Yalan yalan içinde: Sıfır Sayı

En son Prag Mezarlığı’nda antisemitist komplo teorileriyle cebelleşirken bırakmıştık Eco’yu.
En son Prag Mezarlığı’nda antisemitist komplo teorileriyle cebelleşirken bırakmıştık Eco’yu.

Kısacık bir zaman diliminde olup bitenleri anlattığı bu romanında, Eco’nun esas meselesi, gazetecilik özelinde basın-yayın dünyasında olup bitenlerin hiç de dışarıdan göründüğü gibi olmadığı gerçeğini gözler önüne sermek gibi görünüyor.

Umberto Eco’nun son romanı Sıfır Sayı, Eren Cendey Yücesan çevirisiyle Doğan Kitap tarafından yayımlandı. En son Prag Mezarlığı’nda antisemitist komplo teorileriyle cebelleşirken bırakmıştık Eco’yu. Bu kez onu, günümüze daha yakın bir dönemde, asla çıkmayacak bir gazetenin sıfır sayılarını hazırlamakla yükümlü bir grup gazetecinin öyküsüyle buluyoruz karşımızda. Prag Mezarlığı’nda ana karakter, sahte haberler üreten gazeteci figürü Simone Simonini idi. Sıfır Sayı’nın ana karakteri ise, çeviriden musahhihliğe, yayına hazırlamadan gözden geçirmeye, hatta hayalet yazarlığa kadar, Paolo Villaggio’nun “canavarımsı kültür” şeklinde adlandırdığı çok çeşitli işler yapmış Colonna isimli bir figürdür.

Öncekilerle kıyaslandığında hayli hacimsiz sayılabilecek bu küçük romanda Eco, tam da kendisinden beklendiği gibi pek çok konuyu tartışıyor.
Öncekilerle kıyaslandığında hayli hacimsiz sayılabilecek bu küçük romanda Eco, tam da kendisinden beklendiği gibi pek çok konuyu tartışıyor.

Kısacık bir zaman diliminde olup bitenleri anlattığı bu romanında, Eco’nun esas meselesi, gazetecilik özelinde basın-yayın dünyasında olup bitenlerin hiç de dışarıdan göründüğü gibi olmadığı gerçeğini gözler önüne sermek gibi görünüyor. Romanda asla çıkmayacak bir günlük gazete için hazırlanan sıfır sayılar, bir yandan büyük patron Vimercate’in finans dünyasına giriş bileti olacak, öte yandan Colonna’nın yazacağı, gazetenin öyküsünü anlatan roman sayesinde Simei’nin uzun vadeli çıkarlarına hizmet edecektir. Olaylar Simei’nin, Colonna’ya roman yazmasını teklif etmesiyle başlar. Bundan sonraki yaklaşık üç aylık süreçte gazete içinde yaşananlar romanın olay örgüsünü oluşturur.

Öncekilerle kıyaslandığında hayli hacimsiz sayılabilecek bu küçük romanda Eco, tam da kendisinden beklendiği gibi pek çok konuyu tartışıyor. Akademik dünyanın sefaleti, yayıncılık dünyasının kepazeliği gibi konuların yanısıra Benito Mussolini’nin hâlâ hayatta olduğuna dair spekülasyonlar romanın polisiye tarafını oluşturuyor. Bu sorunun peşinden giderek ipuçları yakalamaya çalışan Braggadocio, bir mitoman olarak nitelendirilse de, söyledikleri roman boyunca basit delilik işaretleri olarak yorumlansa da okur, söylenenlerin kurguya dair önemli işaretler taşıdığının farkına varmakta zorluk çekmez. Eco, Mussolini’nin gerçekten ölüp ölmediği sorusu üzerinden hem okurun tansiyonunu belli bir seviyede tutmayı başarır hem de basının dürüstlüğü üzerine bir tartışma yürütür.

Romana konu olan gazetenin provaları birer sanki sayısı olacaktır. Sayılar için aylar öncesinden bir tarih belirlenecek ve aslında seçilen tarihten sonraki günlerde gerçekleşmiş olaylar, muhtemel hadiseler şeklinde ele alınacaktır. Böylece, çıktığı günden ileriki tarihlerde olabileceklerden haber veren bir gazete tasarlanır: “Yani biz müşteriye şöyle diyeceğiz: İşte dün çıksaydı Yarın böyle olacaktı” (35). Prova sayılarda bunu başarmak kolaydır; ancak gerçekte bu gibi öngörülerde bulunabilmek için bazen olayları kontrol altına almak gerekebilir.

Sözgelimi, patladığı önceden haber verilmiş bir bomba varsa, onun bahsi geçen zamanda patlaması gerekecektir Eco, roman kişilerine bunu söyleterek kitlelerin basın-yayın yoluyla aldatılışına da ciddî bir göndermede bulunur: “Gazeteler yalan söyler, tarihçiler yalan söyler, bugün televizyon da yalan söylüyor” (40). Kısacası, bütün basın-yayın dünyası bizi kocaman bir yalanın içine hapseder. Dahası bütün bu yalanların arkasında hem okur-izler kitlesinin algı yönetimi hem de birtakım çıkar gruplarının baskısı vardır. Dolayısıyla, basın-yayın özgürlüğünden söz etmek mümkün değildir. Yayımlanacak her haberin, birilerinin hoşuna gidip gitmeyeceğinin ya da birtakım çevrelerin çıkarlarına uygun düşüp düşmeyeceğinin incelikle hesaplanması gerekir.

  • Çıkarılacak sıfır sayıların bütün sayfaları ayrı ayrı planlanır. Kültür ve gösteri dünyasından haberler, spor sayfası, burç yorumları, evlilik ilanları, manşetler, yayımlanacak ve elenecek haberler… Bütün bunlar planlanırken okur kitlesinin nicelik ve nitelikleri de gözönünde bulundurulur. Okurların hangi yaş aralığında oldukları, kitap okumayı sevip sevmedikleri, yasalardan yana ve namuslu olup olmadıkları gibi sorular önemlidir ve verilecek cevaplar, çıkarılacak gazetenin okur kitlesini belirleyecektir. Gazetede yer alacak bütün haberler bu kitleye hitap edecek şekilde hazırlanacaktır.

Öte yandan gazetede çıkacak haberler için gelecek tekziplerin nasıl savuşturulacağı da üzerinde durulan önemli bir meseledir. Görüldüğü gibi, gazetede her şey koca bir yalan üzerine kurgulanmıştır. Hiç çıkmayacak bir gazete için yazılacak kurmaca haberler ve bu haberlerin tekziplerinin tekzipleri… Ana karakter Colonna ise, görünüşte gazetenin yönetici asistanı olsa da aslında bütün olup bitenleri Simei’yi ideal bir gazeteci gibi yansıtacak şekilde yeniden kurgulayarak Yarın: Dün adlı bir roman yazacaktır. Başka bir söyleyişle, kocaman bir yalan için daha da kocaman bir yalan kurgulayacaktır.

Romanda olay ve durumların birbirine yalanlarla bağlanması tesadüfi olmasa gerek. Eco, burada yalan olgusunun en çok öne çıktığı basın-yayın dünyasını otopsi masasına yatırır ve dezenformasyon okyanusunda sahihlik algısı iyice bulanmış olan modern insana “gerçek” diye sunulanları sorgular. Romanda çizilen tabloya göre durum pek de parlak sayılmaz. Sıfır Sayı, Hitler döneminin Halkı Aydınlatma ve Propaganda bakanı Joseph Goebbels’in sözlerinin bir şerhi gibidir: “Yalan ne kadar büyükse inananı o kadar çok olur”.