“Ayna ki gammazdır” aynanın tarihi

Ayna elle tutulur bir nesne hâlini almadan önce dahi insanların su yüzeylerinde, parlak taşlarda akislerini izlediklerini biliyoruz.
Ayna elle tutulur bir nesne hâlini almadan önce dahi insanların su yüzeylerinde, parlak taşlarda akislerini izlediklerini biliyoruz.

Ayna insanlık tarihi boyunca önemini kaybetmemiş nadir nesnelerden biridir. Bunda insanın kendisini tanımak istemesinin, varlığını anlamlandırmak istemesinin payı büyüktür. Ayna elle tutulur bir nesne hâlini almadan önce dahi insanların su yüzeylerinde, parlak taşlarda akislerini izlediklerini biliyoruz. Bu ilk tecrübeler, insanın yaşamına tanıklık eden en önemli anlatılardan olan mitlerde de sıklıkla karşımıza çıkar. En bilineni de Narkissos (Narsis) mitidir.

Mite göre bir kâhin, Narkissos’un eğer kendi yüzüne bakmazsa uzun yıllar yaşayacağını söyler. Yaptıkları yüzünden tanrılar tarafından cezalandırılmasına karar verilen Narkissos, birgün dere kenarına su içmek için eğildiğinde kendi aksiyle karşılaşır. Yüzünü ilk kez gören Narkissos güzelliği karşısında büyülenir ve kendi görüntüsüne âşık olur. Sudaki yansımanın başından ayrılmaz, yemekten içmekten kesilir. Böylece günden güne eriyerek ölür ve vücudun ergis çiçeğine dönüşür. Bu mitin aynanın tarihi içerisinde yeri bize suyun ayna görevinde kullanılmasını göstermesi açısından önemli olmakla birlikte aynanın insanın benliğinin derinliklerini göstermesi ve bir tefekkür nesnesine dönüşmesi noktasında da değerlidir.

  • Farklı mitolojilerde de aynanın kutsal bir yer edindiğini görürüz. Hititler’de yeraltı tanrıçalarının bir ellerinde büyük ayna diğer ellerinde iğne ile kralın yıllarını ördüklerine inanılırdı. Aynı zamanda ayna, Japon mitolojisinde en büyük tanrıçalardan Amaterasu’nun ve Yunan mitolojisindeki Afrodit’in de en önemli simgelerindendir.

Eski medeniyetlerden Mısır’a bakacak olursa kaynanın kutsal kabul edilerek törenlerde kullanıldığını görürüz.
Eski medeniyetlerden Mısır’a bakacak olursa kaynanın kutsal kabul edilerek törenlerde kullanıldığını görürüz.

Eski medeniyetlerden Mısır’a bakacak olursa kaynanın kutsal kabul edilerek törenlerde kullanıldığını görürüz. Ayna kültürünün çok gelişmiş olmasının sebebi ölüm ve ölümden sonraki hayata olan inanıştır. Mısırlıların mezarlarına ayna bırakma geleneğinin temelinde, aynanın bu dünya ve ölümden sonra varılan dünya arasında geçiş kapısı görevi görmesi düşüncesidir.

Türklerde’de ayna ile ilgili ilk bilgileri Kaşgarlı Mahmud’un Divân-ı Lügati’t Türk adlı eserinde görürüz. Burada ayna “iki yüzlüg köznü” (iki yüzlü ayna) olarak karşımıza çıkar. Köznü kelimesi görmek, bakmak anlamındadır. İki yüzlü olarak nitelendirilmesinin nedeni ise aynanın, inanışa göre farklı âlemlere açılan bir kapı olduğunun düşünülmesidir.Birinci yüz yani cam yüzeye yansıyan görüntü kişiye kendisini gösterir ama ikinci yüz Şamanların dini ritüeller sırasında başka âlemlere geçiş yapması için kullanılır. Bu sebeple evlerde kullanılan aynalara sık bakmaktan korkulur hatta aynadan yapılabilecek geçişleri önlemek için ters çevrilir ve ters çevrilen bu kısım cam olarak bırakılmaz üzerine gümüşten işlemeler yapılırdı.

Aynanın dinler tarihinde uzun bir geçmişi olduğu söylenebilir. Antik Çağlar’dan günümüze bu fenomen gizemli ve büyüleyici olarak bilinir.

Türklerde’de ayna ile ilgili ilk bilgileri Kaşgarlı Mahmud’un Divân-ı Lügati’t Türk adlı eserinde görürüz.
Türklerde’de ayna ile ilgili ilk bilgileri Kaşgarlı Mahmud’un Divân-ı Lügati’t Türk adlı eserinde görürüz.

Ayna, semavi dinlerde de önemli bir öge olarak karşımıza çıkar. Yahudilerin yas zamanlarında önemsedikleri bir semboldür. İnanışa göre yedi günlük yas döneminde ayna kullanımı yasaktır. Ölü evinde bulunan aynaların ya üzerleri örtülür ya da ters çevrilir. Burada amaç insanın aynada yansımasını görüp dikkatinin dağılmaması dolayısıyla ölüye ve Tanrı’ya saygısızlık yapmamakla birlikte ölünün ruhunun gömülene kadar orada dolaşmasıdır.

İslamiyet’te ise ayna kullanılması tavsiye edilen bir eşyadır. Hz. Ali tarafından rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber’in aynaya bakarken, “Allah’a hamdolsun! Allahım, yaratılışımı güzel kıldığın gibi ahlâkımı da güzelleştir!” der. İslam kültüründeki tasavvufi düşüncede de ayna önemli bir ögedir. Ünlü İslam düşünürü İbnü’l-Arabî; Tanrı, âlem, insan, insan-ı kâmil ve insanın ilâhî bilgiyle bağlantısını açıklamak üzere sık sık ayna metaforuna başvurmuştur. Düşünceye göre ayna, tek hakikat olan Cenab-ı Hak’tır, onun dışındaki diğer varlıklar ise bu aynadaki görüntülerdir. Ancak âlem ne Cenab-ı Hak ile aynıdır ne de ondan başkadır. İşte bu aradalık özelliğini aynadaki görüntü ve görüntünün sahibi arasındaki ilişkiye benzetir.

İnsanlık tarihinin en eski nesnelerinden biri olan ayna, çağlar boyunca sahip olduğu simgesel anlamlar ve cismi varlığıyla hayatımızda önemli bir yer tutar. Geçmişinden gelen gücünü günümüzde de yakından hissettirir ayna. Görünenden ziyade görünmeyenle ilgilidir.

Bilimsel kaynaklara bakıldığında ise tarihte bilinen ilk ayna bundan 8000 yıl önce Çatalhöyük’teki insanların obsidyen bir yüzeyi parlatmasıyla ortaya çıkmıştır.
İslamiyet’te ise ayna kullanılması tavsiye edilen bir eşyadır.Hz. Ali tarafından rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber’in aynaya bakarken, “Allah’a hamdolsun! Allahım, yaratılışımı güzel kıldığın gibi ahlâkımı da güzelleştir!”
İslamiyet’te ise ayna kullanılması tavsiye edilen bir eşyadır.Hz. Ali tarafından rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber’in aynaya bakarken, “Allah’a hamdolsun! Allahım, yaratılışımı güzel kıldığın gibi ahlâkımı da güzelleştir!”

Volkanik patlamalar sonucu meydana gelen bu doğal cam, binlerce yıl boyunca Anadolu’da işlenerek ihraç edilmiştir. Obsidyenin bulunmadığı Mezopotamya’da ilk ayna ise MÖ. 4000’de parlatılmış bakırdan yapılmıştır. Yapılan araştırmalara göre Mısır’da aynalar ev içlerine de asılmıştır. MÖ. 1000’de ise dünyanın her yerinde ayna yapıldığını biliyoruz. Ancak bu madeni aynalar dışında bilinen ilk cam ayna Sümerliler tarafından yapılmıştır. Bu aynalar şekil itibarıyla tümsekli aynalar olmuştur. Düz camdan ayna ise ilk defa Venedik’te 1500’lü yıllarda cıva kullanılarak yapılmış olup sadece zenginlerin ulaşabileceği bir eşya hâline gelmiştir. Cıvalı aynaların zararlı olması sebebiyle 1835’te kimyasal bir yöntem bulunarak gümüş vb. malzemeler kullanılır. Bu yöntemin kullanımı günümüzde azalmış olup yerini modern fabrikalar ve modern makinalar almıştır.