Zaman Geçer

Filibeli Ahmed Hilmi
Filibeli Ahmed Hilmi

Eseri elime alınca ister istemez aklıma doğrudan A’mâk-ı Hayâl geldi. Okurken dahi orada geçen sahneleri, mitolojik figürleri, öğütleri burada da görecek miyim diye düşündüm. Gördüm mü? Bir ejderha, yeraltı ve yer üstünde uçan, oradan oraya savrulan Raci yoktu. Daha çok Filibeli vardı.

Büyüyen Ay Yayınları Filibeli Ahmed Hilmi’nin A’mâk-ı Hayâl, Yirminci Asırda Âlem-i İslâm ve Avrupa Siyaseti, Bâtınîler, Beşeriyetin Fahr-i Ebedîsi Nebîmizi Bilelim ve Cihâd-ı Ekber’e, Gençlere adlı kitaplarının ardından Bütün Hikâyeleri de yayımladı. Yayına hazırlayanlar tarafından içindekiler kısmı dört bölüm şeklinde düzenlenmiş, konu bütünlüğü gözetilmiş. Teknik olarak bir aksaklığı olmayan kitabın içine girince görüyoruz ki orası daha sağlam. Tabii ki bunu Filibeli olduğu için yazmıyoruz, okuduğumuz için biliyoruz.

BÜTÜN HİKÂYELERİ - FİLİBELİ AHMED HİLMİ BÜYÜYEN AY YAYINLARI
BÜTÜN HİKÂYELERİ - FİLİBELİ AHMED HİLMİ BÜYÜYEN AY YAYINLARI

Eseri elime alınca ister istemez aklıma doğrudan A’mâk-ı Hayâl geldi. Okurken dahi orada geçen sahneleri, mitolojik figürleri, öğütleri burada da görecek miyim diye düşündüm. Gördüm mü? Bir ejderha, yeraltı ve yer üstünde uçan, oradan oraya savrulan Raci yoktu. Daha çok Filibeli vardı; düşünceleri, sembolik eleştirileri, hikmet dünyası, savaş mağduru halka bakışı, cenge gönderilen yiğitlerin şanını yazışı. Bir öksüzün başını kahramanına okşatan, yanlışa düşmek üzere olanların elinden tutan karakterlerle vardı. Diğer taraftan da yaşadığı dünyayı ince ince eleştiren ve sonunda da hikmet cümlelerini patlatan Filibeli. 1910-1911 yıllar arasında çeşitli süreli yayınlarda kaleme aldığı öyküler, döneminin atmosferini de yansıtıyor.

Yazım tarihleri İkinci Meşrutiyet dönemine tekabül eden öykülerde, yaşanan siyasal, sosyal ve ekonomik sıkıntıları satır aralarında ya da doğrudan görebiliyoruz. Haliyle Filibeli’nin yönetime ve düzene olan tutumunun yanında desteklediği tarafı da takip edebiliyoruz. Daha ilk öyküde başı kel olan Tayru’s-Sultan’ın tüm çıplaklığıyla aç gözlülüğü ve bencilliği anlatılıyor. Bu huyu: “Hükümet görevlilerinin zamane mesutlarına tam bir benzerliği vardı,” (s. 18) şeklinde yorumlanıyor ve eleştiri şaha kalkıyor. Bir başka öykünün son satırlarında diyor ki, “Bu develer nasıl bir şey, dedim ben. Bizi süren paşalar gibi, dedi Mangoraki, daha doğrusu ha deve ha Antrepus!” (s. 42) Bir siyasi mesaj daha “Bu kadar Türk fena bir hükümetin, fena bir idaresi uğrunda ve yanlış bir gurur ve izzet-i nefis davası yolunda mahvoldu gitti.” (s. 51)

Sanırım gerisini okuyarak görmek istersiniz. Hikmetli satırlar, düzensizliğe karşı yapılan eleştirilerin akabinde geliyor: “Hürriyetin kerim hissi tekâmül ettiği vakit, acizler, kudretlileri bir suretle deviriyor.” (s. 25) Hikmet kimi zaman dini motiflerin içine yerleştiriliyor. Hem devrin sıkıntısı, hem de yazarın iç sıkıntısı öykülere yansıyor. Yer yer kendisini sorgulayan karakterlerle karşılaşılıyor. “Hatta ben bile çok defa size ders okutacağım yerde bahçemi sulatmadım mı?” (s. 69) “Âdem dediğin ne? Bir var, bir yok... Fıtrat-ı beşer? Acaba bu ne? ...” El-cevap yetişiyor da hemen, “Fıtrat-ı beşer? Yakıcı ve yağmacı!” (s. 54) Böyle satırlar beni mutlu da etti sevgili okur, bir Raci havası estirmesinden midir, nedir? Peki sabretmeyi nasıl bilirsiniz, Filibeli gibi mi? “Ne kadar geç olsa yine vaktinde yetişebilirsin.” (s. 65)

Özetle, Filibeli çok şey anlatıyor, çok olay örüntüsü kullanıyor. Eseri bitirince, birden fazla kitap okudum galiba diyebilirsiniz. Ama üslup fevkalade, cümleler muntazam sıralanmış, kelimeler ahenkle seçilmiş. A’mâk-ı Hayâl’in dili çoğu kimseye ağır ve ağdalı geliyor ya, bu kitap ise daha sade ve berrak. Soracaksınız, bunlar öykü kitabının içinden mi çıktı? Evet. Bunların yanında öykülerin komik olanları da var, içinde aşk barındıranı da. Satırlar arasında “Auguste Kont”le dahi karşılaşıyor, bir Bedevi öyküsünde sesli bir şekilde gülümsüyorsunuz. Daha ne olsun! Şimdi aşk dedik ya hani, romantizme bağlamadan geçemiyorum. Kitabın son bölümünde bir hikâye var, Şadi ve Şekip kardeşleri anlatıyor.

Temelli aşk öyküsü değil. Okuyunca göreceksiniz ki Şadi Batı, Şekip Doğuyu temsil ediyor. Doğu-Batı arasındaki farklılık, bu iki kardeş üzerinden alttan alttan gözünüze sokuluyor. “Şadi Bey ... Garp ulemasının fikirlerini hususi bir ehemmiyetle araştırıp incelemekte idi.” (s. 142) “Şekip bilakis muhafazakârdı.” (s. 144) Ama öykünün sonu yok, “E nolmuş acaba?” diye düşünmekten sıkılıp, bir son yazıveriyorsunuz. Hodri meydan kitabı okuyun bakalım, siz nasıl bir son yazacaksınız. 1910’lardan 2018’lere çok zaman geçer ama romantiklik hiç geçmez sevgili okur, hele hele Filibeli hiç mi hiç.