Aşkın hastalığı, sevginin direnişi: Antikapitalist bir tutum olarak sevmek

​İnsanın sevgi hali
​İnsanın sevgi hali

Sevgi, sevilen nesneden bağımsız bir kişilik durumudur. Fromm’a göre sevgi yalnız bir insana bağlılık olarak değil, bütün dünyaya doğru genişleyen bir tutum olarak kıymetlidir. Başka her şeye karşı ilgisiz kalan sevgiyi birlikte yaşamaya bağlılık ya da yaygınlaştırılmış bir bencillik olarak görür. Fromm sevgi yetisi ve nesnesi üzerine düşüncelerinde aşka değinmese de aşkla sevgi arasında bir ayrımın kabul edildiğini söyleyebiliriz. Çünkü aşk dünyaya doğru genişleyen bir tutumu değil, dünyayı sevilen nesne üzerinde yoğunlaştıran ve ondan ibaret kılan bir kayıtsızlığı beraberinde getirir. İdealleştirilmiş bir sevgi teorisi içinde düşündüğümüzde Fromm’a hak verebiliriz. Onun cümleleriyle, sevginin bir istenç ve bağlılık eylemi olduğunu, bu yüzden de birbirini seven kişilerin kimler olduğunun pek önemli olmadığını düşünebiliriz.

Kapitalist dünyanın çıkarcılığı ve bencilliği içerisinde aşk, maddi ilişkilerin katı ayrımının ötesinde bir insanla gerçek bir paylaşımın imkânıdır.
Kapitalist dünyanın çıkarcılığı ve bencilliği içerisinde aşk, maddi ilişkilerin katı ayrımının ötesinde bir insanla gerçek bir paylaşımın imkânıdır.

Sevgi nesnesinin önemsizliğini W. H. Auden de bir şiirinde ironik bir şekilde ifade etmektedir: “Aşk’ın bir nesneye gereksinimi var, herhangi bir şey işini görür/Çocukken bir pompa makinesini sevmiştim/Zihnim, her parçasının senin kadar büyüleyici olduğunu düşünür.” Fromm’un sevgi nesnesiyle kurulan ilişkisellikten bağımsız, salt duygudan ibaret olmayan, sevme eylemine yargı ve kararın da karıştığı bu sevme biçimi duyguları aşan bir yargıyla mühürlenmiş, bütün dünyayı kuşatan bir bütünlüktür.

Sevgi zarar verir. Andre Gide’in “Dar Kapı” romanında kadın kahraman Alissa Jerome’ye bir mektup gönderir. Mektubun son cümleleri kadın- erkek ilişkilerinin yıkıcılığını, Gide’in üslubuna çok uygun bir şekilde, erdemli bir sakinlikle anlatır: “Tanrı seni korusun, sana yol göstersin. Bir tek ona zarar görmeden yaklaşılabilir.”

Sevgi dikkatin nesnesi üzerine yoğunlaştığı bir kristalize zamandır. Ortega y Gasset, “Sevgi Üstüne” de âşık olmanın bir dikkat olgusu olduğunu belirtiyor. Dikkatin anormal bir şekilde bir başkasına takılması aşkın hem doğuş evresini hem de devam eden süreci açıklamaya imkân verir. Aşkta dikkat, sevgi nesnesi dışında her şeyden sıyrılır. O nesneye saplanıp kalmış, katılaşmış, bir tek kişinin tutsağı olmuştur. Platon’un kutsal delilik dediği şeydir bu. Bir nesneyi dikkate boğarak, onun üzerinde aşırı yoğunlaşarak bilinç, o nesneye hiçbir şeyle karşılaştırılamayacak güçlü bir gerçeklik kazandırmış olur.

Sevgi, antikapitalisttir.
Sevgi, antikapitalisttir.

Sevgi gözlerden bulaşan bir hastalıktır. Bedenin parıltısının gözlere ulaştığı yerde başlar aşk. Aşk, insanın içine gözlerden giren bir hastalık, ışıklı bir hastalık. Bedenî ilgilerin olduğu tek sevme biçimi olarak kadın-erkek arasındaki aşkın başında ve sonunda görme duyusu merkezîdir. Her devirde böyle, halk hikâyelerindeki, kızın resmini görüp âşık olan ve onu aramaya koyulan karakterleri düşünelim. Burada bir ortalamadan bahsediyorum. Yoksa sözleri Hüseyin Câvid’e ait olan “Kör Arap’ın Mahnısı”nı nereye koyacağız: “Nə eşq olaydı, nə aşiq, nə nazlı afət olaydı!/Nə xəlq olaydı, nə xaliq, nə eşqi-həsrət olaydı!” Urfi sadece kendi bedenini yok ediyordu. Âşık ve kör Arap ise hem kendini hem sevgiliyi hem de halkı ve Hâlık’ı yok ediyor. Işıltılı aşkın, bir körün gözlerindeki en kara nihilizmi.

Sevgi, antikapitalisttir. Kapitalist dünyanın çıkarcılığı ve bencilliği içerisinde aşk, maddi ilişkilerin katı ayrımının ötesinde bir insanla gerçek bir paylaşımın imkânıdır. Ulrich Beck’in ifadesiyle “Aşk, kapitalizm içindeki komünizmdir. Cimriler ikram ederler ve bu esnada, bu nedenle mutludurlar.” Kapitalist toplum düzeninde sistem dışı bu aykırı davranışı sağlayacak bir başka güç de dinlerin özünü oluşturan diğerkâmlıktır.

*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.