Berke Araklı: 'Sokaklar sizin fotoğraf çekmenizi beklemez'

Berke Araklı
Berke Araklı

Çektiği fotoğraflarlasokağın içindengelip geçenzamana dokunangenç fotoğrafsanatçısı BerkeAraklı ile sokakve fotoğrafüzerine bir söyleşigerçekleştirdik.

Objektifinizi hep sokağa çevirdiğinizi görüyoruz, sokağa ve sokaktaki yoksulluğa, burada bir hikâye aradığınızı düşünebilir miyiz, nedir sizi sokağa çeken?

Gerçek hayatın sokakta olduğunu düşünüyorum ve insanları en doğal halleriyle fotoğraflamaya özen gösteriyorum.

Beni sokağa çeken şey her zaman insanlar olmuştur; esnaflar, eskiciler, kâğıt toplayıcıları, sokak sanatçıları…

"Fotoğrafçı sokakta görünmez olmalıdır."

Biraz da sokakta ki o heyecanı seviyorum diyebilirim. Çünkü sokak, sizin fotoğrafı çekmenizi beklemez. Bu yüzden de biraz zamanla yarışırsınız. Yoksul insanları özellikle fotoğrafladığım söylenemez ancak o insanların yaşam mücadeleleri beni her zaman etkilemiştir. Bu yüzden de o anları fotoğraflayıp ölümsüzleştiriyorum. Dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de yardıma ihtiyacı olan insanlar var, sadece maddi bir yardımdan bahsetmiyorum tabi ki, tanıştığım bir çok insanın sadece sohbet etmeye ve dertleşmeye ihtiyacı olduğunu gördüm. Sokaktaki samimiliği ve doğallığı hiçbir yerde bulamadığımı söyleyebilirim.

İnsanlar onları fotoğraflamak istemenize nasıl yaklaşıyorlar?

Çoğu insanda olduğu gibi, ülkemizde de büyük bir kısım habersizce fotoğraflanmaktan rahatsız oluyor. Çünkü biz sokak fotoğrafçısı olarak insanların en doğal hallerini yakalamaya çalışıyoruz, kimse bu durumdan hoşnut olmaz tabii ki. Benim genellikle kullandığım yöntem, kadrajıma dahil edeceğim kişiyle 5-10 dakika arası zaman geçirmektir. Onun dertlerini dinlemek ve sohbet etmek hem karşı tarafa bir güven sağlayacak hem de fotoğraf çekmenize izin verecektir.

"Çektiğiniz fotoğraf kişiliğinizi yansıtır."
"Çektiğiniz fotoğraf kişiliğinizi yansıtır."

Tabii ki de bunu içinizden gelerek yapmalı ve onunla gerçekten dertleşmelisiniz. Sokakta çoğu zaman vaktiniz kısıtlı oluyor, ben vakit kaybı yaşamamak ve o anı kaçırmamak için genellikle makinemi her zaman açık tutar, kadrajımı önceden ayarlar ve kafamdaki o kareyi beklemeye koyulurum.

Üstad Ara Güler'in de dediği gibi; "Bir kedinin geçmesini bir buçuk saat beklemişimdir."
"Her şey 14 yaşında aldığım bir fotoğraf makinesiyle başladı diyebilirim."
"Her şey 14 yaşında aldığım bir fotoğraf makinesiyle başladı diyebilirim."

Sokakta insanlara nasıl yaklaştığınız, onlara sergilediğiniz tavır hatta çekim yaparken ne giydiğiniz bile çekeceğiniz kareyi etkileyen durumlardır.

Örneğin, ben yoksul kesimlere fotoğraf çekmeye gittiğim zaman çok renkli, abartılı ve gösterişli kıyafetlerden uzak duruyorum.

Bu hem sokağa daha iyi karışmama hem de dikkat çekmemeye yardımcı oluyor. Sokak fotoğrafçılığının en önemli unsurlarından biri sokakta görünmez olmaktır, hikâye burada başlıyor işte.

Sizin hikâyeniz nedir, fotoğraf çekmeye nasıl başladınız?

Aslında fotoğrafla çok küçük yaşta tanıştım. Her şey 14 yaşında aldığım bir fotoğraf makinesiyle başladı diyebilirim. O zamanki yaşıma göre biraz pahalı bir kamera almıştım ve etrafımdan "O kadar para fotoğraf makinesine verilir mi?" diye tepkiler alıyordum. Ailemden ve çevremden aldığım tepkiler biraz canımı sıkmasına rağmen bu işi öğrenmeyi kafaya koymuştum.

Üstad Ara Güler'in karelerine denk geldiğim zamanı çok iyi hatırlıyorum. Hayran kalmış ve çoğu fotoğrafını telefonuma indirmiştim sürekli onları seyrederken buluyordum kendimi. "Bir fotoğrafı iyi yapan şey nedir?" sorusuna cevap aramaya başlamıştım böylece. Kendimi sokağa atarak olayı yerinde incelemek istedim ve yaklaşık 6 yıldır sokaklardayım. Bu yüzden kendimi "Sokak Fotoğrafçısı" olarak tanımlıyorum.

Çocukların ayrı bir yeri olmalı sizde, o saflık duygusu, o bozulmamışlık mı kadrajınızı onlara yönelten, bir nevi saf olanı yakalamak?

"Benim için her zaman fotoğrafı güzelleştiren şey insan ve ona dair izler olmuştur."
"Benim için her zaman fotoğrafı güzelleştiren şey insan ve ona dair izler olmuştur."

Benim için her zaman fotoğrafı güzelleştiren şey insan ve ona dair izler olmuştur. İnsansız fotoğraf olmaz görüşündeyim diyebiliriz... Çok güzel bir manzara fotoğrafı beni fazla heyecanlandırmazken, içinde küçük bir çocuk veya yaşlı bir amcanın olduğu fotoğraf beni kendine hayran edebilir. İnsanlarla sürekli göz teması kurar, benle iletişim halinde kalmalarını sağlarım.

İnsanların bulunduğu fotoğraflar bana her zaman daha güçlü ve daha anlamlı gelmiştir, bunun sebebi ise fotoğrafın hayatın içinden olmasıdır. Bu yüzden de çocukların yeri bende her zaman ayrı olmuştur. Onların anlamlı bakışlarını, masumiyetlerini ve saf güzelliklerini fotoğraflamayı çok seviyorum. Çoğu zaman kadrajımın karşısında olan çocuklarla, yeri geldiğinde top oynar, sohbet eder ve onları dinlerim.

Fotoğraf sizce anı yakalamak mıdır yoksa o kare için bir şeylerden feragat etmek midir?

"Biraz da sokakta ki o heyecanı seviyorum diyebilirim."
"Biraz da sokakta ki o heyecanı seviyorum diyebilirim."

Kesinlikle feragat etmek... Anı yakalamak kavramının çok genel bir kavram olduğu kanaatindeyim. Her fotoğraf bir nevi anı yakalamak değil midir zaten? Fotoğrafın sadece bir tuşa basmak değil başlı başına bir emek olduğunu düşünüyorum. Fotoğraf çekmek için o gün erkenden kalkıp yola çıktığınızı düşünün, vaktinizi ayırmışsınız, uykunuzu bölmüşsünüz ve iyi bir fotoğrafın çıkacağının da garantisi yok. Burada sabır ve sizin ne kadar azimli olduğunuz devreye giriyor.

İyi bir fotoğraf tamamen sizin azminizle doğru orantılıdır diyebilirim.

Deklanşöre basıp fotoğrafı çektiğiniz andan, o fotoğrafı işleyip insanlara sunana kadar olan geçen süreç tamamen bir sabır ve emek işidir. Ülkemiz de çok iyi fotoğrafçıların olduğunu düşünüyorum, özellikle sokak fotoğrafçılığı konusunda çok ilerde bir ülkeyiz diyebilirim. Ayrıca bu konuda zenginiz de sokaklarda ki yaşam bir süre sonra sizi kendine çekmeye başlıyor. Sabah işe giderken yolda aceleyle poğaça yiyen birisi, çantasıyla okula koşturan bir çocuk veya zabıtadan kaçan bir sokak satıcısı. Bir süre sonra bu olaylar sizin fotoğrafınızın bir parçası hatta fotoğrafın tam da kendisi olmaya başlıyor.

"İçinde küçük bir çocuk veya yaşlı bir amcanın olduğu fotoğraf beni kendine hayran edebilir."
"İçinde küçük bir çocuk veya yaşlı bir amcanın olduğu fotoğraf beni kendine hayran edebilir."

“Benim fikrimce bir şeyi fotoğraflayana kadar onu gerçekten gördüğünüzü iddia edemezsiniz.” diyor Emile Zola fotoğraf sizin için dünyayı görmeye mi yarıyor yoksa göstermeye mi?

 "Bir fotoğrafı iyi yapan şey nedir?"
"Bir fotoğrafı iyi yapan şey nedir?"

Bence her ikisi de... Fotoğraf çekmeye ilk başladığınız zamanla içinde bulunduğunuz zamana bakarsanız bakış açınızın büyük oranda değiştiğini göreceksiniz. Dünyaya daha farklı bir gözle bakmaya başlayıp insanlara kendi gözünüzden gördüğünüz olayı aktaracaksınız.

Bu yüzden fotoğraf, hem dünyayı daha iyi görmenize hem de göstermenize yarıyor diyebilirim. Her zaman söylediğim bir laf vardır: "Çektiğiniz fotoğraf kişiliğinizi yansıtır" diye. Örneğin sürekli doğa fotoğrafı çeken birisi doğaya aşıktır, sokak fotoğrafıyla uğraşan birisi ise insanları ve sokağı sever, içinde merhamet duygusu vardır. Bunu yemek yapan bir aşçının, yemek yemeyi de sevmesine benzetebiliriz.