Abidin Dino kaligrafiyle Türk resminde ne zaman ve nasıl fark yarattı?

Abidin Dino özelinde çağdaş Türk resminde kaligrafi
Abidin Dino özelinde çağdaş Türk resminde kaligrafi

Kaligrafinin çağdaş anlamda Türk resminde kullanımının izlerini; Batılılaşma hareketlerinin etkisiyle tuval resminin Osmanlı İmparatorluğu’nda benimsenmeye başladığı 18.-19. yüzyıldan itibaren takip edebilmekteyiz. 1908’de, II. Meşrutiyet’in ilan edilmesinin ardından tüm kurumlarda oluşan özgürlük ortamı sanatta da kendini hissettirmiş, Türk ressamları bir araya gelerek, kurdukları derneklerde faaliyetlerini sürdürmüş ve ortak sergiler düzenlemişlerdir.

Abidin Dino - Suluboya Tablo
Abidin Dino - Suluboya Tablo

1914 kuşağı olarak adlandırılan, İbrahim Çallı ve arkadaşlarının temsil ettiği sanatçı grubuna gelene kadar özetlediğimiz bu dönemde Türk resminde hat sanatının genellikle konuya bağımlı olarak yer bulduğunu söyleyebiliriz. Peyzajlar, mimari görünümler, natürmortlar, figürlü kompozisyonlar gibi konulara ağırlık veren sanatçılar, yazıyı ve hat sanatını, eserlerinde tamamlayıcı detaylar olarak kullanmışlar, en önemlisi de harflerin okunabilirliğini muhafaza ederek yansıtmaya çalışmışlardır. Çok keskin olmamakla birlikte Hat’tı resimlerinde konuya bağlı kullanan sanatçılar arasında Osman Hamdi Bey, Şevket Dağ, Malik Aksel, Cevat Dereli, Celal Uzel, Cihat Burak, Fuat Soyhan, Hayri Çizel, Hikmet Onat, İbrahim Çallı, Malik Aksel, Selahattin Teoman ve Selim Turan’ı sayabiliriz. Hat sanatından soyutlayıcı eğilimler temelinde ancak okunurluğunu muhafaza ederek yararlanan sanatçılar içinde ise; Abidin Dino, Ayşegül Drahşan İzer, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Ergin İnan, Erol Akyavaş, Erol Eti, Elif Naci, Fikret Otyam, Gültekin Serbest, Gündüz Gölünü, İsmail Acar, Rabia Çalışkan, Süleyman Saim Tekcan, Selda İnci ve yine Selim Turan’ın isimleri geçmektedir.

1913 yılında İstanbul’da bir konakta doğan Abidin Dino’nun, yenilik arayışları içinde sürdürdüğü gençlik çalışmalarında, daha çok çizgisel desenleri dikkat çeker. Bu yıllarda ağabeyi Arif Dino ve komşusu olan Mevlevi hattat Nuri Efendi’den etkilenerek, geleneksel Türk sanatlarını derin bir şekilde incelemiştir. Sanatsever ailesinin de desteğiyle, resme olan ilgisi erken yaşlarda başlamıştır. Başlangıçta Picasso’nun etkisini düşündüren, gölgesiz, kalın konturlarla yapılmış desenleri, gitgide daha sonra özgün ve yerel bir senteze ulaşmıştır. Abidin Dino’nun; çizginin ifadesine verdiği önem, 1928-29 yıllarında başladığı “el” çizimleriyle de karşımıza çıkar. Bu çalışmalarını uzun bir süreçte çeşitli biçimlerle yinelemiştir. Resim yaşamı boyunca vazgeçemediği iki konudan biri “eller”, diğeri “çiçekler” olmuştur. Yaşamının çoğunu geçirdiği Paris’te, sanat ortamıyla karşılıklı etkileşimlere açık, kuşatıcı bir diyalog kurar. Burada tanışıp, birlikte çalışma olanağı bulduğu Picasso, Abidin Dino’ya; “şöyle doğru dürüst el deseni çizmesini bilen bir sen varsın, bir de ben” diyerek övgüsünü dile getirir.

Abidin Dino - Yağlıboya Tablo
Abidin Dino - Yağlıboya Tablo

Dino, 1940’da asıl kimliğini de bulduğu, “Liman Ressamları” olarak bilinen, toplumsal gerçekçi “Yeniler” grubuna katılmıştır. 1940’lı yıllarda yararlanmayı sürdürdüğü hat sanatı ve geleneksel Türk sanatlarındaki motiflerle dolu eserlerinde, içinden geldiği kültürden kopmamak kaygısıyla, kültürel kimliğini hep göz önünde tuttuğunu söylemek mümkündür. Bir çizgi ressamı olarak, hat sanatının soyut çizgi değerini benimsemiş olan Abidin Dino’nun değişime açık kişiliğine; Kübizmden, Sürrealizme, Toplumsal Gerçekçilikten soyut sanata dek geniş bir yelpazede farklı akımlar etki eder. “Bakmak, adına resim denilen olgunun çok önemli bir parçasıdır. Daha doğrusu, resim sanatının özüdür bakmak.” diyerek resimlerini, düşünsel ve görsel temeller üzerine oturtan sanatçı; bir hat ustasının uzun, disiplinli, kararlı fırçasıyla çalışıp, resminde Türkiye’nin geleneksel kültürüne olan ilgisini her zaman canlı tutar. “Doğu hat sanatı daha çok bir soyutlamadır, en kutsal sözcükler bile hattat için estetik arayışları içeren bir araçtır… İstanbul’da çok genç yaşımda hat sanatıyla içli dışlı oldum. Bu da daha o sıralar çizgiyle haşır neşir olmamı sağlamıştı.” şeklinde ifadeleri de sanatçının eserlerindeki kaligrafik alt yapıya vurgu yapar.

*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım