Yazı programları – daktilo alternatifleri

Bir daktilodan daha fazla daktilo hiçbir şey yoktur.
Bir daktilodan daha fazla daktilo hiçbir şey yoktur.

Ne yapacaksınız? Büyük ihtimalle benim yaptığım gibi daktilonun sesiyle yetineceksiniz. Boşuna zahmet etmeyin: Ben denedim, istediğiniz verimi vermiyor. Israrlı aramalarım sonucunda, tam da bu derde deva program(lar) ve bir adet web sitesi buldum. Önce onlardan bahsedeyim, sonrasında başka kullanışlı sitelerden de bahsedeceğim. Aşağıdaki programların ve sitelerin hepsi bedava.

Yıl 1997. Babam astsubay. Ben de altı-yedi yaşındayım. Babamın görev yerindeyiz. Eski püskü bir bilgisayar var, Windows sürüm 3.1. İçinde şimdiki Notepad uygulamasının atası, adını hatırlamıyorum. Başına geçiyorum, alt alta #lar, noktalar filan koyup resimler yapıyorum. O programı benden başka açan yok. Bir belge yazılacağı zaman, her atölyenin bir kenarına koyulmuş daktiloyu kullanıyorlar. Daktilolardan pek anlamam, ama onu sevimli bulduğumu hatırlıyorum. Babam havacı benim. Uçak teknisyeni. Dilekçe yazması ancak tayin zamanı gerekebiliyor, çoğu zaman o zaman da gerekmiyor, çünkü sürülüp duruyor, ona pek sormuyorlar. Ama sadece babam değil yani, başka da kimse kullanmıyor o daktiloyu.

O kuvvetli ses, her defasında verilen emri yinelerken kızgınlığını sana duyuran makinenin inlemesi.
O kuvvetli ses, her defasında verilen emri yinelerken kızgınlığını sana duyuran makinenin inlemesi.

Yani ben görmedim kullandıklarını. Babamdan yüz bulduğum an, bir teksir kâğıdını geçiriyoruz daktiloya ben yazmaya başlıyorum. “aaaaaa….bbbbb…” Okuma yazmayı bilmediğimden değil, ama o basma hissi etkiliyor beni, her basışında elimin altındaki direnç, ufak bir çekişmeden sonra o direnci yenmem, bu sefer sen parmağını kâğıda doğrudan bastırıyormuşsun gibi bir doğrudanlık hissi. O zaman sorsanız bu kelimelere dökemezdim tabi, ama hatırlıyorum. Bir de o ses. O kuvvetli ses, her defasında verilen emri yinelerken kızgınlığını sana duyuran makinenin inlemesi. Hatırlıyorum. Hem de nasıl.

Epey oldu, internette bir cihaz gördüm. Taşınabilir daktilo diye pazarlıyorlar, ama daktilo da değil tam. Ekranı var, internet erişimi var, yazdıklarınızı yedekliyor filan. Bayağı hoşuma gitti, çünkü ısrarla tuşlardaki daktilo hissinden bahsediyorlar. Çanta gibi taşınabiliyormuş, şarjı bir ay gidiyormuş, bıraksalar satın alacağım. Ama henüz prototip aşamasında olduğu için alamadım.1 Ama cihazı görmem bende az önce bahsettiğim o hevesi hatırlattı, parmaklarımın ucundaki harfleri, yazdıklarımın bir kâğıda basılı halini görmek vesaire. O aynı heyecan. Tabii ki bir şeyleri kâğıtta basılı görmenin o eski heyecanı yok artık, ama ne bileyim, o eski hayranlığım birden esir aldı beni. Cihaza alternatifler aradım, ipad için üretilen daktilo klavye yuvalarını gördüm ki fiyatları dudak uçuklatıcı. Sonra aklıma çok daha basit bir alternatif geldi. Daktilo sesi. Hissi değil, ama sadece sesi.

Daktilo sesi. Hissi değil, ama sadece sesi.
Daktilo sesi. Hissi değil, ama sadece sesi.

Burada bir mola verip hevesimin her ne kadar bir nostalji hissiyle başlasa da, kendine sebepler bulup beni ikna da ettiğini söylemeliyim. Öteden beri yazının, iyi yazının her türlüsünün bir ritm meselesi olduğunu düşünürüm. Kelime durakları, virgülle verilen susma payları, hecelerin düzeninin ima ettiği kendi ritimleri; bunların hepsi yazı dilini konuşma diline yaklaştıran, iyi yapıldığında onu doğallıkla konuşmanın üzerine dahi çıkarabilen faktörler. Bu daktilo meselesinden önce de, hızımı alamadığım, şimşek gibi yazdığım bazı sayfalarda elimin tuşların üzerine desen çizer gibi dokunuşu, hızlandıkça parmaklarımın ucundan çıkan çatır çutur çıkan sesler bana yazarlığa dâhil gibi görünür.

Bir daktilodan daha fazla daktilo hiçbir şey yoktur.
Bir daktilodan daha fazla daktilo hiçbir şey yoktur.

Konuyu istediğim kadar döndürüp dolaştırayım, istediğim manevralara girişeyim, elbette farkındayım ki bir gerçeğin üzerini örtemem: Bir daktilodan daha fazla daktilo hiçbir şey yoktur. Ama benim amaçladığım sevimli ama kullanışsız nostaljilerden ziyade, beni ittirecek, keyif verecek ama ayağıma bağ olmayacak cinsten ilginçlikler. Geleneksel Yazma Gereçleri ve Yazımıza Etkileri adlı henüz yazmadığım yazıma yönlendireyim sizi bunun için, bu yazıda sadece dijital işlerden bahsedeyim. Varsayalım ki daktilolar imha edilmiş, yahut hiçbiri size yüz vermiyor; veya ikisi birden, evinize yakışacak daktilo bulamadığınızdan sinirlenip hepsini siz yok etmişsiniz.

Ne yapacaksınız? Büyük ihtimalle benim yaptığım gibi daktilonun sesiyle yetineceksiniz. Bu sebeple Windows için her klavyeye başınızda çıkırt çıkırt sesler çıkartan scriptler arayabilirsiniz. Boşuna zahmet etmeyin: Ben denedim, istediğiniz verimi vermiyor. Israrlı aramalarım sonucunda, tam da bu derde deva program(lar) ve bir adet web sitesi buldum. Önce onlardan bahsedeyim, sonrasında başka kullanışlı sitelerden de bahsedeceğim. Aşağıdaki programların ve sitelerin hepsi bedava.

Focus Writer:

Daktilo seslerinin peşindeki maceramın varış noktası burası. Bir şey yazıyorsunuz, başka bir programın, mesela tarayıcının sembolü cazibeli cazibeli bakıyor ekranın aşağısından. Dayanamayıp tıklıyorsunuz, bir sonraki satıra geçene kadar on dakika geçiyor. Nerede kalmıştınız?

Bilgisayarda yazmanın dikkat dağıtıcı etkisini fark edip bunun üzerine oynayan ve kendini tam ekran yazma aparatı olarak pazarlayan bir sürü yazma programından biri. Kafanıza göre temasını değiştirebilir, benim yaptığım gibi arka planı ahşap bir masaya dönüştürebilirsiniz. Dediğim gibi, her tuşunuzu daktilo sesleriyle yanıtlıyor. Bunun yanında hafif bir program, hemen açılabiliyor. Günlük yazma hedefleriniz varsa onları da kaydediyor. Tavsiyemdir.

Writer, the internet typewriter

https://writer.bighugelabs.com... adresinden ulaşabileceğiniz bu websitesinin yukarıdakine göre tek avantajı, çevrimiçi olması ve üyelik aldığınız takdirde internet erişimi olan her bilgisayarda eserlerinize kaldığınız yerden devam edebilecek olmanız. Günlük kelime sayacı bunda yok, ama onun dışında bence diğer özelliklerde Focuswriterla başa baş gidiyor. Daktilo sesi bile var! Ayrıntılı istatistikler filan için altın üyelik satın alabiliyorsunuz, ama bu gibi istatistikler Türkçe için genellikle olması gerektiği gibi çalışmadığından, tavsiye etmiyorum.

Daktilo sesine doyduysanız, işinize yarayabilecek başka programlardan bahsedeceğim.

Google Docs

Bayağıdır yazdığım şeylerde bunu kullanıyorum. Bir kere, ikincinin çevrimiçi erişilebilirliğine sahip. Ama en büyük avantajı, anlık güncelleyebilmeniz. Neden bahsettiğimi bir örnekle açıklayayım. Bir okurunuza bir öykü attınız, ama iki dakika sonra aklınıza düzeltilecek bir yer geldi. Orayı düzeltip dosyayı yeniden mi atacaksınız? Eğer dosyayı Google Docs ile yazdıysanız ve oradan paylaştıysanız bunu yapmanıza gerek olmuyor, okur her zaman dosyanın en son sürümünü görüyor. Yaptığınız hataları dosyayı bilmem kaç saat önceki haline alarak düzeltebilmeniz de cabası. Benim gibi pimpirikli yazarlar için bulunmaz nimet. Ama... Daktilo sesi yok.

WorstDraft

Ernest Hemingway’in metoduymuş sanırım. Yazmak ve sadece yazmak. Silmeden. Sileceksen bile en fazla son iki kelimeyi silerek. Yani bir akış halinde, bilinci planlamaktan ve ötesini düşünmekten vazgeçirerek sadece kendini yazıya dökmeye yoğunlaştırarak yazmak. Bunun gibi denemelerim oldu benim, işe de yaradı. Ama doğrudan sizi buna zorlayan bir programa ne dersiniz? Bir kere kendinize bir yazma hedefi koyduğunuzda, programı kapatamıyorsunuz. Yazdığınızı son iki kelime hariç silemiyorsunuz ve sadece yazmak zorundasınız. Programın ismi de bu kullanımıyla örtüşüyor, programın yazarına göre ilk taslağa haddinden fazla özenmek pek çok metni başlamadan sonlandırıyor, bu sebeple hazırladığı programın başkalarına da yardımcı olacağını düşünmüş.

Quoll

Bu program ise kimine fazla spesifik gelecek, çünkü haddinden fazla özelliği var ve bütün bu özellikler daha ziyade roman yazmaya yoğunlaşıyor. Bunu henüz kullanmadım, ama eşim şu anki romanını bu programdan yazıyor. Karakter, mekân gibi şeyleri etiketleyebiliyorsunuz, herhangi bir karakterin nerelerde geçtiğini kendi otomatik sıralıyor. Arayıp bulmaya bile uğraşmadan birkaç tıkla hallediyorsunuz işinizi. Focuswriter’ın metoduna benzeyen bir yazma arayüzü de mevcut. Bunun yanında, notlar, referans materyaller filan da kaydedebiliyor. Birden fazla yazarın tek dosya üzerinde çalışabilmesini sağlayan çevrimiçi özellikleri de mevcut. Klavye sesi bile var! Bence özellik sayısı açısından Focuswriter’dan daha iyi, ama bütün bu özellikler mesela programın başlama süresini uzattığından öykü yazmak için kullanılmasını pek mantıklı bulmadım.

***

Daktiloyla ve yazı programlarıyla aynı zamanlarda tanışmıştım. O zamanlar birinin diğerinin yerini alacağını bilmiyordum, hatta birinin diğerinin yerini alması ne demek herhalde onu da bilmiyordum. Zaman içerisinde, yazdıklarımı derli toplu tutmak için açtığım bloglar, beni yazdığım her şeyi bilgisayara da geçirmeye zorladıkça, çocukluğumda sembolik bir karşılaşmalarına şahit olduğum bu iki dünyadan birinin galip gelmesine fiili olarak da katkıda bulundum. Yine de yenilen dünyanın sembolü daktilo, ihtiyarlığının getirdiği bilgelikle bana madem bir işi yapacaksın, güzel yap dedi. Aslında kullandığı kelimeler tam olarak böyle değildi, ama ben onun dediklerini sizler için Türkçeye çevirdim. Biraz da niyet okumayla, bu yazıya gereğince bir son için sözü ona bıraktım. Yoksa bildiğin daktilo sesi, abartmaya lüzum yok.

Tak.takakatak.Çıkırt.Taktaktak.Tak.Taktak.

  • 1 Bugünlerde bu mevzubahis cihazı https://getfreewrite.com/ adresinden 419 euro gibi bir paraya alabiliyorsunuz, bence almayın. Alacaksanız bile önce yazının devamını okuyun.