Zehir ile öteki

AĞILI AĞILI - HÜSEYIN SU - ŞULE YAYINLARI
AĞILI AĞILI - HÜSEYIN SU - ŞULE YAYINLARI

Hüseyin Su'nun, huzursuz ve uyumsuz bir kahraman üzerinden karı koca problemini psikolojik bir atmosferde, bireyin ötekileşmesi eleştirisi üzerinden insanın yaşayacağı kaçınılmaz gerçekleri anlatır Ağılı! Ağılı!.

Zehirler vücuda; sindirim, solunum ve cilt yoluyla girer. Buna bir de duygu yoluyla olanı eklemek mümkün. Hüseyin Su, Ağılı! Ağılı!1 adlı yeni çıkan öykü kitabında bunu anlatır. Uzun öykünün kahramanın duygu ve düşünceleri ile kendisine düşürdüğü duygusal ve zihinsel boşluk, bir nevi insanın içinde zehir doğurması ve bunun kendisi üzerindeki etkisi anlatılır. Kahramanı eşi terk eder. Bunun verdiği kızgınlık ve kırgınlığı yaşayan kahramanın hayatından kısacık bir zamana dâhil olur okuyucu. Kahramana doktor arkadaşı yardımcı olmaya çalışır. Ama yetmez. Çünkü yazarın vermek istediği mesaja hizmet etmesi gerekir önce kahramanın: "Aslında insan denen ağının, şifası da yine kendisidir."2

Kahramanı bohem denebilecek bir havaya sokan atmosferin, aslında dönüşümün, başladığı bir nokta var. Dönüşüm, kahramanın çalıştığı şirketin almayı beklediği ihalenin boşa çıkması durumunun doğması ile belirir ve kendini hissettirir. Bu ihtimalin olması dahi kahramanı yeise düşürür. Kahraman bunu duyar duymaz kontrolünü kaybeder ve ağzından çıkan sözleri kendisinin dahi tanımadığı bambaşka bir insan olur. Dönüşüm ve bambaşka kelimeleri ile okuyucu Dönüşüm adlı eseri hatırlayabilir. Daha öykünün başında: "Aklını başına topla, kendine gel, kalk artık, dedi. Kendimdeyim ama ben! Neydi bu şimdi, bir değişim mi, dönüşüm mü... Bir böceği, bir hayvanı takip ederek mi kendini arayıp bulacaktı?.. Değişmek isteyen kimdi hem... Herkes neyse o olmalıydı, tabiatı neyse ona göre yaşamalıydı."3 diye yazılıdır. Bu aslında öykünün mahiyetini anlatan ifadelerden biridir.

Sosyal hayattaki gelişmelere, dış dünyaya, insanın iç dünyasına, karmaşık bilinç yapısına eğilen bir öyküdür Ağılı! Ağılı!. İç dünyanın ve bilincin simge, ritim ve bakış açısı gibi özelliklerini esas alan bir anlatış tarzı var yazarının. İnsanın hayatının ve bütünüyle varlığının sorgulanması, birey merkezli, bireyin anlamlı-anlamsız, değerli-değersiz olduğuna dair bir sorgulama atmosferiyle dikkat çeker eser. Kitabı çağdaş bir görünüme sokan noktalardan birinin ise bilinç akışı tekniğine uygun yazılmış olmasıdır denebilir. Bu yüzden eseri anlamak için esas kahramanı iyi kavramak gerek.

Çünkü insan merkezde ve genellikle o insanın zihninden geçenler hızla okunur. Bir insanın kendisini tamamlaması belki de bir insanın inşasının tamamlanmasıdır öyküde mesele edilen. Hem bu nokta hem de dil itibariyle bilinç akış tekniği Tutunamayanlar'ı hatırlatmakla birlikte eser içinde bu çalışmaya yapılan başka atıflar belirgin ya da gizli bir şekilde okuyucuyla buluşturulur: "Tutunamayan bir memur değildi ki o. Olmadı da. Hiç sevmediği ve yapmacık bulduğu bir afra tafraydı o tavırların hepsi de. Tersine her insanın her zaman sımsıkı tutunan biri olması gerektiğini iddia ederdi. Tutunamayan biri varsa eğer, onun da ancak sımsıkı tutunduğu için insanların gözüne öyle göründüğünü söylerdi."4

Eserde temel kurgu anlatılırken yan rolde karı-koca ilişkisi yürür. Karı-koca ilişkisi, bir çiftin ve onların etrafını dolduran diğer çiftlerin hayatlarına etkisidir belirginleşen. Merhamet, acıma, sevgi ve mutluluk gibi duyguların en çok bir insanın hayatını kaybetmesiyle kendini daha da gösterdiğine tanık olunur. Bu noktalar kahramanın kendisini bulmak için yaptığı sorgulamalar esnasında da yardımcıdır. Çünkü bir bireyin diğer insanlara ve topluma yaptığı katkı sadece onun yokluğunda fark edilmemeli mesajı başını kaldırır. Bir insan başkalarının hayatında bir ya da pek çok boşluğu doldurur. Bu yüzden içindeki boşluk/larla mücadele eden insanların problemlerine çözüm üretmelerine ya da zihinlerinde bir ışık yakmalarına yardımcı olabilir. Çünkü yazarın belirttiğine göre"Dilinle başkasına yardım etmek daha kolay, tehlikesi daha azdır ama gönlün dilini bulamazsan eğer seni daha çok ağılar, tehlikeden tehlikeye atar."5

Kahraman, sorgulamaları neticesinde kendisini hayatta tutan en güçlü bağın eşi olduğu fark eder. "Neşenizi alıp sizi ağılayabileceği gibi ağınızı alıp sizi neşeye boğabilir, ruhunuzu sağaltabilirdi böyle bir kadın sesi." 6 Öykü, kahramanın yaşadığı kısa bir süre anlatılırken bu zaman içerisinde onun hayattan kopuşu ve ona tekrar bağlanma veya uyum sağlama hikâyesidir okuyucunun anlam dünyasında yer edinen. Olumsuz düşünceleri ile kendisini zehirleyerek toplum içinde öteki olmaktan kurtulur gibidir kahraman. Kendisini kurtarmak için adımlar atmaya eşinin eve dönmesiyle başlar. Ayrılıktan sonraki ilk karşılaşmada ve evin içinde hareket ederken bunu fark eder. İç sesi yardımcı olur bu esnada kendisine.

Normalde insan her zaman iç sesi ile konuşmaya cesaret edemez. Orada kendisini kandıramaz çünkü. Kendisine başkasına davrandığı gibi yapmacık tutumlar sergileyemez. En net görünüşünü takınır. Sadece kendisidir, olmak zorunda olduğu kişi değildir de iç sesi, en çıplak hâliyle insanın kendisidir. İşte böyledir öykünün asıl kahramanı. Evden ayrılan eşi geri döndüğünde evin içinde geçen ilk dakikalarda o gider gitmez dağıttığı ortalık ve perişanlığının evdeki suretinin eşinde uyandırdığı intibayı merak eder. Onu bu duruma sokan nedir? Kendisi de merak eder bunu. Ama kahraman eşi ile evde tekrar hareket etmeye başladığında susturmuyor iç sesini. Çünkü ağılı haldir bazen susmak, bazen de panzehirdir ve insanın içini temizler. Ve kahraman içindeki zehirden kurtulmak istercesine kendisiyle yüzleşir. Kahramanı öteki olmaktan kurtaran nokta belki bu.

Öteki olmak, korkuların ve kaygıların mahzeni, modern dünyanın insana armağanıdır. Varlığı ve politikaları ile toplumu bölen bir kavramdır. İnsanı içinde bulunduğu toplumdan yabancılaştırmakla birlikte kendi hikâyesinden de uzaklaştırabilir. İnsanı kendi dünyasından dışlayabilir. Oysa her insanın dünyanın hayatında bir hikâyesi, anlam dünyasında da karşılığı vardır. "Hâlbuki bir hikâyesi olmayan, geriye bir hikâyesi kalmayan insan olur mu hiç? Olmaz, hikâyesinin farkında olmasa bile bir hikâyesi vardır, mutlaka vardır. Hikâyesi olmalı insanın, hikâyesi olmalı ki bir hayatının olduğunu da iddia edebilsin. Hikâyesinin her karesine sahip çıkabilsin. En sonunda da yaşadım, dolu dolu yaşadım diyebilsin."7

Öteki atmosferinin hissedilmesinden dolayı öyküde yer yer modernizme eleştiri yapıldığını belirtmek de mümkün. Modernizmin insan hayatına getirdiği hız, birey odaklı ilerleme hali, bireylerin birbirine karşı olan hoşgörü ve toleransının azalması gibi nüanslarla öyküde bu eleştiriyi yakalamak mümkün. "Bu kadar hızlı yaşanan bir hayatta nereye yetişebilirdi insan."8 Öyküdeki modernizm hususu, gelenek ve batı arasında sıkışmış bir bireyin can çekişmesine değil de bireyin kabuğuna çekilmesi noktasında belirir. Buna rağmen öyküdeki karakterler, mekân, yaşananlara verilen tepkiler yabancı gibi değil. Modernizm hakkında eleştirilebilecek hususları ve olumsuzlukları kötü ve çirkin bir şekilde değil de yapıcı, değişimin davranışsal boyutları ve yansımalarıyla tasvir eder yazar. Bu yüzden dönüşüm geçirmekte olan kahramanın bireysel özgürlüğünü kaybedecek mi etmeyecek mi sorusu, öykünün sonuna kadar okuyucunun zihninde diri durur.

Öykü bir yandan gerçekten esas kahraman mı öteki yoksa eşi, doktor arkadaşı ve onun eşi mi öteki sorgulamasını yaptırır. Çünkü kabuğuna çekilmiş kahraman başlarda zihnen ve ruhen uzakta gibi görünmesine rağmen aslında onun bu halini fark eden/etmeyen etrafındakiler mi uzaktadır? Her iki kısımda öteki ise birbirlerine uzak mesafededirler. Ama bu duygu ve düşünce durumları farklı olmasına rağmen yaşadıkları ve etraflarında yaşananlara karşı sığınabilecekleri tek yer vardır: Kendileri. Bu yazarın insan ruhunun derinliklerinde dolaşarak kahraman üzerinden anlatısına psikolojik dokunuşlar yaptığını hissettirir. "...hani kendisiyle alay edebilen insanların ne denli kendisiyle barışık olduğu övgüyle dile getirilir ya..."9

Öykünün esas kahramanı üzerinden psikolojik oluşla gerçek dünyada var oluşun etkisi görülür. Kahraman iç dünyasına dalıp kendisini sorgulayarak psikolojik gerçekliğini tanımaya, tanıtmaya çalışır. Eşiyle ilgili durumun belirsizliği, hayatındaki duygusal iç ve dış dengelerinin altüst olmasına neden olur. Kahramanın doktor arkadaşı işte bu zamanlarda kendine bir nevi akıl hocalığı yapar ve kahraman yol gösterir. Bu nedenle öyküde yer yer iç konuşmalara, monologlara, bilinç akışına, dolayısıyla psikolojik çözümlemelere yer verildiği belirtilebilir.

Hüseyin Su'nun, huzursuz ve uyumsuz bir kahraman üzerinden karı koca problemini psikolojik bir atmosferde, bireyin ötekileşmesi eleştirisi üzerinden insanın yaşayacağı kaçınılmaz gerçekleri anlatır Ağılı! Ağılı!. Modernizmin getirdiği kimi noktalara olumlu/olumsuz eleştiri yaparken bir yandan da onun getirdiği teknikleri eserinde kullanarak ikircikli bir yan oluşturur ama öyküdeki olay kendi dünyası ve kodları içindendir.

  • 1 Şule Yay., 2021, s. 160.
  • 2 Su, Ağılı! Ağılı!, s. 122.
  • 3 a.g.e., s. 11.
  • 4 a.g.e., s. 14.
  • 5 a.g.e., s. 105.
  • 6 a.g.e., s. 75.
  • 7 a.g.e., s. 40.
  • 8 a.g.e., s. 17.
  • 9 a.g.e., s. 67.