Başak Kuzakçı: Soğd Halkı Oluşturduğu Kültürel Sentez ile Orta Asya Halklarının Gelişmesinde Önemli Bir Role Sahip

Başak Kuzakçı.
Başak Kuzakçı.

Soğdlar ve Türkler: İpek Yolu’nun Tüccarları ve Hâkimleri isimli kitap, tarihte adına sık rastlamadığımız Orta Asya’nın kadim halklarından Soğdlar’a dair pek çok bilgi içeriyor. VakıfBank Kültür Yayınları’ndan çıkan bu çalışma aynı zamanda bu gizemli halkla ilgili bir kaynak olma özelliğine de sahip. Kitabın yazarı Başak Kuzakçı’yla Soğdlar’ı, onların dilini ve Türk tarihine olan katkılarını konuştuk.

Doktora döneminizde Berlin’deki Turfanforschung Entstitüsü’nde Soğdça öğrenmek için bulunmuşsunuz. Soğdlar’a olan merakınız ne zaman başladı?

Soğdlar ve Türkler: İpek Yolu’nun Tüccarları ve Hâkimleri.
Soğdlar ve Türkler: İpek Yolu’nun Tüccarları ve Hâkimleri.

Soğdlara merakım yüksek lisans eğitimimin son dönemlerinde başladı. Yüksek lisans tezim Türk Kültür Tarihi üzerineydi. Bu nedenle de kültürel süreçler, özellikle kültürleşme oldukça dikkatimi çekiyordu. Fakat tarihte kültürleşmenin köklerinde ticaret yollarının önemi oldukça büyüktü. Hâli ile satır aralarında sıklıkla rastladığımız Soğd ismi merakımı fazlası ile cezbetti. Açıkçası bu alanda ülkemizde kimsenin etraflıca çalışmamış olması, Soğd dilinin araştırmacılar tarafından bilinmezliği bir sır perdesinin aralanması anlamına geliyordu. Böylece doktora eğitimim başladıktan sonra teferruatlı bir sürecin ardından Berlin-Brandenburg Turfanforschung'a (Turfan-Studies’a) kabulüm ile Soğdların dünyası bana açılmış oldu. Turfanforschung benim akademik hayatımda da bir dönüm noktasını beraberinde getirdi. Soğd dilinin dünyada sayılı uzmanlarından eğitimler almanın yanı sıra İpek Yolu çalışmalarının da önemini fark ettim. Çünkü iktisadi tarih, sadece kültür çalışmalarını değil, siyasi tarihin de başat rolünü üstleniyordu.

Bu merak sonrasında “Ben bu konuyla ilgili kitap yazmalıyım” hissine nasıl dönüştü?

Sanırım bu his, meraktan daha çok benim için bir gereklilikti. Doktora tezimi Soğdlar üzerine yazarken her aşamasında bu kadim İpek Yolu halkını daha fazla insanın bilmesi ve tanıması taraftarıydım. Esasında çok uzun süre sessizliğe gömülmüş bir tarih vardı. Soğd çalışmaları sadece bizim ülkemizde değil, dünyada uzun süre keşfedilememişti. Onlara ait metinler ve arkeolojik bulguların ortaya çıkarılması, bu materyallerin tanımlanması ve temellendirilmesi esasında tarih literatürü için oldukça yeni. Nihayetinde bizim ülkemizde de çok sözü edilmeyen, satır aralarına saklanan Soğdlar üzerine bir kitap yazılması son derece önemliydi. Diğer taraftan bana çok defa bahsi geçen hususta bir eser yazılması hem meslektaşlarım hem de öğrencilerim tarafından ifade edildi. Her şeyden önce literatürde ciddi bir boşluk mevcuttu ve bu durumun giderilmesi gerekiyordu. Naçizane bu eseri meslektaşlarım anlatırken “literatürün ilk eseri” cümlesini kuruyorlar fakat son olmayacağını biliyorum. Şunu da ifade etmeliyim ki Soğdlar ve Türkler adlı eser genç meslektaşlarımıza literatürde yeni bir kapı açmak anlamı da taşıyor benim için.

Soğd duvar resmi (Afrasyab Müzesi, Semerkand).
Soğd duvar resmi (Afrasyab Müzesi, Semerkand).

Soğdlar ve Türkler kitabınız geniş çaplı bir araştırmanın sonucunda ortaya çıktı. Soğdların tarihini araştırırken daha da derine indiğinizde onlara dair sizi neler şaşırttı?

Beni şaşırtan en önemli husus, Soğdların sadece sıradan bir tüccar toplumu olmamasıydı. Aslında İpek Yolu’nun en önemli tüccar toplumu olarak bilinmesine rağmen ticari emtia yanında kültürel ürünleri de mübadele ettiği ve farklı kültür unsurlarını taşıdığıydı. Diğer taraftan oldukça kadim bir kentleşme ve sanat anlayışları mevcuttu. Dahası Soğd toplumunda sadece ticaret hukuki metinleri değil, evlilik sözleşmesi gibi Soğdça yazılmış metinlerde yer alan bilgilere göre kadın-erkek yani birey anlayışının son derece gelişmiş olmasıydı. Kısaca sanatçı, tüccar, keşiş, general, çevirmen ve zanaatkâr gibi çeşitli toplumsal gruplardan müteşekkil Soğd halkı, oluşturduğu kültürel sentez ile Orta Asya halklarının gelişmesinde önemli bir role sahipti. Bölgede kazandıkları bu kültürel nüfuza bakacak olursak Pers, Türk ve Çin gibi unsurları bir potada birleştiren kültürel bir yapıdan bahsedebiliriz.

Soğdlar, Türk tarihi için önemli bir millet ama bizim tarihimizde çok bilinmiyor, adları da geçmiyor. Neden?

Bunun en önemli sebeplerinden bir tanesi ülkemizde Soğdçayı bilen kimsenin olmamasıdır. Bu nedenle Soğdların belgeleri de okunamamış ve diğer kaynak dilleri üzerinden bir analiz ile ele alınmıştı. Oysaki Türk tarihinin en önemli tanıklarından biri Soğdlardır. Üstelik sadece Türklerle değil, Çinliler ile olan ilişkilerinden de bakacak olursak Orta Asya halklarına dair birçok olaya birinci dereceden tanıklardı. Diğer taraftan, Türk tarihinin en önemli kaynaklarından birini Çin Yıllıkları oluşturuyor, bu yıllıklar oldukça teferruatlı içeriğe sahip ve en iyi korunan kaynaklardır. Ayrıca söz konusu yıllıklara ulaşım çok daha kolay. Hele ki günümüzde online olarak dahi ulaşım sağlayabiliyorsunuz. Soğd metinleri ise bu kategoride dışarıda kalıyor. Metinlerin yazımı ile latinize hâli birbirinden farklı. Dijitale aktarılan metinler -2022 yılı sonrasında başlandı yüklenmeye- hâlâ 1-5 satır aralığı kadar yüklenebilmiş durumda. Soğdça bilmiyor iseniz sözlük kullanarak, metni okuyabilmeniz de pek mümkün değil. Bunların hepsi Soğdlardan uzak durulmasına sebep olmuş. Hâli ile üretilmeyen meseleler de ne literatürde ne de genel okuyucu kitlesinde yerini bulamamış. Maalesef Soğdlarda bir bilinmezliğin içerisinde bunca zaman kalmış, bu yüzden eserin önsözünde “tarihin sessiz tanıkları” ifadesini kullanmıştım.

Soğdlar’ın Türk tarihindeki önemi nedir?

Evet, bu soru için en kısa anlatımı nasıl gerçekleştirebilirim diye uzunca düşündüm. Çünkü Türk tarihinden Soğdları, Soğd tarihinden Türkleri çıkarabilmek pek mümkün değil. Çok ciddi bir iç içe geçmişlik söz konusu hem tarihsel hem de kültürel olarak. Türk-Soğd evliliğinin de sayıca çok fazla olduğunu ifade edebiliriz. Türk Kağanlığının en önemli generallerinden biri olan An-Lushan, Soğd bir babanın, Türk bir annenin oğlu olarak dünyaya gelmiş ve Türk tarihinin önemli askerlerinden biri olarak tarihe geçmiştir. Asya Hunları'nın göç güzergahlarını, Akhunların Batı Asya topraklarındaki varlıklarını, Türk Kağanlığının tüm diplomatik ilişkilerini, Uygur Kağanlığının yerleşik yaşama geçiş sürecini Soğdlarla beraber görüyoruz.

8.yy ait, Soğdça bir mektup.
8.yy ait, Soğdça bir mektup.

Onlar Türk kültürüne neler kattı?

Türkler, Soğdların Asya topraklarında hamiliğini yaparken Soğdlar ise ticari, sanat, diplomasi hususunda katkılar da bulunmuştur. Bugün Akhunların tarihini bizler, İpek Yolu’ndaki sikkelerden takip edebiliyoruz. Bu sikkeleri darp eden ve ticaret sahasında dolaşıma açan da Soğdlardır. Budizm gibi önemli dinlerin de İpek Yolu sahasında taşınmasına sebep olan Soğdlar, Uygur Kağanlığının Maniheizm dinini kabul etmesinde doğrudan sorumludur. Ayrıca Türklerin ilk yazıtları Bugut gibi, Soğdça yazılmıştır. Göktürkçe kullanılana kadar Türk Kağanlığının tüm elçilik raporları yine Soğdça kaleme alınmış ve diğer devletlerle kurulan ilişkilerde Soğd elçiler görevlendirilmiştir. Türk heykellerinin yapımında Soğd zanaatkarlar yer almıştır. Soğdlar zirai ürünler ve sulama kanalları gibi kentleşmenin önemli aşamalarını da Türklere taşımışlardır. Bununla beraber, Uygurca dediğimiz dil, Soğd alfabesinden oluşturulmuş bir yazı sistemidir. Tıpkı Osmanlı Türkçesinin Arap ve Fars alfabesinden oluşturulması gibi. Bugün dilimizde hâlâ Soğdça kelimeler kullanıyoruz. Örneğin, “kent” ve “borç” kelimesi Soğdça’dır. Eserde yer alan başlıklardan biri de Türklerin yazıyı benimsemelerinde Soğd etkisidir. Soğdlar ve Türkler, bir sınır ile ayrılmış iki ayrı millet yaşamına sahip değillerdi. Çinliler ve Türkler birbirinin sınır komşusuydu. Fakat Soğdlar ve Türkler aynı coğrafyada ve aynı şehirlerde yaşıyorlardı. Uygur Kağanlığı döneminde yönetici kadrosu ile yakından ilişki kuran yaklaşık 2.000 soylu Soğd ailenin yaşadığı da kaydedilmiştir. Kısacası İslamiyet öncesi Türk devletlerini etraflıca anlayabilmek için Soğdların kim olduğunu, Türklerin arasındaki nüfuzunu ve dönemin konjonktürünü iyi okumak ve bilmek gerekiyor. Aksi takdirde, Türk tarihinin kültürel, siyasi ve iktisadi gelişimlerini anlayabilmemiz pek de mümkün değil.