Artemis’in mucizesine ev sahipliği yapan İyon kenti yeniden keşifte

Homeros’un İlyada’sının II. Kitabına göre anavatanları Teselya olan Magnetler, Apollon kehaneti uyarınca, müttefiklerine yardım etmek için yola çıktıklarında bir gemi kazası geçirirler ve Girit’e inmek zorunda kalırlar. Elçilerini Delphi’deki Apollon Tapınağı’na göndererek bilgelik tanrısından bir işaret almak için Apollon kâhinlerine danışırlar. Apollon, kâhinler aracılığıyla onlara seslenir: “Anavatanınıza dönmeyeceksiniz, burada yeni bir şehir kuracaksınız ve ikinci kehanetimi bekleyeceksiniz.” Bunun üzerine Magnetler, burayı geçici olarak yurt edinirler, bir gün memleketlerine döneceklerini düşünmektedirler zira. Bundan 80 yıl sonra, Magnetler gökte bir yöne ilerleyen beyaz kargalar görürler ve bunu, dönüşleri için kutsal bir alamet addederler. O sırada ikinci kehanet gelir: “Kendi topraklarınıza bir daha dönmemek üzere, üzerinden kuşların geçtiği, Menderes’in kıvrıldığı o yerde Lykialı kahraman Leukippos’un himayesinde yeni bir kent kuracaksınız.”

İşte Magnesia ad Maeandrum, yani Menderes Magnesiası. Magnetlerin, Lykialı bir kahraman olan Leukippos’un önderliğinde bugünkü Germencik sınırları dâhilindeki merkezî ve verimli topraklarda kurdukları bir iç İyonya kenti. Ephesos’la arasında da antik bir yol bulunuyor.
Yine kuruluş mitosuna göre Magnetlerin yeni bir yurt kurmak için geldikleri bu kentin yöneticisi olan Kral Mandrolytos’un kızı Leukophrye, Magnesia’nın onun öncülüğünde kurulacağı Leukippos’a âşık olur ve babasından gizli, kentin anahtarlarını ona teslim eder.
Üç seçkin liman kentinin merkezinde bir kavşak noktası Menderes Magnesiası: Kuşadası, Ephesos ve Miletos. Kent, Küçük Asya’daki dördüncü büyük İyon tapınağına ev sahipliği yapıyor: Artemis Leukophryene Tapınağı. (“Leukophryene” epitetinin manası hakkında bazı tartışmalar olsa da bu unvanın “beyaz kurbağa”, ‘kurtlar’, “beyaz bir kuş” veya “dut tohumu” gibi anlamlara geldiği düşünülüyor.) Artemis Leukophryene Tapınağı bizi şöyle bir güzellikle karşılıyor: Burası, mimarı bilinen otuz tapınaktan biri. Mimarımız ise meşhur Prieneli Hermogenes. Magnesia ad Maeandrum’daki bu Artemis Tapınağı, Hermogenes’in başyapıtıyken Teos’taki Dionysos Tapınağı (Sığacık, İzmir) ise çıraklık eseri. Bugün Artemision’un (Artemis Tapınaklarına, yer belirten -ion takısının getirilmesiyle verilen genel ad) sadece batı alınlığını görebiliyoruz. Louvre Müzesi’nde ise, Amazonlarla Grekler arasındaki mücadeleyi betimleyen frizler gibi, Magnesia Artemision’una ait birçok yapı elemanı bulunuyor. Ünlü bir isim; Fransız mimar, gezgin ve arkeolog Charles Texier, bu eserleri 1840’ta Paris’e taşıyor.

Magnesia’nın ana tanrıça kültü, Artemis üzerinden ilerler. Hikâyeye göre, Artemis Leukophryene Tapınağı inşa edilirken ustalar ve mimarlar çatı elemanlarını yukarıya nasıl taşıyacaklarını düşünüyorlarmış. Sabah gelip baktıklarında Artemis’in, bu malzemeleri yerine yerleştirdiğini görmüşler ve akabinde çok ender gerçekleşen epifani (tanrıların-tanrıçaların cisimleşip görünmeleri) ile alanın kutsallığı daha da artmış.

Bu tapınağı tüm ihtişamıyla hayal edelim: Pronaos’ta ay ışığının içeri süzülmesini sağlayan iki kapı ve koridor var, cella ise parlayan kült heykeli dışında tamamen karanlıkta, ki hatırlayalım, Artemis de bir ay tanrıçasıdır. Bu tapınak, aynı zamanda, büyük kurban ritüellerinin ve Artemis Oyunları’nın da bünyesinde düzenlendiği, antik dünyanın en ünlü festivallerinden biri olan Artemisia’nın merkeziydi.
Magnesialılar, Akdeniz krallıklarına elçilerini göndererek onların, Artemis Oyunları’nı tanımalarını önerirler. (Agoraya giden yol üzerinde, bu dört günlük festivali tasvir eden mermer bir parçada şahane bir kabartmayı görüyoruz.) Propylon, Artemision sakinlerini (ve şimdi de ziyaretçileri) Zeus Tapınağı’nın da bulunduğu iki katlı kutsal agoraya götürür, ki burası, antik dünyanın en büyük agoralarından biridir. Böylece Artemisia, Zeus Tapınağı çevresinde devam eder.
Son olarak: Artemis Kutsal Alanı’nın kuzey stoasındaki latrinalar. Duvarlarda harika opus sectile tekniğini (daha küçük parçalar kullanarak daha büyük mermer bloklar inşa etmeye dayanan sanatsal bir tarz) görüyoruz.
Uzun zamandır kavuşmayı beklediğim Magnesia, Büyük Menderes’in bereketli topraklarında; Doç. Dr. Görkem Kökdemir ve ekibinin özverisiyle, keşfine devam edilen şahane bir izlek.
*Referanslar: Orhan Bingöl (Magnesia ad Maeandrum Kazısı Eski Başkanı), Görkem Kökdemir (Magnesia ad Maeandrum Kazı Başkanı), Baki Demirtaş (Magnesia ad Maeandrum Kazı Başkan Yardımcısı).

Metop*:
Haziran 2025 itibarıyla Magnesia ad Maeandrum’da Hristiyanlığın ilk izlerine ulaşıldı. Hristiyanlığa geçiş ile Beylikler-Geç Doğu Roma Dönemi arasındaki zaman dilimine tarihlenen bulgular, bu sezonunun kazılarının en büyük sürprizlerinden oldu biz meraklılar için. Bu sezonun kazıları, kent alanının içindeki Çerkes Musa Camii’nin yanındaki alanda sürdürülüyor. MS 5. yüzyıla tarihlenen iyi korunmuş fresklerin, dinî amaçlarla kullanılmış büyük bir yapı kompleksini işaret ettiğini söylüyor Kazı Başkanı Görkem Kökdemir. Ardışık yüzyıllara tarihlenen kandil ve sikkeler de cabası.
Bu arada, Anadolu’da iki Magnesia bulunduğu için bunların, çevrelerindeki akarsu ve dağlara göre topografik olarak adlandırıldığını da hatırlatmakta fayda var. Magnesia ad Maeandrum (Menderes Nehri Kıyısındaki Magnesia, Aydın) ve Magnesia ad Sipylum (Spil Dağı Eteğindeki Magnesia, Manisa).
- * Klasik mimarinin Dor düzeninde, frizlerin dikey olarak konumlandırılmış tabletlerinin arasındaki boşluğu estetik olarak dolduran dikdörtgen oyuk. Antik Şeyler’in minik dikdörtgen spot kutucukları da onun metopu olsun öyleyse!
*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.