Beatmucit Ceyhuni, taverna ezgilerini hip hop ile yeniden harmanlıyor

Beatmucit Ceyhuni, Hip Hop müziğini kendine özgü bir şekilde yeniden yorumluyor. Onunla henüz tanışmadıysanız, mutlaka tanışın. İlginç biri, klasik sözleri yok, sözlerinde büyük bir "humor" yatıyor ve yeni bir şeyler teklife diyor müzik piyasasına. Ceyhuni ile müziği nasıl bulduğunu, Taverna müziğini Hip Hop’un içine nasıl entegre ettiğini ve diğer meseleleri konuştuk.
Sene 2006 ya da 2007, eve internet bağlanmış, interneti açar açmaz babam yanıma geldi ve Müslüm Gürses’in "Yıllar Utansın" şarkısını açmamı söyledi. Benim bir tık aracılığıyla ulaşabildiğim ilk şarkıydı bu. Senin müziğe ulaşman nasıl gerçekleşti, nerede buldun müziği, ilk nerede hangi parçayı dinleyince karar verdin?
Evde babamın dinledikleri sayesinde ulaştık biz de müziğe. Benzer hikâye bir bakıma. Aklımın yettiği ilk zamanları hatırladığımdaysa halk ozanları ve aşıklar geliyor gözümün önüne. Bir de arabesk kasetler: Ferdi, Orhan, Müslüm, Ibo.
Taverna müziğini kendi yorumunuzla Hip Hop türünün içine entegre ediyorsun. Taverna müziğinin sade oluşu ve doğrudanlığı ile Hip Hop arasında bir bağlantı mı kurdun, bunların ikisinin bir arada bulunması fikri, herkese ilginç geldi sanırım, hayret verici bir durumdu benim adıma.

Sıcak bulduğum icin, gerçek bulduğum için ben o projemin ismini "Taverna Etnik Hiphop Teknik" koydum. Hip hop temeli üzerine Org sololar falan kullandık. Macunlar çektik. Takıldık öyle. Hasan Etnik desem kimse Taverna diyemezdi. Başka ekolleri de harmanlıyoruz çünkü. "Taverna" 2 albümlük bir projeydi. Disco da yaparım. Kaynak benim. Keyif benim. İstediğim şeyi yapıyorum yani.
Hollanda doğumlusun, orada da yaşıyorsun. Buradan hareketle hem Hollanda’daki Hip hop müziğini hem de senin müziğine bu ülkenin katkısını sormak isterim.
Amsterdam’da doğup büyümenin müziğimde etkisi elbet de var. Mesela dünya müziğine (Hip Hop dahil) aşina bir kulak gelişmesine neden oldu Hollanda’da yaşamak. Ama öte yandan acıyı kederi "Törkiş" yaşadık. Kendimi her iki ülkeye de tamamen ait hissedemedim gitti. Ama daha geniş açılardan bakabilmemi sağladı. Katkısı bu olabilir. Belki de müzik yapmamın da nedeni budur.
Türkiye’de yaşamıyorsun malum, müzik piyasasının İstanbul’da olduğunu da hepimiz biliyoruz. Bunu bir handikap olarak görüyor musun? İstanbul’a taşınma gibi bir planın var mı?
Piyasa kaygısı olan adamın hali başka olur. Ben içimden gelenleri yaptım, yayınladım yıllardır. Kimseye hiçbir şey satmadım. Kime hitap ettim bilmedim. Bunları düşünmedim. Tanınmak için hamlem olmadı. Ama elbette gelen tekliflere daha olumlu bakabilirdim.

Benim durumumda handikap değil Hollanda’da yaşamak; ama İstanbul’da olsaydım bugün daha tanınır durumda olabilirdim, evet. Taşınma planım yok. Ama daha sık gelebilirim.
Ben şarkılarını dinlediğimde ilk başta müziğin etkisinde kaldım. Sonra liriklerine dikkat ettiğimde şöyle bir tepki verdiğimi hatırlıyorum: Bu adam iyi bir edebiyat okuru. Özellikle "Umudum Darda" adlı şarkın bana bunu hissettirdi. Neler söylersin bu konuda?
Çok kitap okuyan biri değilim. Roman falan okuyamam mesela. Ama araştırıp okuma huyum var tabi. Şiire edebiyata hep ilgi duydum. Lakin oradan çok bilinçli beslendiğim söylenemez. Yaşayarak, dinleyerek, duyarak olan şeyler bunlar. Çok farklı ortamlarda bulunarak... Deneme yanılmayla… Yine de teşekkür ederim (gülüyor).
Benim kendi adıma Hip Hop sanatçılarının bazıları için söylediğim bir şey var: Bağcılar’a bıraksan üç gün hayatta kalamaz. Bunu şu yüzden diyorum, sosyolojiden haberleri yok. Yoksul semtlere hiç uğramamışlar ama onlardan bahsetmek istiyorlar. Sana bunu asla diyemem. Sosyolojinin içinden konuşuyorsun, bu yüzden gözlem gücünün çok yüksek olduğunu düşünüyorum. İzlemeyi ve bakmayı biliyorsun. Neler söylersin bu konuda?

Ben bu duruma olumlu bakmak isterim. Bence oralardan bahseden rapçiler duyarlı çocuklar. Yani sokak hayatından, alt kültürden bahsedenler… Kendileri yaşamasa da duyarsız da kalamayan gençler bunlar. Oralarda olanı biteni az çok hissediyorlar ve bunları dile getirmek konusunda kendilerini sorumlu hissediyorlar. Çok küçüklerde bir kimlik arayışı bu belki. Arkalarında kadınlarla, lüks arabalarla klip çeken abilerinden daha gerçekler. Ama yok tutsun diye yapıyorlarsa, bahsediyorlarsa (daha önceki bahsedenler tuttu diye)... Bu her alanda her açıdan sıkıntı. Ama dünyada da böyle bu durum.
Ben bakınca görürüm genelde. Ama her zaman her şeye bakmam. Yani kusur aramam. Ama gözüme sokulana da gözlerimi yummam.
Hâlâ şarkılarının daha fazla kişi tarafından dinlenmesini istemiyor musun? Sanırım, bir eserin topluluğun neredeyse tamamının diline dolanması, kulaklarına uğraması o eseri öldürüyor senin görüşünüze göre.
Daha fazla derken… İhtiyacı olanlara ulaşmasını elbette isterim; ama bende her şeyi dinlemiyorum. Herkes her şeyi dinlememeli (gülüyor). Çok popüler olmam ben zaten. Zannetmem yani. Evet çok popüler olmak eseri katlediyor.
En son "Bir Gülüşü Var" adlı şarkını yayınladın ve Fuat’ın "Rast Gel Kazara"sının beatini yaptın. Yeni projeler, birlikte yapılacak işler var mı ileride, neler var aklında?
Evet. "Rast Gel Kazara"yı ben de dinliyorum arabamda. Üzerinde çalıştığım albüm projelerim var. Temennim arayı bir daha bu kadar açmamak (gülüyor). Bir süre single yayınlayarak devam etmeyi düşünüyorum. Tek tek. Ve uzun zamandır sözünü verdiğim düetleri artık gerçekleştirmek istiyorum.
Bize sevdiğiniz üç şarkıyı ve neden bu şarkıları sevdiğinizi söyler misiniz?

O zaman fazla uzaklaşmadan:
Hacı Taşan / Sürüler İçinde. Bana eskileri hatırlatır. Evde babam çok dinlerdi.
Müslüm Gürses / Seven Bulunur Elbet. Sözlerini çok severim. Herkese yetecek kadar sevgi var. Önemli değil miktarı.
Daha güncellerden; Mercan Dede / Pamuk Prenses ve 7 Cüceler Ali Baba ve 40 Haramilere Karşı. Bu şarkıyı çok sevmemin sebebi, İsmail Tunçbilek'in bağlamasıdır. Fazla söze gerek yok.
Güzel olan her şey sona ermek zorunda mı? Ve neden?
Bugün güzel olan yarın güzel olmayabiliyor. Senin güzellik tanımın, bir başkasının güzellik tanımının başladığı yerde bitebiliyor. Zaten üç günlük dünya.
*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.