Aida Begiç: Hayatı olduğu gibi göstermeye çalışıyorum

"İnsanları tanımaya çalışıyorum."
"İnsanları tanımaya çalışıyorum."

Cannes ödüllü yönetmen Aida Begiç ile Suriyeli mülteci çocukların hayatlarını, yaşadıklarını, yaşamadıklarını ve heveslerini anlattığı yeni filmi “Bırakma Beni” hakkında Skyroad okuyucuları için bir söyleşi gerçekleştirdik.

Filminizi galada izledim. Çok beğendiğimi söyleyebilirim. John Berger’in şu sözü aklıma geldi: “Göçmenler ve mülteciler yalnız uykularında özgürler”. Filminizi bu temel üzerine mi inşa ettiniz?

Teşekkür ederim. Çocukların hayatlarını görmezden gelemezdim. Ülkelerinden ayrılmış, hayatlarının belki de kalan bölümünü her ne kadar misafirperver bir yerde geçirmiş olsalar da gurbeti yaşıyorlardı onlar. Bu filmi onların yetimliği ve gurbet kavramı üzerine inşa etmek istedim. Niyetim bir şeylere dikkat çekmekti.

Savaşın çocuklar üzerindeki etkisine, masumluğu ne denli etkilediğine dikkat çekmek…

"Beni Bırakma üzerinden konuşmaya devam edecek olursam, bu bir belgesel değil ama tam olarak belgeselleşmeye yakın bir film."
"Beni Bırakma üzerinden konuşmaya devam edecek olursam, bu bir belgesel değil ama tam olarak belgeselleşmeye yakın bir film."

Bir şeyin hikâye olarak tanımlanması artık sinemada kolaylaştı. Hikâyenin gerçekle bir alakasının kalmadığını düşünmeye başlıyorum ben kendi adıma. Siz, filmini yapacağınız hikâyeyi nasıl buluyorsunuz, onu nerede arıyorsunuz ve nasıl karşılaşıyorsunuz onunla?

"İsa’yı ilk gördüğümde savaşın etkisi üzerinde devam ediyordu. Çok içine kapanık bir çocuktu."
"İsa’yı ilk gördüğümde savaşın etkisi üzerinde devam ediyordu. Çok içine kapanık bir çocuktu."

İnsanları tanımaya çalışıyorum. Onların hayatlarını anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyorum. Ama iş anlatmaya geldiğinde bütünüyle hayatlarını anlattığımı söyleyemem. Çünkü bu film ve önceki filmlerim üzerinde konuşacak olursam, insanların yaşadıklarını onlara tekrar anlatıp, onların zaten kırılmış olan yerlerini bir de ben kırmak istemiyorum. Yine de karşılaştığım hayatların karakterlerini bozmadan, olduğu gibi anlatmaya çalışıyorum. Tabii ki bir kurgunun içinde yapıyorum bunları.

Beni Bırakma üzerinden konuşmaya devam edecek olursam, bu bir belgesel değil ama tam olarak belgeselleşmeye yakın bir film.

Bir şeyi filmin yapısı olarak değil de hayatın yapısı olarak düşünmeye özen gösteriyorum.

Yani, basit olmak her şeydir?

Bunu umuyorum.

Bırakma Beni üzerinden devam edecek olursak, bu projenin size gelişi nasıl oldu? Dört yıllık bir çalışmadan bahsediyoruz.

Beşir Derneği’nin çalışmaları sürüyordu mülteciler için. Ben de Bosna’da atölye faaliyetlerinde bulunuyordum o sırada. Yine de mültecilerin bulundukları yere gitmek istedim. O sırada onların hayatlarını görünce, böyle bir projenin bir bakış açısı yaratacağını düşünmeye başladık.

"Urfayı, çok kutsal, çok içe içe bir yer olarak görüyorum. Kim Suriyeli, kim Türk orada anlayamazsınız."
"Urfayı, çok kutsal, çok içe içe bir yer olarak görüyorum. Kim Suriyeli, kim Türk orada anlayamazsınız."

Beni Bırakma’daki İsa karakterini görünce, Nuri Bilge Ceylan’ın “oyunculuk göstermek değil, gizlemektir” sözü aklıma geldi. Sizin de buna yönelik bir çalışmanız oldu mu filminizde?

İsa, sanki bir şeyleri gizliyordu? Bu söze katılıyorum. İsa’yı ilk gördüğümde savaşın etkisi üzerinde devam ediyordu. Bir gizem vardı onda, bu benim yaptığım bir şey mi emin değilim.

Çok içine kapanık bir çocuktu.

Atölyeler sayesinde bir nebze hayatın akışına ve hayatın sesine kulak vermeye başladı. Bisiklet sürerken bir fotoğrafını çekmiştim, hâlâ o bakışını hatırlarım. Sanki bu dünyanın bütün kırıklığı vardı yüzünde.

Filminizi Urfa’da çektiniz. Urfa’da mültecilere bakış nasıldı? Bunu siyasi bir soru olarak değil, sosyolojik bir soru olarak soruyorum.

"Sanatın her türü ile ilgileniyorum. Ama hayattan besleniyorum."
"Sanatın her türü ile ilgileniyorum. Ama hayattan besleniyorum."

Çok kutsal, çok içe içe bir yer olarak görüyorum.

Kim Suriyeli, kim Türk orada anlayamazsınız.

Kendi ülkemde olsa “neden burada çekim yapıyorsunuz” diyenler olabilirdi. Ama orada kimse bize karışmadı. Herkes misafirperver bir şekilde davrandı. İnsanların yetimlerin hakkını bildiğini orada anladım belki de. İnsanda insana teselli olduğunu da orada anladım.

Güzel olan her şey sona ermek zorunda mı?

Güzel olan her şey sona ermek zorunda, yeni bir başlangıç için. Her şeyin güzel gitmesinin hayata aykırı olduğunu düşünüyorum. Burada acı ve mutluluk bir arada. Her şeye yeniden başlamanın dinçliği ve her güzel olan şeyin sona ermesi. Hayatın biraz da bu olduğunu söyleyemez miyiz?

"Burada acı ve mutluluk bir arada."
"Burada acı ve mutluluk bir arada."

Godard’ın sinemasını daha da incelttiğinizi ve üzerine koyduğunuzu düşünüyorum. Sizi etkileyen şairler, yazarlar ve sinemacılar kimlerdi?

Sanatın her türü ile ilgileniyorum. Ama hayattan besleniyorum. Bir sanat eserine baktığımda bunun filmini yapmam gerekiyor demedim. Ben genellikle bir insanı gördüğüm zaman, onunla tanıştığımda, onu bulduğumda onun filmini yapmalıyım diyorum.

Ben hayatta karşılaştıklarımın peşine düştüm hep.

"Beşir Derneği’nin çalışmaları sürüyordu mülteciler için."
"Beşir Derneği’nin çalışmaları sürüyordu mülteciler için."

Peki, son sorum olsun. Yeni filminiz için yeni bir insanla ve onun hayatıyla tanıştınız mı?

Aida Begiç Artist olmayan kadınlarla çalışacağım. Şiirsel bir anlatım olacağını düşünüyorum. Çok parlak hayatlarla tanıştım bu vesileyle.