Yetişkin-Çocuklar, Çocuk-Yetişkinler

Bottle Rocket filmi
Bottle Rocket filmi

Wes Anderson’ın “masalsı” dünyasına bakıldığında, yukarıda birbirine tezat oluşturan iki farklı anlatı yapısının yeni bir dengede kurulmaya çalışıldığı görülür. Anderson’ın filmlerinde çocuklar yetişkinler gibi, yetişkinler de çocuklar gibidir ama yönetmen, olgunlaşacak bir kahramanla ona sözde yol gösterecek olgun bir rehber fikrini hiçbir zaman bırakmaz.

Wes Anderson’ın ilk filmi Bottle Rocket’da (1996) akıl hastanesinden çıkan Anthony ortaokula giden kız kardeşi Grace’i ziyaret eder. Anthony’yi görmekten memnun olmadığı anlaşılan Grace “Sana ne olacak, eve ne zaman geri döneceksin?” gibi sorular sorar. Anthony “Eve geri dönemem, ben bir yetişkinim,” dediğinde Grace’in yüzünde buna inanmadığını gösterir bir ifade vardır. Ağabeyi olmasına rağmen Grace’e sesini çıkaramayan Anthony arkadaşına gidip, “Grace neden başarısız olduğumu sorguluyor,” diye yakınır. Soygunculuk oynama hayalleri kuran üç arkadaşı anlatan Bottle Rocket’in en genç karakteri Grace bir yetişkin gibi davranıp büyüklerin çocukça davranışlarını eleştirirken, en yaşlı karakterlerse çocukça ve beceriksizce hareket ederler. Filmin sonundaki soygun sahnesinde, kalp krizi geçiren ve kasayı açmayı unutan iki yaşlı soyguncu bu tezatı gösterir.

Masal, destan gibi geleneksel anlatı biçimlerinde bir rehber karakteri vardır. Yaşlı ve bilge rehber, kahramanın kendisini bulmasını sağlayan yolda ona yardımcı olur, engelleri aşmasını, hedefine ulaşmasını ve olgunlaşmasını sağlar. Georg Lukacs romanı değerlendirirken roman öncesi epik dünyada bir bütünlüğün, hiyerarşik düzenin ve anlam/değer dizgesinin olduğundan bahseder. Nitekim bir trajik kahraman ne kadar yolunu şaşırmış olursa olsun, anlatının nihayetinde mevcut düzen yeniden üretilmiş olur. Epik âlemde yol gösterici, söz konusu evrendeki bütünlüğün ve anlamın varlığına işaret eder. Başka bir deyişle anlamlı bir dünyada yolunu şaşıran bir kahramana, adım adım bu dünyanın işaretlerini öğretir. Oysa moderniteyle birlikte bahsi geçen anlam, değer ve hiyerarşi ortadan kalkar. Roman kahramanı anlamsızlaşan ve değerleri olmayan bir dünyada tek başına kalır. Bir rehber bulsa bile söz konusu yol gösterici, epik âleme mahsus bilge değildir.

Wes Anderson’ın “masalsı” dünyasına bakıldığında, yukarıda birbirine tezat oluşturan iki farklı anlatı yapısının yeni bir dengede kurulmaya çalışıldığı görülür. Anderson’ın filmlerinde çocuklar yetişkinler gibi, yetişkinler de çocuklar gibidir ama yönetmen, olgunlaşacak bir kahramanla ona sözde yol gösterecek olgun bir rehber fikrini hiçbir zaman bırakmaz. Filmlerdeki mizahı ve ironiyi yaratan unsurlardan biri de budur. Zira olgun rehberin yol göstereceğini zannederken onun zaman zaman kahramandan bile daha çocuk olduğunu, asıl rehberliğe ihtiyacı olanın filmin en yetişkin kişisi/kişileri olduklarını fark ederiz. Rushmore (1998) filminde lise öğrencisi Max Fischer ile öğretmeni Rosemary Cross ve iş adamı Herman Blume arasındaki ilişkiye baktığımızda sık sık kimin çocuk, kimin yetişkin olduğu sorusu aklımızı gelir. Bottle Rocket’ta Anthony ile Grace arasındaki denge burada da geçerlidir. Max takım elbiseli, ağır kitaplar okuyan bir yetişkindir ama bu görüntü sadece Max için geçerli değildir.

İlişki kurduğu diğerleri de onu bir yetişkin gibi görür ve kabul eder. Âşık olduğu Rosemary’ye kavuşmak için Herman ile mücadele verir. Ama burada ilginç olan, Max’ın yetişkince davranması değil, Rosemary ile Herman’ın çocukluğa yaklaşan tutumlarıdır. Özellikle Herman, filmin bilge rehberi olmak yerine Max gibi liseli bir ergen olmayı tercih eder. Zaman zaman Max’a yol gösterir gibi olsa da aralarında bir hiyerarşi kurulmaz, Max Herman’a, Herman Max’a kılavuzluk eder gibidir. Bu anlamda Anderson, kahramanla rehber arasındaki hiyerarşiyi ortadan kaldırır ve aralarında bir denge kurar: Çocuk-kahraman yetişkin-rehbere, yetişkin-rehber çocuk-kahramana yaklaşır.

The Royal Tennenbaums (2001), The Life Aquatic of Steve Zissou (2004), Moonrise Kingdom (2012) gibi Anderson filmlerinde de benzer unsurların işlediğini görmek mümkün. Yönetmen özellikle oyunculuk, nesne, mizansen ve mekân kullanımıyla iki dünya arasındaki uzaklık ve yakınlıklara işaret eder. Çocukların dünyası daha gerçekçi ve olgunken yetişkinler oyuncaklı bir dünyada yaşarlar. Çocuklar daha “akıllı, uslu” konuşup davranırken yetişkinler çoğu kez ne yapacağını bilemeyecek haldedir. Moonrise Kingdom’da iki çocuğun bir adaya kaçıp evli bir çift gibi yaşaması başlangıçta mizahi gözükürken söz konusu çocuklarla yetişkinlerin karşılaşması neticesinde denge sağlanır ve iki dünya eşit hale gelir; çocukların yaptıkları komikse büyükler onlardan daha komiktir, büyüklerin yaptıkları doğruysa çocukların yaptıkları da doğrudur!

Wes Anderson’ın son filmi The Grand Budapest Hotel (2014), olgunlaşma ve rehberlik etme konusunu daha en başından vurgulamasıyla dikkat çeker. Mustafa ile Mösyö Gustave’ın hikâyesi, Birinci Dünya Savaşı’nın atmosferinde çocuk Mustafa’nın Gustave’ın rehberliğinde olgunlaşacağı bir anlatı iddiasıyla ortaya çıkar. Ancak film ilerledikçe başta kurulan sözde hiyerarşi gitgide dağılmaya başlar, kahramanlar önce birbirleriyle dengelenir, en nihayetindeyse birbirlerinin yerine geçebilecek hale gelirler.

Burada dikkat çeken bir gösterge, Mustafa ile Gustave arasındaki hiyerarşi kayboldukça kahramanların daha da karikatürize hale gelmesi, Mustafa’nın yetişkin hale geçmesi, Gustave’ınsa çocuklaşmasıdır. Diğer bir dikkat çekici yön ise, Anderson’ın kahraman-rehber hikâyesini Birinci Dünya Savaşı’nın çerçevesine yerleştirmesidir. Zira epikten moderne geçişte nasıl ki anlam ve değerler kaybolmuşsa, Birinci Dünya Savaşı sonrasında bu kırılma bir kez daha katmerlenir. Dolayısıyla filmin sonunda denildiği gibi Mösyö Gustave’ın yaşadığı dünya “çoktan tarihe karışmıştır”, artık o dünyanın kuralları işlemez; Gustave savaşlarla kırılmaların yaşandığı bir dönemde istese de rehberlik edemez, etmek istese karikatüre dönüşmeye mahkum olur.

Wes Anderson kahramanla rehberin hiyerarşisini ortadan kaldırsa da çocuk ve yetişkin karakterlerin anlamsız bir dünyada kaybolmasına da göz yummaz. Anderson’ın kahramanları anlam ve değerlerin olmadığı bir dünyada travmatik bir tecrübeye maruz kalmazlar. Bunun yerine yetişkin ve çocuk, bu dünyada kaybolmamak için birbirlerine arkadaşlık edecek biçimde dengeli bir ilişki kurar.

  • Yayınevleri, kurumsal internet sitesinin önemini kavrayamadılar hala sanki. Hanımlar beyler, yayıncılar vitrininizi güncel ve temiz tutun lütfen.