Ahmed Râtib Paşa kimdi? Osmanlı’nın Hicaz’daki 15 yıllık valilik dönemi kitapla aydınlanıyor

Mehmet Korkmaz: Ahmed Râtib Paşa Osmanlı’nın son dönemini anlamak için önemli isimlerden biri
Mehmet Korkmaz: Ahmed Râtib Paşa Osmanlı’nın son dönemini anlamak için önemli isimlerden biri

Osmanlı’nın geç döneminde Hicaz’da 15 yıl boyunca vali olarak görev yapan Ahmed Râtib Paşa, bugüne kadar gölgede kalmış bir devlet adamıydı. Mehmet Korkmaz, arşiv belgeleri ve hatıratlar üzerinden yaptığı titiz çalışmayla onun biyografisini, VakıfBank Kültür Yayınları’ndan çıkan Bir Osmanlı Paşasının Portresi isimli kitapla gün yüzüne çıkardı. Korkmaz’la hem Râtib Paşa’nın hikâyesini hem de o döneme dair merak ettiklerimizi konuştuk.

Ahmed Râtib Paşa üzerine bir kitap yazma fikri nasıl doğdu?

Sultan II. Abdülhamid döneminde 22,5 yıl gibi uzun bir süre Bahriye Nazırı olarak görev yapan Hasan Hüsnü Paşa adlı kitap çalışmam 2022 yılında yayımlandı. O eseri hazırlarken bir ara kabine değişikliği sebebiyle Hasan Hüsnü Paşa’nın yerine, iki gün gibi çok kısa süreliğine de olsa Ahmed Râtib Paşa’nın nazır olarak atandığını gördüm. İlk defa orada ismine rastladım ve dikkatimi çekti. Ancak sonrasında bahriyeli bir ferik (koramiral) rütbesinde bulunan ve bahriyede önemli bir mevkide bulunması gereken Ahmed Râtib Paşa’nın izini kaybettim. Çünkü mesleği itibarıyla bulunması gereken bahriye ve donanma teşkilatında yer almıyordu. Hakkında yazılmış bir kitap veya makale de mevcut olmadığını gördüğümden, paşanın hayat hikâyesini merak ettim.

Hakkında araştırma yapmak üzere, birincil kaynak olarak nitelendirdiğimiz arşiv belgelerine ulaşmak maksadıyla Kağıthane’de bulunan Osmanlı Arşivi’nde araştırma yapmaya başladım. Önce kısa askerî künyesine ulaştım. Sonrasında yaptığım araştırmalarda ise nazırlığının ardından kendisinin padişah yaveri olarak atandığını, Yıldız Sarayı’nda II. Abdülhamid’in himayesinde teşkil edilen Teftiş-i Askerî Komisyonu’na tayin edildiğini ve görevi gereği de imparatorluğun farklı yerlerindeki askerî meseleleri yerinde incelemek üzere İran hududu, Mısır, Girit, Hicaz ve Hindistan gibi yerlere gönderildiğini gördüm. Ardından, onun tarihteki yerini almasını sağlayacak olan Hicaz’a vali ve kumandan olarak tayin edilmesi ve 15 yıl gibi uzun bir süre bu görevde kalması, paşa hakkında daha derin bir araştırma yapılmasının zaruri olduğu kanaatini oluşturdu.

Nitekim gerek teftiş maksadıyla gittiği yerlerde hazırladığı raporların gerekse valiliği döneminde İstanbul ile yaptığı çok sayıda yazışmanın arşivde ortaya çıkması, Ahmed Râtib Paşa’ya dair bir akademik çalışma yapmanın önünü açtı. Önce bir makale olarak ele alınması düşünülmüşse de, biraz evvel de ifade ettiğim üzere arşiv malzemesinin fazla çıkması üzerine çalışmanın hacmi genişledi ve bir kitap formatına dönüştürülerek elinizdeki çalışma ortaya çıktı. Arşiv vesikalarına ilave olarak dönemin matbuatı ile hatırat türü eserler de çalışmanın kaynakları arasında yer almaktadır.

Arşiv belgeleri, hatıratlar ve dönemin basın kaynaklarıyla çalıştığınızı söylüyorsunuz. Bu süreçte en çok zorlandığınız nokta neydi?

Ahmed Râtib Bey’in Yarbay rütbesindeyken bir fotoğrafı.
Ahmed Râtib Bey’in Yarbay rütbesindeyken bir fotoğrafı.

Bu çalışma bir biyografi, bir portre çalışması olduğundan, üzerinde çalışılan ismi ön planda tutarak etrafında gelişen olayları onun çerçevesinden anlatmak gerekiyordu. Yani döneminde yaşanılan yahut Hicaz’da meydana gelen siyasî, askerî ve sosyal gelişmeler kişinin önüne geçmemeliydi. Biyografi çalışmalarında bu dengeyi sağlamak çok önemlidir. Aksi takdirde üzerinde çalıştığınız isim ortadan kaybolup ortaya çıkacak olan eser bir siyasî, askerî veya sosyal tarih çalışmasına dönüşebilir. Dolayısıyla çalışmada bu dengeyi sağlamak oldukça kritik bir husus olduğundan, Hicaz’da yaşanan veya ortaya çıkan olaylar ile valinin buna ilişkin yazışmaları -mesela örnek verilmek gerekirse Hicaz Demiryolu ile Hicaz Telgraf Hattı gibi meselelerde- bu konuların detayına girilmeyip, ki zaten bunlara ilişkin müstakil çalışmalar mevcut, sadece Ahmed Râtib’in bu işlerdeki doğrudan rolü ile ilgili kısımlar çalışmaya dâhil edildi. Merkezinde Ahmed Râtib’in olduğu olaylarda kalınarak bir metin inşa edilme çabası gösterildi. İşte bu metin inşası sırasında Hicaz’da ortaya çıkan sosyal, iktisadî ve askerî meseleleri belli bir çerçevede kalmak kaydıyla metne dâhil etmenin verdiği sınırlılık ve bunun derecesini iyi ayarlamak gerektiğine ilişkin çalışma planı, bu plana sadık kalma adına verilen uğraş sırasında bazı zorlanmalar oldu.

Zorlandığım bir diğer husus, bazı konuların cevabını bulamamaktan kaynaklı olmuştur. Esasında asırlar öncesinde yaşamış, tarihe mâl olmuş ancak hakkında pek malumat bulunmayan bir kişinin yıllar sonra hayatının yazılması hem zor ve meşakkatli hem de mesuliyetli bir iştir. Tarihte yaşamış ve iz bırakmış bir insanın hayat hikâyesini, idareciliğini, kişiliğini her yönüyle ortaya koymak mümkün değildir. Muhakkak eksik yönleri kalacaktır. Ahmed Râtib Paşa özelinde de bu durum karşıma çıktı. Mesela birçok bahriyeli isim varken Sultan II. Abdülhamid’in niçin onu yaver-i ekrem olarak Yıldız Sarayı’na aldığı, mülkî bir âmir olmamasına rağmen niçin Hicaz’a vali olarak tayin ettiği, valiliği sırasında İstanbul ile bazı sorunlar yaşamasına rağmen niçin görevine devam ettirildiği gibi soruların tam bir cevabını bulamamak da bu çalışma sırasında yaşadığım zorluklar arasında yer almıştır.

Osmanlı bürokrasisinde uzun yıllar görev yapmış pek çok isim var ama Ahmed Râtib Paşa onlardan farklı olarak 15 yıl Hicaz’da vali kalıyor. Sizce bu kadar uzun süre görevde kalabilmesinin sırrı neydi?

Hicaz Vilayeti, Mekke ve Medine gibi kutsal beldeleri de içine almaktadır. Yavuz Sultan Selim’den itibaren Osmanlı padişahları aynı zamanda halife sıfatına sahip olduklarından, Hicaz Vilayeti imparatorluğun en fazla hassasiyet gösterdiği yerlerden biriydi. Her yıl hac organizasyonunun mükemmel şekilde icra ve ifasının sağlanması, hacıların bulaşıcı hastalıklara maruz kalmamaları için karantina hizmetlerinin eksiksiz yapılması valiliğin temel görevleri arasındaydı.

Ayrıca vilayette “Mekke Emiri ve Şerif” sıfatıyla, peygamber soyundan gelen ailenin ileri gelen bir üyesi görev yapmaktaydı. Bedevi ve urban olarak isimlendirilen ahali ile oranın ileri gelen şeyh ve aşiret liderleri üzerinde son derece etkili olan Mekke Emiri ile İstanbul’dan gönderilen bir mülkî ve askerî idareci olan valinin uyum içinde çalışması da önem arz ediyordu. Ahmed Râtib Paşa, kendisinden önce vilayette görev yapan valilerin haklı gerekçelerle olsa bile Mekke Emiri ile anlaşamadıklarından ve uyumlu bir çalışma ortamı oluşturamadıklarından görevden alındıklarını iyi bildiğinden, bu hususta çok dikkatli hareket etmiştir. Ayrıca vilayette hem asayişi ve emniyeti sağlaması hem de dönemin büyük güçlerinin vilayete olası bir dış müdahalesine fırsat vermemesi de padişahın takdirini kazanmış olmalı ki uzun süre valilik makamında kalmıştır.

Ahmed Râtib Paşa’nın Babası Mahmud Paşa'nın Eyüp’teki Mihrişah Sultan haziresindeki mezarı.
Ahmed Râtib Paşa’nın Babası Mahmud Paşa'nın Eyüp’teki Mihrişah Sultan haziresindeki mezarı.

Bir amiralin Hicaz gibi stratejik bir bölgeye vali olarak gönderilmesi dönemin koşullarında nasıl bir anlam taşıyordu?

Esasında Tanzimat sonrası dönemde bir amiralin valilik gibi mülkî bir hizmette istihdam edilmesi örneğine, bir iki istisna dışında pek rastlanmaz. Ancak Ahmed Râtib Paşa’nın Teftiş-i Askerî Komisyonu’nda görev yaptığı dönemde Hicaz’da yaşanan askerî ve mülkî sorunları yerinde incelemek üzere üç defa Hicaz’a gelerek ortaya çıkan meselelerin arka planında yer alan unsurları iyi tahlil etmesi, onun vilayete önce vekâleten ve kısa bir süre sonrasında asaleten vali olarak atanmasıyla neticelenmiştir. Bu atama, aslında Sultan II. Abdülhamid’in o kendine has idare anlayışının bir yansıması olarak da görülebilir. Yani ehliyet ve liyakat sahibi ama sadakatiyle de öne çıkan ve güven telkin eden bir ismi aslî görevinin haricinde, yani bir bahriyeliyi bir mülkî görevde istihdam etmesi sıra dışı bir olaydır; fakat II. Abdülhamid’in kendine özgü idare anlayışının da bir tezahürüdür.

Paşa’nın kişiliğinde sizi en çok şaşırtan ya da ilgilendiren özellik ne oldu?

Ahmed Râtib Paşa, padişaha olan yakınlığının, yani bendegân zümresinden olmasının verdiği özgüvenle zaman zaman İstanbul’daki devlet adamlarıyla sert tartışmalara girmiştir. Osmanlı hükûmetinden, yani başta sadrazam ve nazırlardan gelen bazı emirleri icra etmemesiyle de sorunlar yaşanmıştır. Sadrazam Ahmed Cevad Paşa ile karşılıklı, üslubu sert yazışmalarında; yine Bahriye Nazırı Hasan Hüsnü Paşa ile de benzer şekilde yaptığı yazışmalarda kimi zaman bir devlet adamına yakışmayan söz ve üslupla cevaplar yazması, çalışmayı yaparken şaşırdığım hususlar arasında yer aldı. Yine Medine’ye kadar gelen ve Mekke’ye uzatılması icap eden Hicaz Demiryolu Hattı ile Hicaz Telgraf Hattı’nın, yerel güç odaklarının karşı çıkmasıyla uzatılmaması meselesinde bir vali olarak merkezin yanında değil de yerel idarecilerin tarafında saf tutması da oldukça şaşırtıcı bir tavır olarak karşıma çıkmıştır.

Uzun yıllar görev yapmış önemli bir devlet adamı olmasına rağmen Ahmed Râtib Paşa hakkında çok az bilgiye rastlıyoruz. Bunun sebebi nedir?

 Mehmet Korkmaz - Bir Osmanlı Paşasının Portresi.
Mehmet Korkmaz - Bir Osmanlı Paşasının Portresi.

Tarihte iz bırakmış devlet adamlarına ilişkin yapılan çalışmalara bakıldığında, önceliğin daha ziyade bir kahramanlık hikâyesine sahip olanlara verildiği görülür. Osmanlı padişahlarından ve sadrazamlarından bazılarının dahi hâlâ üzerinde akademik bir çalışma yapılmamış isimler vardır. Dolayısıyla 15 yıl gibi uzun bir süre de olsa Hicaz’da görev yapmış bir valinin hayat hikâyesinin şimdiye kadar yazılmamış olmasına pek de şaşırmamak gerekiyor. Bu sorunun benzerine, yine II. Abdülhamid devrinde 22,5 yıl Bahriye Nazırlığı yapan Hasan Hüsnü Paşa ile ilgili yaptığım çalışma sonrasında muhatap olmuş ve bu kadar uzun bir süre görev yapan bir isme dair niçin bir çalışma mevcut olmadığı sorusuna cevap vermekte zorlanmıştım.

Hicaz’da demiryolu projeleri, telgraf hattı tartışmaları, hac organizasyonları gibi konular o dönemin modernleşme ve devletleşme çabalarının da göstergesi. Sizce Ahmed Râtib Paşa bu sürecin neresinde duruyordu?

Bu soruya yukarıda kısmen cevap vermekle birlikte birkaç hususu daha ilave etmek faydalı olacaktır. Vali, öncelikle İstanbul’un, yani padişahın ve Bâbıâli diye isimlendirdiğimiz Osmanlı hükûmetinin vilayete ilişkin hassasiyetleri ile Mekke emirlerinin, yani bölgenin kendine özgü bazı hassasiyetleri arasında bir denge siyaseti takip etmesi gerekiyordu ve öyle de yaptı. Bu siyasetiyle bazı zamanlar İstanbul ile, bazı zamanlar da Mekke emirleri ile gerginlikler yaşandığı da bir gerçek. Ama valinin Osmanlıların o kendilerine has tabiriyle idare-i maslahat üzere bir siyaset takip ettiği de açıktır.

Bu kitap sadece Ahmed Râtib Paşa’nın biyografisi değil, aynı zamanda bir dönemin hikâyesi. Sizce günümüz okuru bu biyografiden ne öğrenebilir?

Bu çalışma, dönemin ulaşım şartları da göz önüne alındığında, İstanbul’dan oldukça uzak bir vilayette mülkî ve askerî bir idarecinin karşılaştığı olağanüstü zorluklar karşısında nasıl bir hareket tarzı benimsediğini göstermesi açısından okurda bir kanaat oluşturabilir. İdare edilen yerin kendine has sosyal dokusunun, yani sosyolojisinin göz önüne alınmasının ne kadar önemli olduğunu ortaya koyması açısından da öğrenilebilecek şeyler eserde mevcuttur.