Yedi kitap 7 öykü

Bir Bardak Su
Bir Bardak Su

Genel olarak dilin akıcı olması ve öykülerin kısalığı, okura düşünme fırsatı sunuyor. Kısa olmasından dolayı bitmediğini hissettiren bazı öyküler mevcut olsa da yazarın çeşitli duyguları kahramanları üzerinden başarılı bir şekilde yansıttığını söyleyebiliriz.

Farklı coğrafyalardan insanların ortak duygularına öykülerinde yer veren yazar, modern insanın yaşadığı sorunlarla nasıl mücadele ettiğini ve olaylar karşısında kendini nasıl konumlandırdığını tüm şeffaflığı ile gözler önüne seriyor. Öykülerde göçmenlik, çocukluk ve çeşitli meslek grupları gibi birçok konuya değinilmiş ve dahası; bir yere ait olamama, gençliğin verdiği heyecanlar, burukluklar, korkular gibi temalar işlenmiş. Kitapta karakterlerin kendi hisleriyle çatışmasına tanık oluyoruz. Bir şeyi yapma ya da yapmama arasında gelgitler yaşayan, duyguları tamamlanmamış kahramanların gözlerinde daima asılı kalan ama akmayan gözyaşlarını muhafaza etme maceraları okurun ilgisini çekiyor. "Belgradlı Milena''da modern insanın sıkıntısı şu sözlerle dile getiriliyor: "Koştura koştura yaşadı ama hiçbir yere yetişemedi.'' Karakterlerin isimlerine bakıldığında yerellikle kalınmadığı daha evrensel bir çerçevede ele alındığını görüyoruz: "Haci, Talal, Elena, Gustav, Yusuf...'' Genel olarak dilin akıcı olması ve öykülerin kısalığı, okura düşünme fırsatı sunuyor. Kısa olmasından dolayı bitmediğini hissettiren bazı öyküler mevcut olsa da yazarın çeşitli duyguları kahramanları üzerinden başarılı bir şekilde yansıttığını söyleyebiliriz.

(Nilüfer Bülbül)

  • HÜCREDEN SIZAN BELKIS KILIÇ - PRUVA YAYINLARI
  • Pruva Yayınları, Avrupa'da yaşayan üçüncü kuşak Türklerin Türkçe edebi eser verme girişimini proje hâline getirmiş ve bu eserleri Türkiye'deki okurlarla buluşturmuş. Hücreden Sızan da bu kitaplardan biri ve genç bir gurbetçi Belkıs Kılıç'ın Türkçeyle edebi düzeyde kurduğu ünsiyeti göstermesi bakımından değerli bir eser. Zaman zaman gurbetçilerin meselelerinin öykülere yansıdığını görsek de öykülerin hepsinde bu durumla karşılaşmıyor, ağırlıklı olarak aile kavramının etrafında dönen acıklı hikâyeler okuyoruz. Kitabı bir bütün olarak değerlendirdiğimizde acı olayların açık bir biçimde, basit kurgularla anlatıldığını söyleyebiliriz. Hücreden Sızan, edebi kalite beklentisini yükseltmeden bir çırpıda okunabilecek kısacık bir ilk kitap.
  • (Mustafa Aplay)

KAÇIŞ RAMPASI HALIL YÖRÜKOĞLU - SEL YAYINCILIK
KAÇIŞ RAMPASI HALIL YÖRÜKOĞLU - SEL YAYINCILIK

Halil Yörükoğlu'nun kaleminden çıkmış öyküler Kaçış Rampası ismiyle kitaplaşarak Sel Yayıncılık etiketiyle raflardaki yerini aldı. Kitaptaki öykülerin ritmi, okuyucuyu kendine raptetmesi birbiriyle dengeli bir seyir göstermiyor. Kâh akıp giden, sonunu getirmek için sabırsızlandıran öyküleri okuyoruz, kâh okudukça sayfaların çoğaldığı ve bitmeyeceği hissini veren öyküleri. Anlatıların ritminde genel dengenin korunmayışı eseri okumakta zorlanmaya neden olabiliyor. Yazarın dili ise aşırıya kaçmadan, evirip çevirmeden sadeliğin güzelliğini yansıtabilen nitelikte. Ancak yazarın sadelikle nüansları işleyebilme yeteneğinin öykülerin tekdüzeliğiyle birleşmesi bir hayal kırıklığına neden olduğunu söylemek gerek. İlk öyküyle başlayan "sade ve kasıntısız bir dille akacak öyküler okuyacağız" heyecanı çok geçmeden "çaba sarf etmeden günlük yaşamın ekmeğini yiyen öykülerle devam ediyoruz" hayıflanmasına dönüşebiliyor. Yeri gelmişken söyleyelim, öyküler günlük yaşamdaki nüanslara, gözden kaçabilen ama o ânı yaşayanın kaderini belirleyen ayrıntılara değiniyor. Özetle, kitapta bir kaçış rampası varsa bu, günlük yaşam ayrıntılarından kaçmak isteyen okurun kitaptan kopmamak için yazarın üslubunun güzelliğine sığınmasıdır.

(Nursena Koç)

  • ÖLMEDEN ÖNCE ŞEHNAZ ERKAN - HOLDEN KITAP
  • Ölmeden Önce, öykü kitaplarında görmeye pek de alışkın olmadığımız bir bölüm ile başlıyor. "Okurlar İçin Kullanma Kılavuzu" başlıklı bu bölümde yazar kitabı okurken uyulması gereken kuralları maddeler hâlinde sıralamış. Her ne kadar okur üzerinde ters bir etki bırakma olasılığı olacağını düşünsem de, okura kitabın devamında karşılaşacağı üslup ile ilgili ipuçları veriyor. Şehnaz Erkan ilk öykü kitabı olan Ölmeden Önce'deki öykülerini "Rotası belli olmayan bir geminin dümeninde sürekli fırtınayla başa çıkmaya uğraşır gibi yazdığım, kendi içimden çekip çıkardığım öyküler hepsi." diye anlatıyor bir söyleşisinde. Yazarın hayatından izler taşıyan öyküler aynı zamanda yazarın en büyük korkusu olan ölüm temasını merkeze alıyor. Ölüm gibi ciddi bir konuyu işlese de yazar, bu ciddiyeti okura sıkıcı bir şekilde yansıtmıyor. Öykülerde dikkat çeken bir diğer nokta ise yazarın betimlemedeki başarısı. Öykü karakterlerini ve mekânları en ince ayrıntısına kadar betimleyerek okurun zihninde olayların yaşandığı dünyanın küçük ölçekli haritasını çiziyor. Gündelik yaşamımızda karşımıza nadir de olsa çıkan durumları işleyen yazar, karakter seçimlerini de yine yaşantımızın içinden insanlardan yapıyor. Okuru sıkmayan, sürükleyici bir dille yazılmış öykülerde işlenen absürt olaylar, yazarın anlatımdaki başarısı ile okuru rahatsız etmiyor. Gündelik, sıkıcı, tek düze yaşamlar arasına serpiştirilmiş renkli karakterleri ve oluşturulan sıra dışı öykü atmosferleriyle yaşamla ölüm arasındaki o incecik ipin üzerinde adımlar atıyor. Ölmeden Önce "acayip" keyifli, muzip bir kitap olarak okurun dikkatini çekeceğe benziyor.
  • (Uygar Atasoy)

SUSMAK DERDI ABDULLAH ATAŞÇI - EVEREST YAYINLARI
SUSMAK DERDI ABDULLAH ATAŞÇI - EVEREST YAYINLARI

Ülkemizin içinde bulunduğu sosyal ve siyasi koşulları, bunların insanlar üzerindeki olumsuz etkilerini ve açtığı derin yaraları ele alan romanlarıyla tanıdığımız Abdullah Ataşçı, Susmak Derdi'ndeki öyküleri ile ülkemizin yüz yıllık sosyal ve siyasi tarihinin fotoğrafını çekiyor. Susmanın, nasıl büyük bir dert olduğunu sadece insanlara değil, doğadaki en küçük bir varlığa dahi hissettiren kahramanların hikâyelerini anlatıyor. 1915 yılında Rize'de Rukiye ile başlayan yolculuk Sarkis ile İzmir'e, Mıhmığ ile Sivas'a ve farklı şehirlerde, coğrafyalarda ortak dertlere, acılara sahip karakterlerin yaşamlarıyla devam edip, Samirra ile Ankara'ya, 2019 yılına kadar uzanıyor. Karakterlerini farklı topraklardan, farklı etnik kimliklerden ve farklı tabakadaki insanlardan seçen yazarın amacı yaşadıkları acılar ve haksızlıklar karşısında susmak zorunda kalan insanların sesi olmak. Bu çabanın arzuladığı ise acının ve kaderin kimliksiz olduğunu anlatmak. Dilindeki akıcılık, masalsı anlatımı, okuru yormayan üslubu ile dikkat çeken öyküler, okurda derin izler bırakmayı başarıyor. Öykülerde kelimeler başta olmak üzere zaman içerisinde insanlar, aşklar, meslekler, evler, yollar her şey değişiyor ama değişen pek bir şey yok aslında. Bu toprakların hikâyesi kendini tekrar ede ede büyürken bizleri de bu coğrafyanın ruh atlasında bir gezintiye çıkarıyor.

(Uygar Atasoy)

  • ÖLÜMÜ GÖR LEYLA POLAT - ŞULE YAYINLARI
  • Ölüm binlerce farklı şekilde tanımlanabilecek ve hayatımızdan asla çıkaramayacağımız bir olgu. Kimine göre ölümün soğuk bir yüzü var. Leyla Polat son kitabında zor bir şeyi deniyor ve bizi ölümün donuk yüzü yerine, etrafında şekillenen trajikomik öykülerle buluşturuyor. İsminden başlayan ironiden itibaren, öykülerin tamamı bir şekilde mizahi bakışla sunuluyor. Günlük hayatta kolayca rastlayacağımız olaylar, içine biraz abartı, biraz mizah sosu katılarak ele alınıyor. Cenazeyi ata toprağına defnetmek için çıkılan yolculuklar, mevtanın arkasından yapılan sohbetler, matem evlerinde yaşananlar, artık hayatımızın bir parçası hâline gelmiş Covid virüsü bile kendine yer bulan konulardan. Öykülerde mesaj kaygısı güdülmemiş, bu da böylesi bıçak sırtı bir konuda doğru bir tercih. Bunun yerine yazar tespitlerini başarılı bir şekilde öykülere yedirmeyi başarıyor. Okuru düşünmeye sevk eden cümleler çıkarmak mümkün öykülerden: "Ademoğlu bu denli zengin olunca, canı kıymetli olup dört elle sarılır dünyaya. İntihar, yolda bulduğu beş kuruşu eğilip alanlar içindir." Kitap içeresinde çıtayı üst noktaya taşıyan öyküler mevcut; "Ölüler Şehri", "Kütüle", "Kabus" ve "Kaval Kemiği" bu bağlamda öne çıkıyor. Kitabın dili akıcı olmasına rağmen, sıkça kullanılan devrik cümleler ve sadece tırnak içinde verilmiş bolca diyalog okuma zevkimizi zaman zaman baltalıyor. Hikâyeler ve karakterler özelinde farklı bir üslup kullanılmamış, bu yönüyle sanki hep aynı karakterin başından geçen olaylara tanık oluyoruz. Okur yer yer acı, mutluluk, üzüntü, sevinç ve başka duyguların iniş ve çıkışlarla aktarılmasını bekliyor. Karakterlere yeterince kafa yorulmaması öykülerin kolay tüketilmesine neden oluyor. Bu gibi sıkıntılarına rağmen eser, her daim hırsı, başarıyı ve geleceği düşünmeyi telkin eden modern zaman karmaşasından ufak bir kaçış imkânı sunuyor.
  • (Murat Öztürk)

TAM KARŞIMDA TAM ORTADA - MEHMET MÜMTAZ TUZCU - ALAKARGA YAYINLARI
TAM KARŞIMDA TAM ORTADA - MEHMET MÜMTAZ TUZCU - ALAKARGA YAYINLARI

Tam Karşımda, Tam Ortada ilk göze çarpan özelliği olan şiirsel diliyle okuru selamlıyor. Öykülerini kaleme almadan önce uzun bir dönem şiirde mesai yapan yazarın, nazımdaki üslubunu öyküye aktardığı görülüyor. Çünkü eserinde görsel bir dilin ve kelime oyunlarının hâkim olduğu bir dünyaya davet ediyor bizi. Öykülerdeki üslubun yer yer monolog havasında da olduğunu söylemek mümkün. "Tülay" öyküsündeki "Hayır canım, hasta filan değilim, istediğin kadar kalabilirsin, ne sakıncasıymış, yorgunum sadece. Öyle sanmakta haklısın, çok zayıfladım, gözlerimin altı morardı, fark etmişsindir." satırları bu noktaya örnek olacak türden. Bir diğer yönüyle edebiyatta kalıplaştığı söylenebilecek imgeleri öykülerinde kullandığı için okuyucuyu yalınkat bir akışa sürüklüyor. Bu akış öyküde vurucu geçişler arayan okurlara sentetik bir tat sunduğu için metinlerin kurgusunun kimi zaman zayıfladığı görülüyor. Görsel bir anlatımın hakim olduğu atmosferden, kelime oyunlarından hoşlanan okurlar için dikkat çekici bir eser.

(Ayşenur Önler)