuna asıldı. Ortaokulda şiir defterim oldu, lisede okul dergisinde yazdım, üniversitede ulusal birkaç dergide şiirlerim yayımlandı. Şiir nasıl iyi şiirdir, şiir nasıl anlaşılır, neden yazılır gibi sorular sormaya başlayınca şiir yazamaz oldum. Şu anda birkaç mısra bile yazamayacak durumdayım. Öykü ise doğaçlama gelişti, yürüdü gitti. Anlatmaya gerek yok, görüyorsunuz.

Peki Kamu Baş Rüyacısı mı, Omzumda Biri mi? 2014 ile 2018 arasında öykün anlamında değişen şeyler ya da farklar neler?

Şimdi beş parmağın hangisini kessen acımaz misali. İkisi de. 2014'ten 2018'e öyküm kısaldı sanki. Daha net ve yoğunlaştırılmış şeyler yazmayı seviyorum. Bir ara meselesi olan öyküler yazmayı yeğliyordum. Şimdi hayata, insana dair en basit şeyler ilgimi çekiyor artık. Uzaklara gitmeyi değil önüme bakmayı seviyorum. Bir anlık zaman diliminde hissedilebilecek şeyler dikkatimi çekiyor. Daha az ama daha iyi öyküler istiyorum. Öykümü okuyanlar bir an da olsa güzel duygular hissetsinler istiyorum.

"Toz" öykünden çok etkilendim. Yazmak da o öyküdeki korku gibi. Bir nevi direniş. Senin iklimindeki karşılığı nedir yazmanın?

Yazmak beni kendi iklimimden koparıyor onu seviyorum en çok. Uzak ufukların iklimlerini özlüyorum ve öykü beni oralara götürüyor. Bazen bir acıyı götürüyor, bazen bir acıyı getiriyor. Bir ölüyü canlandırıp, bir diriyi öldürüyor. Bana iyi-kötü bir heyecan yaşatıyor ve ben o heyecanı çok seviyorum. Mutlu oluyorum yazarken. Dünyanın en kötü ya da en güzel öykülerini yazmış olabilirim, zaman beni nereye koyar bilmem ama şimdilik yazdığım için ve yazdıklarımı yayımlayabildiğim için çok mutluyum. Şimdilik bu bana yetiyor. Bir kavgam yok. Hırsım da yok. Yazarken mutluyum, bu mutluluğumu paylaşacak insanlar da var. Öykücü dostlarım var. Öykücülerden iyi dost bulabilirsiniz. Öykünün bendeki karşılığı bu.

Son olarak omzunda neler var? Okumayı istediğin kitaplar, yazmak istediğin başka tarzlar, iş yerin ya da evinle ilgili planlar... Koltukları filan değiştiriyor musun yakında

Omzumda Ali Mahir var. Omzumdaki her şey indi ve oraya Ali Mahir geldi. Onunla her türlü uğraşmak çok keyifli. Bundan sonra anne ve kadın odaklı öyküler yazmak istiyorum. Şimdi Mehmet Kahraman, Ethem Erdoğan ve Bülent Ayyıldız'ı okuyorum. Sırada Emin Gürdamur, Handan Acar Yıldız ve Merve Koçak Kurt var. Onlar bitince Tatar Çölü'nü okumak istiyorum. Okulumda idareci oldum, idareciliği bırakıp öğretmenliğe hızla geri dönmek istiyorum. Ali Mahir'le bol bol zaman geçirmek istiyorum. Bir tane daha bebek istiyorum. Bebek kokusunu özledim. Ali Mahir çok hızlı büyüdü, ne olduğunu anlayamadım acemilikten. Balkona soğan ve maydanoz ekmek istiyorum. Koltukların taksitleri yeni bitti, onlara oturup uzun uzun kitap okumak istiyorum.

Çok teşekkürler, canım Gülhan Sevgiler...