149-0’lık protesto: AS Adema–SO l’Emyrne karşılaşması spor tarihinde eşi görülmemiş bir isyan sunuyor

31 Ekim 2002 günü, Madagaskar futbolunda kimsenin kolay kolay unutamadığı tuhaf bir maç oynandı. THB Şampiyonlar Ligi adıyla anılan yerel organizasyonun play-off aşamasında karşı karşıya gelen AS Adema ile SO l’Emyrne (SOE) takımları, sahaya normal bir maça hazır gibi çıkmışlardı; ama maçın hikâyesi, kısa sürede futbol tarihinin en garip protestolarından birine dönüşmüştü.
“Sisteme karşı bir isyan”

Bu play-off sisteminde dört takımın birbirleriyle maç yapacakları, bu müsabakaların neticesinde toplanacak puanların sonucunda şampiyonun belirleneceği söylenmişti. Bir önceki sezonun şampiyonu SO l’Emyrne idi ve bu ekip yine unvanını korumayı hedefliyordu. Fakat play-off aşaması ilerledikçe, hakem kararları tartışmalı hale gelmiş, özellikle de SOE cephesinde ciddi bir öfke birikmişti. Bir önceki maçta SOE’nin son dakikalara 2-1 önde girmiş olduğu maçta hakemin rakip lehine verdiği tartışmalı bir penaltı sonrası müsabaka 2-2 bitmişti. Bu beraberliğin, SOE’nin şampiyonluk şansını matematiksel olarak bitirmiş olduğu anlamına geliyordu. Takım ve teknik heyet, bu penaltının adaletsiz bir karar olduğunu vurguluyor ve bu işin içinde bir iş olduğunu dile getiriyorlardı.
Tam da bu gerilimin üzerine, play-off’taki son maçta SOE ile AS Adema karşı karşıya gelecekti. AS Adema, bu sonuçtan bağımsız biçimde şampiyonluğu garantilemişti. Yani tabela açısından bakıldığında, maçın şampiyonluk üzerinde hiçbir etkisi bulunmuyordu. Ancak SOE’nin teknik direktörü Ratsimandresy Ratsarazaka, bu durumu “sisteme karşı bir isyan” fırsatı olarak görmüştü ve günler sonra basına bu görüşünü bildirmişti. SOE’nin; hakemlere ve federasyona karşı sesini duyurmak için sahaya radikal bir protesto planıyla çıkacağı konuşuluyordu.

“Bari topa dokunsaydık”
Maçın ilk düdüğü çalınmış ve her şey normal başlamış gibi görünüyordu. SOE santra atışıyla oyuna başlamıştı. Tribündekiler, rutin bir maça tanıklık ettiklerini sanırlarken, topu alan SOE oyuncularından biri hiç beklenmedik bir şekilde topu geriye, doğrudan kendi kalesine gönderdi. Kaleci de müsait haldeyken topa müdahale etmemişti. Top ağlarla buluşunca skor tabelasına 1-0’lık AS Adema üstünlüğü yazılmıştı. İlk anda herkesin bunun bir hata olduğunu sanmış ve stadyumda şaşkınlıkla karışık bir uğultu yükselmişti. Fakat asıl tuhaflık bundan sonra kendini göstermeye başlayacaktı.
Yeniden santra yapıldı, SOE yeniden oyuna başladı ve tekrar aynı senaryo yaşandı: Topu alan oyuncu, hiç vakit kaybetmeden yine kendi kalesine doğru vurdu, kaleci kılını kıpırdatmadı. Skor: 2-0. Tribünlerdeki şaşkınlığın yerini yavaş yavaş öfke almaya başlamıştı. Seyirciler birbirlerine “Bunlar ne yapıyorlar?” diye sorup duruyordu. Adema oyuncuları da olanı biteni anlamaya çalışıyordu. Zira rakip, topu her aldığında kendi kalesine gol atıyor, Adema’nın futbolcuları topa dokunamıyordu.

“Protesto koreografisi”

Maç ilerledikçe, SOE’nin bu hareketlerinin “protesto koreografisi” olduğu ortaya çıkmıştı. Oyuncular, orta sahadan ya da savunmadan topu alır almaz, kimi zaman paslaşarak kimi zaman da tek vuruşla topu kendi ağlarına göndermeye devam etmişlerdi. Kimi gol, santra sonrası birkaç saniye içinde oluyor kimi gol ise oyuncuların birbirlerine pas yaparak hakemi ve sistemi alaya alırcasına sahada dolaştıktan sonra düzgün bir vuruşla geliyordu. Adema cephesi ise, bu tuhaf şovun içinde “tarihin en kolay galibiyetini” alıyor gibi görünüyordu. Ancak rakibin bu kadar açık bir protestoya girişmiş olması, onların da şaşkın ve huzursuz bir ruh haline bürünmelerine yol açıyordu.
Seyircilerin bir kısmı, bu protestoyu anlamış olsa da sahada gerçek bir futbol maçı izleyememekten rahatsız olduklarını homurtu ve yuhalamalarıyla belli ediyordu. Tribünlerde bazı taraftarlar, bilet paralarını geri istemek için yönetime doğru yürüyor, hatta stadyumda zaman zaman gergin anlar yaşanıyordu. Bazı taraftarlar, SOE oyuncularını alkışlayarak desteklerken bazıları ise yöntemi “kulübü ve taraftarı rezil etmiş” bir hareket olarak görüyordu. Yani tribünlerde de tıpkı saha içinde olduğu gibi derin bir bölünme başlamıştı.
149-0
Hakem durumu fark edince maçı durdurup durdurmama konusunda kararsız kalsa da kurallar gereği, iki takım sahadaydı ve top da oyunda olduğu sürece maçı sürdürmek zorundaydı. Her ne kadar ortada “ciddi bir rekabet” görüntüsü olmasa da teknik açıdan maç oynanıyordu. Sonunda hakem, tüm tuhaflığına rağmen maçın doksan dakikasını tamamlatmıştı. Düdük çaldığında skor tabelası, futbol tarihine geçecek o inanılmaz rakamı göstermekteydi: “AS Adema 149-0 SO l’Emyrne.” Kayıtlara göre, bu 149 golün tamamı SOE oyuncuları tarafından kendi kalelerine atılmıştı. Bu maç, kısa sürede sadece Madagaskar’da değil, dünya futbol kamuoyunda da konuşulur hale gelmiş ve Guinness RekorlarKitabı’na “resmî maçta alınmış en farklı skor” olarak geçmişti. Bu maç aynı zamanda; “bir maçta atılan en fazla gol” veya “bir maçta en çok kendi kalesine gol atma” gibi tuhaf kategorilerde de tarihe geçmişti. Fakat skor kadar tartışılan diğer mesele; bu protestonun -haklılık payına rağmen- etik olup olmadığıydı.

Maçtan sonra Madagaskar Futbol Federasyonu’nu olaya derhal el koyacağını açıklamıştı. Teknik direktör Ratsimandresy Ratsarazaka’ya, “futbolu ve sportmenliği alenen zedelemiş olduğu” gerekçesiyle yıllarca sürecek olan bir men cezası verildi. Takım kaptanı başta olmak üzere bazı kilit oyuncuların da yeni sezonun sonuna kadar futboldan uzaklaştırıldıkları, stadyuma girmelerinin bile yasaklanmış olduğu açıklandı. Kalan oyuncular ise ağır uyarılar aldı, bir daha benzer bir protestoya kalkışmaları halinde kariyerlerini riske atacak kadar sert cezalarla karşılaşacakları kendilerine bildirildi. Bu skandal, federasyonun itibarını sarsmıştı en nihayetinde. Spor bakanlığı devreye girdi ve federasyon yönetimini görevden aldı.
Çöküş
Yıllar içinde SO l’Emyrne kulübü giderek güç kaybetti, 2000’lerin ortalarına gelindiğinde takım fiilen dağıldı, sürekli bir alt lige savruldu ve hikâyenin finalinde bulundukları en alt ligden de çekildi. Böylece, 149-0’lık o tuhaf maç, spor tarihinde sadece bir skor olarak kalmamıştı; aynı zamanda bir ülkenin futbol yönetimine, hakemlik kurumuna, hatta sporun adalet duygusuna dair derin tartışmaların sembolü haline gelmişti. Kimi insanlar bu karşılaşmayı, “elinden başka hiçbir şey gelmeyen bir takımın çaresiz çığlığı” olarak yorumlamışlardı; kimileri ise “futbolun sahada oynanan bir oyun olmaktan çıkıp politik ve kurumsal hesaplaşmaların kurbanı haline geldiğinin trajik bir göstergesi” olarak görmüştü.
Bugün hâlâ futbol tarihine dair sıra dışı hikâyeler anlatılırken, Madagaskar’daki AS Adema-SO l’Emyrne maçının adı anıldığında, insanların aklına önce şu soru geliyor: “Bir takım, adaletsiz bulduğu bir sistemi protesto etmek için gerçekten 149 kez kendi kalesine gol atmak zorunda mı?”
*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.