Zamandan ve mekândan güç alan öyküler

Onlar ve Köpekleri, Gülhan Tuba Çelik, Epona Öykü
Onlar ve Köpekleri, Gülhan Tuba Çelik, Epona Öykü

Zamana dair gözlemleri sıkça gördüğümüz öyküler okuru zamanın içinde gezdiriyor. Klasik bir anlatımdan farklı olarak geriye dönüşlerin de eşlik ettiği anlatımda kahramanların anıları, hatıraları akıcı bir şekilde kaleme alınmış. Zamanı ve insanları anlatmayı amaç edinmiş öyküler var kitapta.

  • "Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır... Bu da gösterir ki, zaman ve mekân, insanla mevcuttur!" Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü

İlk öykü kitabı Evsizler Şarkı Söyler ile 2019 Fakir Baykurt Öykü Ödülü almış olan Gülhan Tuba Çelik'in ikinci öykü kitabı Onlar ve Köpekleri, bizleri Suriçi'nin mekânlarında soluksuz bir seyahate çıkarıyor. İlk kitabından farklı olarak gözümüze çarpan en önemli nokta öykü karakterlerinin mekânlarla bütünleşmesi ve bu bütünleşmeyi kaleme alışındaki ustalığı oluyor. Çelik, her öykünün başına eklediği haritalar ile gerçekliği arttırmayı başarıyor. Öykünün geçtiği mekânları haritada görmek ve sonrasında öyküyü okumak okurun zihninde görsel izler bırakıyor ve yaşanmışlık hissini artıyor. Bu haritalarda tarihi yapıları ve günümüz yapılarını aynı anda görmek günümüz şehirlerinde yaşanan değişiklikleri fark etmek açısından da ayrıca önemli. Mekânlarla bağları sımsıkı işlenmiş, olduğu yerde kalmış ve gidecek yeri olmayan, özlem duyulan sıcak mahalle kültürünü yaşatmaya ve bu değerlere tutunmaya çalışan karakterleri betimlemede çok başarılı bir yazar Çelik.

İlk öykü olan "Sınır" öyküsünden başlayarak yaşamda var olmak adına mekânla bütünleşmeye ve sabit yaşama ayak uydurmaya çalışan kahramanları ile karşımıza çıkıyor. Öykülerinde inşa ettiği mekânları başarılı bir şekilde betimlemesi gözlemlerinde ne denli hassas ve başarılı olduğunu ortaya koyuyor. Sokakları, evleri, tarihi yapıları sinematografik anlatımı eşliğinde gezdiriyor bizlere. Zamana dair gözlemleri sıkça gördüğümüz öyküler okuru zamanın içinde gezdiriyor. Klasik bir anlatımdan farklı olarak geriye dönüşlerin de eşlik ettiği anlatımda kahramanların anıları, hatıraları akıcı bir şekilde kaleme alınmış. Zamanı ve insanları anlatmayı amaç edinmiş öyküler var kitapta. Mekânların zaman karşısındaki değişimlerine ayak uydurmaya çalışan, direnen ve mekânda hapsolmuş karakterler çevremizde gerçekte var olan ama fark etmediğimiz insanlar. Zamanın hızlı akışı karşısında korkuya kapılan fakat değişime karşı direnen şeyleri görünce az da olsa umutlanan insanları anlatıyor. Yazar, bu insanların farkına varmamızı sağlıyor. Kahramanların hapsolduğu zamanın izi okuru etkisi altına alıyor.

Kitapta dikkat çeken bir diğer nokta ise yazarın öykü kahramanlarını ilk öykülerde karşılaştırması. Bu karşılaştırma, sonraki öykülerde karşımıza çıkmasa da tematik anlamda ortak bir ruha sahip öykülerden oluşuyor Onlar ve Köpekleri. Kahramanların karşılaşmaları mekânsal olarak birbirine bağlı olan öykülerin bir diğer ortak noktası. İlk beş öyküde kahramanların isimlerini görebiliyoruz ama sonrasındaki öykülerde isimler yok oluyor. Aynı sorunları yaşayan, ortak dertlere sahip insanlar genel bir çerçevede, isim vermeden kaleme alınarak anlatılmaya çalışılmış. İçsel anlatımın hâkim olduğu, diyalogların çok kullanılmadığı, mevzuya anlatıcının hâkim olduğu ve onun dilinden aktarılan duygular, hareketin hâkim olduğu atmosferler ile güzel bir uyum sağlamış. Okurun yorulmadan, anlayarak okumasını sağlayan bu anlatım tarzı yazarın bir şeyi ifade etmedeki ustalığının sonucu.

Yazma serüvenine şiir ile başlamış olan yazarın anlatımında şiirin izlerini görmek de mümkün. Karakterlerin iç dünyalarını anlatışında bu izlerle karşılaşıyoruz. Şehre alışmaya, kentli olmaya, şehrin hızına ayak uydurmaya çalışan bir ovalı ile alıştığını ve uyum sağladığını düşünen bir dağlı, boşanmış ve yalnız yaşamın zorlukları içerisinde kıvranan bir kadın, henüz daha tek başına ayakları üzerinde duramayan bir erkek, umudunu yitirmiş kadınlar ve geçinemeyerek sıkıcı bir hayat yaşamaya çalışan karakterleri ile oldukça zengin bir karakter çeşitliliği hâkim kitaba. Gülhan Tuba Çelik yaşadığımız toplumun sorunlarına da değinmiş. İçinde bulunduğumuz bu salgın dönemine kayıtsız kalmamış. Kitaptaki son iki öykünün pandemi ile alakalı olması bunun en net göstergesi. Yazdığı metinlerde gündelik hayatı işlemeyi tercih eden Çelik için kayıtsız kalamayacağı türden bir durum bu.

Bazı öykülerde Bizans atıflarına rastlıyoruz. "Onlar ve Köpekleri" öyküsündeki Ersin'in, sevgilisine hesap sormak için Taksim dolmuşlarına giderken sadece Sümbül Efendi Camii'nden değil de Aziz Andreas Kilisesi'nden geçmesi gibi. "Onlar Kuşlara" öyküsünde Kenan'ın aşık olduğu kıza yaptırdığı anahtarları denize atarken tam o noktadan haç atılarak denizin kutsandığını bildiği gibi. Öykü kahramanlarını yerleşikler, kalanlar, gitme defterini kapatmış olan kahramanlardan seçen Gülhan Tuba Çelik, Kocamustafapaşa'da, Yedikule'de, Samatya'da dolaşan bu insanların kaybetme korkularını anlatıyor. Her ne kadar Unkapanı Kemeri'ndeki karpuz çekirdekleri, Cibali'deki asırlık ağaçlar bu korkulara karşılık birer umut ışı olsa da Surdışı mezarlıkları, manastır bahçeleri, kaybetmenin gerçekliğini gözler önüne seriyor.

Kalabalıklar içindeki yalnızlıkları, tutkulu aşkları, sıradan yaşamları, hep diri tutulan umutları, hesaplaşmaları, zamana ve mekâna hapsolmuş insanları, kırgınlıkları, öfkeleri ve yenilgileri gerçekçi bir şekilde yansıtan, zamanla ve mekânla bütünleşen kahramanların yer aldığı öykülerde, Suriçi İstanbul'u kimi zaman bir sıkışmayı ve korkuyu kimi zaman ise bir aydınlığı ve umudu betimliyor. Umudunu diri tutan kahramanların yanına ilişip, onlarla birlikte etrafımızı gözlemliyor ve onlar gibi hissediyoruz. Kadim bir kader olan "kaybetmek"ten kaçamayacağımızı bile bile...