Balıkesir’de bir hikâyeye dahil olmak: Zağnos Paşa’dan Dursunbey’e uzanan izlenimler

Balıkesir nedense, hep aklımın bir ucundadır. Birçok defalar Balıkesir’in içinden, otobüs yolculuğu esnasında gelip geçmişimdir. Ve her defasında, Balıkesir’e tekrar gelmeliyim, buraya ayrı bir zaman ayırıp belki ilçe ilçe, köy köy gezmeliyim diye düşünmüşümdür. Bu durum, 2021’de biraz da telaşlı olduğumuzdan galiba, Zağnos Paşa Camii’n çevresinde adımlarken de değişmedi.
Neden peki? Neden diğer şehirleri değil de Balıkesir’i daha ayrıntılı gezmek istiyorum? Aslında belli bir nedeni yok bu isteğin. Tamamen duygularla ilgili belki de. Bazı şehirler -mesela Mardin veya Diyarbakır- daha ilk adımını attığın anda, seni kuşatır; senin çok farklı bir iklim, kültür, tarih ve insanlar içine geldiğini hissettirir. Balıkesir de bu tür şehirlerdendir. Tarihiyle, insan yapısıyla, eskiyle yeniyi buluşturan konut mimarisi ve şehirleşmesiyle, kişiyi farklı bir atmosferin içine sokar.

Bunu orada doğup büyüyenler belki hissetmiyordur. Fakat Kahramanmaraş’tan çıkıp uzun bir yolculuk sonunda Balıkesir’e ulaşanlar, hemen farklı bir noktaya geldiğini hissedecektir. Bunu Afyon, Manisa veya Denizli’de hissetmedim ki, Ege kültürünün bir neticesi diyeyim.
Diğer bir sebep, belki Zağnos Paşa Camii’n çevresinde dönüp duruşumdandır. Öyle ya, bir şehrin merkezinde bir ulu cami varsa ve senin adımların o caminin çevresinde dönüp dolaşıyorsa, o şehrin bir hikâyesi var demektir. Devam edelim; başını her çevirişinde onun bir minaresini veya kubbesini görüyorsan, dostlarınla koyu bir sohbet esnasında çayını yudumlarken bir yandan da o caminin mesela duvarlarına gözün takılıyorsa, işte o hikâyeye sen de dahil olmuşsun demektir. Balıkesir, bir hikâyesi olan ve samimiyetle kendisine yaklaşan herkese bu hikâyesini açan, hatta bu hikâyeye onu dahil eden, alicenap şehirlerden biridir.
Belki de asıl sebebe geldik: Balıkesir’de adımlarken, burası ne kadar Kahramanmaraş’a benziyor diye düşünmüştüm.
Neresi benzeyecek? Kahramanmaraş dağ eteğine kurulmuş; orada ya yokuş inersin ya da yokuş çıkarsın. Balıkesir ise düzlüğe kurulmuş. Adımlarını zorlayacak dik yokuşları yoktur. Evet, çok doğru! Fakat havası, atmosferi, ağırlığı, insanların bakışları… Sonra ahşap, kerpiç, taş karışımı eski konakları, dar sokakları, tarihi camileri… Çok şaşıracaksınız, peki iklimi… Maraş merkezdeki Akdeniz iklimini ben Balıkesir’de de duydum. Eski Maraş’ın dar sokaklarını, ahşap konaklarını, yoğun ama insana ferahlık veren atmosferini Balıkesir’de de gördüm. Akşamında hafif üşüdüğümüz hâlde, rahatsız olmayışımızı da Maraş akşamlarının serinliğine yorumladım. Uzatabilirim. Gerek yok.

Dursunbey’e gittiğimizde ise, evet Balıkesir’le Maraş arasındaki bir bağlantı da bu diye düşünmüştüm; şırıl şırıl akan kaynak sular, yemyeşil bir doğa, serin ve harikulade temiz bir hava. Maraş’ın da böyle sayısız yaylası vardır. Ayrıca zeytin yetiştiriciliği, Balıkesir’de de yaygın ve meşhurdur, Maraş’ta da. Tabii Maraş’ta da derken, son zamanlarda yaygınlaşıp geliştirilmeye başlansa da zeytin yetiştiriciliğinde eski dönemleri kastediyorum. Bir de şu var: Edebiyatta buluşmuş, ender şehirlerdir Maraş’la Balıkesir.
Olacak mı? Bir daha görür müyüm Balıkesir’i? Kim bilir?
*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.
